Şiir, Sadece: 2010-09-12

16 Eylül 2010 Perşembe

Yalnızlığa Veda

Gidiyorum işte
Hayalde gör, düşte gör.


Yalnızlığın da ucuna geldim,
sırtımda kederin hançeri,
saplanmadan hep tehditle yürütür beni.
Bilmem neden ve nasıl çıktım bu yola,
vardır elbet başlangıcı bu halin;
ben de bir harmandan savruldum sonunda,
konmasız uçtum peşinden kadın denilen hayalin.

Hayatmış ama asıl beni kandıran cilve.
Yine de bir şey verdi diyemem bana bu derin tasavvur
ve yeryüzü meridyenlerle kestiğim özlü çamur
kerpici iliğimde kurur, ağrısı yüzüme vurur.

Ah ne vedadır ne vebadır ne vebaldir bu!
Gitmek değil, artık dağılmakbenimkisi
tozuyan aklım ve hafızamla.
Bitsin artık bu şiirler, bu kitap, bu içe dönük cihannüma
Hayalse katili bir insanın
cesedi vurmaz hiçbir kıyıya.



Adnan ÖZER

Seni Seviyorum

Seni seviyorum
çağladıkça coşan su
estikçe dellenen rüzgâr
ekildikçe anaçlanan toprak
öğütler bunu bana

seni severken
türküden türküye geçer ırmak
toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır
öğle tozlarıyla dolanır rüzgâr ufku
adınla uyarırlar beni

seni seviyorum
bağda çiçeklenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana

seni severken
yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi
kükürt âdetleriyle solar bağ yaprakları
ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını
turunç gerdanlı kuşlar
haberler getirir sağdıçlarım
gül kurusu mektuplar

seni seviyorum
hayra yorulan düşler
ceviz sandıkta bekarlığın gül suları
taş yastıklarda zümrütüanka kuşları
öğütler bunu bana



Adnan ÖZER

Rüzgar Durdurma Takvimi

ESMER KIZIN BEKLEDİĞİ BAHAR
GELMEK BİLMEDİ
yağmurun kayısı gözleri birikti
volkanların kurumuş tükrüğünden
uzayan yollarda
kavuniçi buğunun dibinde dem çekti
misina kanatlı kumrular
ESMER KIZ GÖZLERİNDE
ISLAK İNCİLERLE BEKLEDİ
AH BAHAR GELMEK BİLMEDİ
güz ve kış boyu
yağmurun buğudan yabaları
kaldırıp gözlerimizin tuzunu
azdırdılar göğün yaralarını
ve deniz rüzgârlarının
yılankavi bıçakları
çentiklerle doldurdular
gezegenlerden inen kollarını
ESMER KIZ KULAKLARINDA
YAĞMURUN YANSILADIĞI
NAL SESLERİYLE BEKLEDİ
AH YEŞİL ATLI GELMEK BİLMEDİ

filiz dizeler kuran bir şaircik
tomurcuğu acıyla kıvranan daluçları
gibi uzattı parmaklarını:
ESMER KIZ SEVERDİM SENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER
karayel kılıçları
akıtmalarından damlayan kanla
döndüler akşamları bedenine
serin bir ıslık gibi aldı
onları canevine
ESMER KIZ SEVERDİM SENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER
yüreği sıcacık bir kındı
kendi bıçağına sevdalandı
gerilip okladı yüzünü
alnının çizgileri
AH ESMER KIZ SEVERDİN BENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER



Adnan ÖZER

Kırlara Veda

Gözyaşlarının gücü vardı eskiden;
ırmak yüklü adamlardık tuz katarlarının ardınca giden,
gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden
açılırdı hayal tuzur suda bukağısı çözülürken.

Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan;
akıl danışırdık yağmura: Nasıl döneriz
evlerimize doğu yollarından;
nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz
gecenin mor arılarını çıkınca kovanından?

Çoraksa gece: Saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur,
sarı bir zaman dilimi gibi yanan fenerler
(mum yanar,yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur),
kanda yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler...

ardımızda yoksul ve yerli bir söylenti,
böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz.
Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi;
bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz,
güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri,
aya bakan sundurmalarda çatlak topuklu annelerimiz,
sıcak bağımız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri,
o topuklar, ah o topuklar ve kerpici terk edişimiz...

Kızıl toprak ve iri saman, yani Allah'ın harcı
gözyaşlarının gücüyle eskiden
serin eviçlerinde sarı bir mahremlik sunardı,
yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden;
yetim insan topağın vicdanıyla doyardı...

Demem o ki,
gözyaşlarının gücü vardı eskiden.



Adnan ÖZER

Çıngırağın Ölümü

( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 1 )


bir sesevinde doğdum
inanırım çanların ölümüne
fırtına dinince kıyacağım kendime

sen çizince ben oldum
inanırım kumlu ellerine
sen yitince kıyacağım kendime

bakır damlasından soğudum
inanırım zehirli yüreğine
şart olsun kıyacağım kendime


( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 2 )

I

zaman batıyor Margarita
su doluyol saatlara
bir kurtçuk geçiyor
beynimdeki kumdan

ses göçüyor Margarita
çanlar ölüyor sesevlerinde
dili kurtlanıp çürüyor
ölüm giriyor yalnız
açık kapıdan

II

ses ölünce
kimse kimseyi çağıramaz
ikimizin gizli sevdası
bir incinin yüreğinde
bulunamaz

zaman yanınca
ölüm de bırakır arkadan vurmayı
gelip evlerimize yerleşir
giyer geceliklerimizi
kan kabuklu bedenine
yataklarımızda yatar

herkes göçünce
ölüm yalnızlığını yaşar
son kez duy tenimi
ve kokla beni
ben yitince
belki yeni bir tufan kopar


( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 3 )


adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
çiziyorum kıl üstüne
Küçük çıngırağın ayak izlerini

gözlerim
sönüyorlar bir bahçede
katran güle sarılıyor
uzun uzun öpüşüyorlar
birleşiyor
cennet ve cehennem
tanıyarak bedenlerini
dil ve damak gibi

adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
yağmur saralı bir dilenci
devriliyor ardımsıra
yürüdüğüm her sokak
duvarlaştırıyor kendini

ellerim
eriyorlar bir bahçede
kopuyor küpelerin halkası
kemerlerin tokası
yalnızlık delik ağlarıyla
avlanıyor içimi

adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
küçük bir çıngırağım
çalıyorum kendi kendimi



Adnan ÖZER

Akdua

ölülerin ak ayaklarında açar zambaklar
(zambaklar) yer kurtlarının tezgâhında dokunur
senin - kötüler kötüsü - yüreğin bunları bilmez

ölülerin ak soluklarıyla büyür zambaklar
(zambaklar) mahşerin ak bildirisidir okunur
senin -yetimler yetimi- aklın bunları almaz

şairlerin ölüm çiçeğidir zambaklar
(zambaklar) çocukların karbeyaz uykusudur
senin -mutrıplar mutrıbı- gönlün bunları çalmaz

zambaklar gün gelir şairlerin başucuna sokulur



Adnan ÖZER

15 Eylül 2010 Çarşamba

İstiklal Marşı

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!



Mehmet Akif ERSOY

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!


Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.


Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.


Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!






Mustafa Kemal Atatürk

20 Ekim 1927

ŞeyHiç

şiir sürer, kalbin ölümlüdür çünkü
an'lar ölümlüdür, ölümdür

dönüp seni bulan sesin, sesler
ölümdür
sis çanı, çanlar, ıslanmış
bir lunaluna gecesi
ah herşey, hiç birşey
ve bütün intihar reçeteleri

kalbin sürer, sen hiçhiç çünkü
kalbin geçerlidir çünkü



Adnan AZAR

Parçalanmış Zamanlar

1

unuturum akıp gittiğin
yüzünü unuturum

geceye yaslanırım
yaslanırım ince uzak bir sese
senin sesin o
alır beni bilirim

her şiirle birlikte
senin adın
alır beni bilirim
senin kumral susuşun
senin kırık susuşun

kime varsam geceler
kimi sevsem yine seni
yine seni severim

unuturum akıp gittiğin
artık yeni bir pusuda beklenirim



Adnan AZAR

Ömrüm

ben bir gün aşkı seçerim

sonra gelir bir gün yoksayma provaları
sonra gelir bir gün unutuşun hecesi

sonra bir gün adını sorarım sana
sonra bir gün kimnasılnedennezaman
sonra bir gün bir akşamı uzun kılarım

dağılsın ömrüm



Adnan AZAR

Ne Gitti Ne Kaldı

C. A. Kansu'nun anısına


Yaprak dökülür, omcalar soyunur
güz çimenleri yeşerir toprakta
bir asmada
bağbozumundan kalma bir salkımla karşılaşır insan

Ne gitti, ne kaldı
Tüm artıklar gitti
boyamalar, bezemeler, abartmalar gitti
bir küçük çeşme kaldı, bir bağ yolunda
güze bakan

Seni sordum dünyanın bütün çocuklarına
kuşlara, çiçeklere, ağaçlara seni sordum
seni çalıştım gün ağarırken, şafakla
bir ince şırıltı olup sabaha akmak için



Adnan AZAR

Mola

saçlarımı erken rüzgârlarla dağıttım

alnımdaki lekeler eylül ıslıklarından
yüzüm kör bir aydınlıkta nedensiz şimdi
yani nedensizim, yani yolum uzun, gün kısa

alıştım, artık çiçeklerle deniyorum kendimi
son kimliğim de aşınmıştı geceye karışmaktan
gülüşümün adını bulamayacaklar, biliyorum
çocukluğum yaşlanmayacak uğultularda

eskiyen günlerde bir ilenç var, bunu da biliyorum
resimler yırtılırdı bakışlarımdan, yine de üşümezdim
yine de uzanırdım sabahın buğusuna
unuturdum göğsümü delen ışıkları

seni artık yaz sularında aramıyorum
burda geceler yoksul, çocuklar suskun
ve binlerce söz ölüsü ellerimde
ben de susuyorum, sustum artık

sustum ve yüzüm kanamıyor hiç bir güle



Adnan AZAR

Günler

Nasıl eskiyim nasıl eskiyim
ince bıçaklar gezdiriyorum yedeğimde.

Bana eksiklerden söz etme
işte şu deniz şu yürüdüğüm fırtına
bak nasıl taşırıyor günleri
nasıl taşırıyor ve bakışlarım
hangi sular renginde.

Çok yoruldum ne çok yoruldum
hep sulardan çaldım suretini.

Artık kelimeleri unut adını unutturma
ölüm gelir ölüm gelir
bir balkondan avluya-
kalsın bütün beklediklerim.

Sonra beni günler ağlasın
sana ağlasın beni!



Adnan AZAR

Elele Gittiğimiz

biliyor musun giderek azalıyoruz böyle

sen bir susuşa doğru kırılarak
ben senin susuşunun ardında
nereye gitsek orada olmuyoruz
biliyor musun giderek azalıyoruz muyuz böyle

akmaktadır günler belki bunlar son rüzgârlardır
çünkü neye değsek ellerimiz yanıyor
yaz kimliksiz bir gülle orda kalakalmış
yaz kalsın orda çocukluğum ağlasın
burda bakışlarımızı sular boğmaktadır



Adnan AZAR

Döngü

Sevincin yüzü güler ya, umudun çiçeği açar
ben de gözlerimi şafağa açarım
sevginin pınarında yıkayıp saçlarımı
sana öyle gelirim.

Kuşlar uykudayken daha, rüzgârlar uykudayken
uyanırım sessizce
düşer yola yine sana gelirim
sana o zaman gelirim işte;
unutmak için herşeyi
öğrenmek için yenibaştan!



Adnan AZAR

Birdenbire Sabah

Bir muştu gibi iniyor gün
aydınlık ve anlaşılır
bir çocuk saflığıyla
bir gülüş gibi
terli çarşaflara sıkıntılara
geceden kalma karanlıklara
meraklı ve çiçeklerle örülmüş
bir muştu gibi gün.

Yüreğim bir pencere şimdi
aydınlıklara
geçmişsiz ama sevdalı
yüreğim telaş telaş
aydınlıklara!



Adnan AZAR

Bir Yürük Semai İçin Fazla Mesai

aşk şarkı söylemeye başladı

ama rast perdesinden bir şey değil

aşk dallara takıldı, yapraklar yapraklarla
'tün sokaklar verevine boyandı

aşk büyük evliliğe hazırlanıyor, bir yastık
ve rastık ve dantelalar tamam

aşk haz'rolda bekledi kapı eşiklerinde jazz
zaten saz ama, barok'a merak sarıldı

aşk söz verdi, andiçti, yemin etti, ama bak
öpüşmeye başladı

aşk bizi bile boşladı



Adnan AZAR

Bir Söz Söyle

hani kuşlar kaldıracak
yangınlar üfürecekti yel
uykusuzluklar büyüyecekti hani

nerde büyük ağartı
nerde yel

bir söz söyle içinden
durma! bir gül daha düşür
karanlığa



Adnan AZAR

Bir Şiirin Son Günleri

fırat'a

günler yanlış zaman kısa ben gittikçe yalnızım
kalksam trenler istasyonlar eskişehir ankara
sabah gri bir gök ben adıma yanlışım

kalksam kara bir şiire uyanıyorum



Adnan AZAR

Bir Gece İçin Eksik Sorular

Karanlığı soruyordun!
Çocukluğumu, yeniyetmeliğimi bilebilecek misin?
Bir kader-kısmet kutun oldu mu hiç senin?
Plastik saatler, zıpzıp toplar içeren bir kutunun
sevincini taşıyabilir miydin bu gecenin içine?
Durmadan genişleyen sessizliğinin neresindesin?
Suskunu ne ile süsleyeceksin?
Şimdi soruların ötesindesin, evet! Ama bir gün,
bir yer seçmiş olacaksın kendine: ya sulara çok yakın,
ya yollar için dar!..
Hem sonra senin de gecelerine durmayacak mı
birbirinden kovulmuş üç-beş adam?
Birbirinden kovulmuş üç - beş adam!



Adnan AZAR

Benim Şarkım Küçük

bu akşam nasıl da şarkılıydım
nasıl tekinsiz bir kıyıdaydım
nasıl duruyordum bir sağanakla
sağanak sonu arasında
nasıl susmuştum susmadan
konuşmadan nasıl konuşmuştum
kuşlar kalkıp konuyordu
susmamla konuşmam arasında
adını çoktan unutmuştum

boyunun en yaşlı ve en
kimsesiz yerinden başlamıştım
nasıl doğrulanmıştı dünya
nasıl doğrulanmıştı zaman
bir çocuk haykırınca
kimseler duymayınca
ben nasıl şarkılıydım
şarkımda bir ölü ha

nasıl susmuştum ki suskumda
bir kâğıt bir kalem
nasıl konuşmuştum

benim şarkım küçük
bir ölüyle doğrulandı bu akşam



Adnan AZAR