Sayfalar

28 Mart 2011 Pazartesi

Armağan Götüren Kralların Yolculuğu

Üç kişi olmamız gerekirdi.
Böylesine karanlık olmasaydı,
neden böyle yalnız kaldığımı
anlardım belki.

Öylesine unutmuştum ki her şeyi...
Baştan
başlamalı yolculuk.
Ne zaman çıkmıştık yola, o zaman, üçümüz?
Bir yerlerde rastlamış mıydık yoksa ...
Yürüdük bir ara birlikte,
yol gösterdiği sürece bize parlak bir yıldız.
O mu değiştirdi yolunu, yoksa ben
mi göremiyorum artık hiçbir şey?
Nerdeyim şimdi, bu böylesi
katı, amansız, çetin çağda,
ben, tedirgin, vakti dar.
Yoksa yaklaştı mı saat?
Nasıl bilebilirim!

Armağanlar nerede?
Armağanlar hazırlamıştık biz o zaman,
öğür, dingin
armağanlar, biz kibirsizlerin, altın,
günnük ve mür götürdük
ona bir zamanlar, hayran hayran, saygı dolu.
Şimdi bu zamanda
demir, yıldırım ve yangın.

Üç kişiydik.
Şimdi göremiyorum başka kimseyi,
kimi zaman boş, ağır kimi zaman
duyarım ellerimi.

Dünyanın kralı karşısında biz
krallardık o zamanlar, şimdi
kimse emin değil hükümdarlığından.
Yoğun karanlık, kim yol gösteriyor bana?
Yoldaşsız yürüyorum,
yıldızsız.
Tek sunu, bildiğim büyük
yıkımı yoksunluğunun Onun.
Ne sunayım ben, saygı,
bağlılık belirtisi olarak. Biz,
bu kızgın, bu taşkın çağın insanları,
ne verebiliriz ona, mutlu,
bizim olan? Bulmak zorundayız
sunumuzu.
Bir şey sunmuyor bunca
didişmesi ruhumuzun.
Altın, günlük ve mür
bir zamanların gösterişsiz armağanları.
Yiyip bitiriyor bizi bu eksik bırakılmış sunu.
Şimdi karanlıkta yürürken,
sevincinden yoksun armağanların, yalnız;
verecek bir şeyim yok, kendimden başka.

Yıkık-bitik yürüyen.


Zoe Karelli
Türkçesi: İonna Kuçuradi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder