Sayfalar

8 Mart 2011 Salı

Gazel XIII

Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilâtün/Fâ'ilün


1. Reng-i rûyundan dem urmış sâgar-ı sahbâya bah 
    Âfitâb ilen kılur da'vî dut i İmiş aya bah

2. Şem' başından çıharmış dûd-ı şevk-i kâkülün 
    Beyle kûteh ömr ile başındaki sevdaya balı

3. Ey selâmet ehli ol ruhsâra bahma zinhar 
    İhtiraz eyle melâmetden men-i rüsvâya bah

4. Bildi ışkında nemed-pûş olduğum âyîne veş 
    Rahm idüp bir kez mana bahmaz bu istiğnaya bah

5. Sinemi çâk eyle gör dil ıztırâbın ışkdan 
    Revzen aç her dem hevâdan mevc uran deryaya bah

6. Ey diyen kim şâm-ı ikbâlün ne yüzden tîredür 
    Saye salmış aya ol gîsû-yı anber-sâya bah

7. Ey Fuzûlî her nice men'eylese nâsıh seni 
    Bahma amin kavline bir çihre-i zibâya bah


Fuzuli

1. Şarap kadehine bak, senin yüzünün renginden dem vuruyor. Tutulmuş aya bak, güneş ile iddiaya girişiyor.

Sevgilinin yüzü güneşe, içinde şarap olan kadeh de tutulmuş aya benzetilmiştir. Hüsûf denen ay tutulmasında ayın parlaklığı giderek şa­rap gibi koyu kırmızı bir renk ahır .

2. Mum, senin kâkülünün arzusunun dumanını başından çıkar­mış (yani senin kâkülünün aşkıyla yanarak dumanı başından çıkmış). Böyle kısa ömürle başındaki sevdaya bak.

Şevk, hem arzu hem alev anlamında tevriyeli kullanılmıştır. Mu­mun kısa ömürlü olması, kısa sürede yanıp tükenmesinden kinayedir. Sevda hem aşk hem çok kara demek olup tevriyeli kullanılmıştır. Mu­mun başındaki sevdadan dumanı kastedilerek ihâm-ı tenasüp sanatı yapmıştır.

3. Ey selâmette olan kişi! Sakın o yanağa bakma, benim rüsva ha­lime bak da halkın ayıplamasından kork.

4. Sevgili aşkında, ayna gibi keçe giydiğimi bildi Şu aldır­mazlığa bak, merhamet edip de bana bakmaz.

Eskiden aynanın tozlanmaması için üzeri keçe ile örtülürmüş. Fakirler ve dervişler çok ucuz olduğu için keçeden hırka giyerler «Yü­züne bakmamak» deyimi tevriyeUdir. Önem vermemek anlamıyla bir­likte keçe ile örtülü aynaya bakılmadığından kinaye sanatı yapılmıştır.

5. Göğsümü yar, gönlümün nasıl çırpındığını gör. Pencere aç da havadan her zaman dalgalanan denize bak.

Hava, rüzgâr ve arzu anlamlarında tevriyeli kullanılmıştır. Is­tırabın kök anlamı titremek, çırpınmak demektir. Mecazî anlamı keder, üzüntüdür. Beyitte ıstırap, keder anlamıyla birlikte, mevc (dalga) ve derya kelimeleriyle ilgili olarak çırpınmak anlamında kullanılmış olup ihâm-ı tenasüp sanatı yapılmıştır.

6. Ey mutluluk akşamın neden karanlıktır diyeni O anber kokulu saça baksana ayı gölgelemiş.

Sevgilinin ay gibi parlak yüzünü siyah saçları örtmüş olduğun­dan Fuzûlî'nin mutluluk gecesi kararmış. Anbersây, anber kokusu ya­yan demektir. Saye ile sây arasında tam cinas vardır. Şam: Akşam; Tire: Karanlık; Saye -. Gölge; Gisu; Saç (siyahlığı dolayısıyla! anber-sây kelimeleri bir araya toplanarak müraat-ı nazir sanatı yapılmıştır. Yüz­den kelimesi, yüz-den ve ne sebepten anlamında tevriyeUdir. Şam, gisu ile, yüz ay ile ilgili olup düzensiz leff ü neşr sanatı vardır.

7. Fuzûli! Nasihatçı seni ne kadar engellese de sen onun sö­züne bakma, güzel bir yüze bak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder