Savaşta öldürülmedin, şeytan gibi şanslısın dediler bana.
Oysa babamı ve bir erkek kardeşimi öldürdüler bu savaşta.
Ve sürükleyip götürürlerken beni, boğazıma bir paçavra tıkamışlardı
Sesim çıkmasın, haykırmayayım diye avazım çıktığınca.
Tahta kurusu muhbirlerdi bakan, sindikleri köşelerden sadece
Ve gündüzleri ve uykusuz gecelerin karanlığında
Örümcekler, tek düze söz ağlarını örüyorlardı çökerek üstüne göğsümün
Kadın haykırışları duyuluyordu betondan koridor cehenneminde
Ve ölü bir kadın canlı bir çocuk doğurdu orada.
Annem, tüm olup bitenlerden sonra otuz gece
Gözleri kapıda, kımıldamadan, oturmuş bekleyerek beni
Otuz birinci sabah, salmışlar onu iyileşenler arasında
Çünkü bu kargaşadaki öteki kadınlar gibi sövüp saymamış muhafıza
Annem bir akıl hastanesine kapatılmıştı.
İnsanlar, sadece insanlar kurtarabildiler ölmekten onu
Bulup çıkardılar, henüz canlıyken.
Ve ölüm kokusu sonsuzca kaldı etinde
Öylesine istiyordu genç bir erik ağacına asmayı kendini
Kimbilir ne zaman çiçek açacak olan.
Ve ben şimdi de -konuşan yine namluysa eğer
Ve bıçak camı şangırdattığında, sönsün diye kitabın üstündeki ışık
Ben şimdi de o tutsaklık karanlığını ilençliyorum, kanatasıya ısırıp dudaklarımı
Ve duyuyorum yeniden öldürücü ayak seslerini karanlıkta ve haykırışım
Ve kendi fısıltımı: "Götürecekler anneciğim"
Kınamayın beni, sevinçten çok sık söz ediyorum diye
Evim bir kül yığınına döndü ve hüzün çok sık konuğumdur hala
Bu yaşam titreşimleri, acıdan kurtuluş çabası
Ben de sizler de üstümüzdeki ağırlığın altında daha kolay yaşayabilelim diyedir.
Düşler bırakmadı beni, tüm İspanyalardan sonra ...
Belki kederlidir bakışlarım ve az çok karardılar acılardan
Fakat güzele eğilim, eksilmiyor yaşamdan ...
Oysa babamı ve bir erkek kardeşimi öldürdüler bu savaşta.
Ve sürükleyip götürürlerken beni, boğazıma bir paçavra tıkamışlardı
Sesim çıkmasın, haykırmayayım diye avazım çıktığınca.
Tahta kurusu muhbirlerdi bakan, sindikleri köşelerden sadece
Ve gündüzleri ve uykusuz gecelerin karanlığında
Örümcekler, tek düze söz ağlarını örüyorlardı çökerek üstüne göğsümün
Kadın haykırışları duyuluyordu betondan koridor cehenneminde
Ve ölü bir kadın canlı bir çocuk doğurdu orada.
Annem, tüm olup bitenlerden sonra otuz gece
Gözleri kapıda, kımıldamadan, oturmuş bekleyerek beni
Otuz birinci sabah, salmışlar onu iyileşenler arasında
Çünkü bu kargaşadaki öteki kadınlar gibi sövüp saymamış muhafıza
Annem bir akıl hastanesine kapatılmıştı.
İnsanlar, sadece insanlar kurtarabildiler ölmekten onu
Bulup çıkardılar, henüz canlıyken.
Ve ölüm kokusu sonsuzca kaldı etinde
Öylesine istiyordu genç bir erik ağacına asmayı kendini
Kimbilir ne zaman çiçek açacak olan.
Ve ben şimdi de -konuşan yine namluysa eğer
Ve bıçak camı şangırdattığında, sönsün diye kitabın üstündeki ışık
Ben şimdi de o tutsaklık karanlığını ilençliyorum, kanatasıya ısırıp dudaklarımı
Ve duyuyorum yeniden öldürücü ayak seslerini karanlıkta ve haykırışım
Ve kendi fısıltımı: "Götürecekler anneciğim"
Kınamayın beni, sevinçten çok sık söz ediyorum diye
Evim bir kül yığınına döndü ve hüzün çok sık konuğumdur hala
Bu yaşam titreşimleri, acıdan kurtuluş çabası
Ben de sizler de üstümüzdeki ağırlığın altında daha kolay yaşayabilelim diyedir.
Düşler bırakmadı beni, tüm İspanyalardan sonra ...
Belki kederlidir bakışlarım ve az çok karardılar acılardan
Fakat güzele eğilim, eksilmiyor yaşamdan ...
Mira Aleçkoviç
Türkçesi: Ataol Behramoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder