ormanı da geçtim ustam
bitkilerin kekre tadıyla
yürüdüm oradaydı şiir
eski bir nehir yatağında
ıslak kumlar arasında
duruyordu acının gümüşü
orada ölümle yan yana
oturdum çakılların üzerine
neler olduğunu düşündüm
evvel zaman içinde
yeter miydi bunca kavram
yazmaya o büyük şiiri
sıyrılsam bu tılsımdan
yüzüme değen serinlik
tenime dokunan ürperti
ince sesi kuruyan otların
yolunu açar mıydı önümde
bilgeliğe giden bir ömrün
gördüm nasıl savrulur
yıkılan evlere ay ışığı
sesini duydum karanlıkta
ağlayan yaralı çocukların
otlar yetmedi sarmaya
kanayan o derin yarayı
ölümünü gördüm ustam
ince kanatlı kuşların
döne döne inişini göllere
kırılan dalını özgürlüğün
yalnızlığın paslı gecesiydi
saplanan sayrı kadınlara
ormanı da geçtim ustam
kırık süzgüler arasında
duruyordu acının gümüşü
bitkilerin kekre tadıyla
yürüdüm oradaydı şiir
eski bir nehir yatağında
ıslak kumlar arasında
duruyordu acının gümüşü
orada ölümle yan yana
oturdum çakılların üzerine
neler olduğunu düşündüm
evvel zaman içinde
yeter miydi bunca kavram
yazmaya o büyük şiiri
sıyrılsam bu tılsımdan
yüzüme değen serinlik
tenime dokunan ürperti
ince sesi kuruyan otların
yolunu açar mıydı önümde
bilgeliğe giden bir ömrün
gördüm nasıl savrulur
yıkılan evlere ay ışığı
sesini duydum karanlıkta
ağlayan yaralı çocukların
otlar yetmedi sarmaya
kanayan o derin yarayı
ölümünü gördüm ustam
ince kanatlı kuşların
döne döne inişini göllere
kırılan dalını özgürlüğün
yalnızlığın paslı gecesiydi
saplanan sayrı kadınlara
ormanı da geçtim ustam
kırık süzgüler arasında
duruyordu acının gümüşü
Ahmet Uysal
Acının Gümüşü
Mart '98
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder