Sayfalar

4 Mart 2011 Cuma

Ağlayı Ağlayı Vardım Pınara

Ağlayı ağlayı vardım pınara
Kirli yağlığımı yuvermediler
Herkes destisini doldurdu çıktı
Bana da bi damla su vermediler

Elimde bir kadeh vardım kurnaya
Hücum eylediler bana vurmaya
Elimdeki kadehimi kırmaya
Tuttular bir kaçı koyvermediler

Al bu kadehini kaldır dediler
Gözünün yaşıyle doldur dediler
Bir fincan su verdik bildir dediler
Sanki ya verdiler ya vermediler

Çalıştım kadehim dolduramadım
Kimseye halimi bildiremedim
Gönlümün arzusunu aldıramadım
Dileğim hekime deyvermediler

Veysel bu sitemler canımı yaktı
Güzellerde eda yoktur naz kalktı
Herkes üç beşini aldı bıraktı
Beni de bir kere evermediler


Aşık Veysel

Ağlar Veysel Çıkmaz Sesi

Ah çektikçe erir gider
Yüreğimin yağı benim
Seni görsem durur gider
Dillerimin bağı benim

Gam leskesi saf saf oldu
Hep sözlerim boş laf oldu
Senin yolunda mahv oldu
Gençliğimin çağı benim

Ah belimi büken oldu
Gurbet bana diken oldu
Altı aydır mekan oldu
Dibi kırkkız dağı benim

Sensin derdine düştüğüm
Hayal oldu konuştuğum
Her gün yediğim içtiğim
İçerimde ağu benim

Ağlar Veysel çıkmaz sesi
Gine coştu gam deryası
Garip gönlümün yaylası
Güzel hüsnün bağı benim


Aşık Veysel

3 Mart 2011 Perşembe

Gel Benim Sarı Tanburam

-Gel benim sarı tanburam
Sen ne için inilersin
-İçim oyuk derdim büyük
Ben anın'çin inilerim

Koluma taktılar teli
Söyletirler bin bir dili
Oldum Ayn-ı cem bülbülü
Ben anın'çin inilerim

Koluma taktılar perde
Uğrattılar bin bir derde
Kim konar kim göçer burda
Ben anın'çin inilerim

Göğsüme tahta döşerler
Durmayıp beni okşarlar
Vurdukça bağrım deşerler
Ben anın'çin inilerim

Gel benim sarı tanburam
Dizler üstünde yatıram
Yine kırıldı hatıram
Ben anın'çin inilerim

"Sarı tanbura"dır adım
Göklere ağar feryadım
Pir Sultan'ımdır üstadım
Ben anın'çin inilerim


Pir Sultan Abdal

Uyur İdik Uyardılar

Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Koyun idik ses anladık
Sürüye saydılar bizi

Sürülüp kasaba gittik
Kanarada mekan tuttuk
Didar defterine yettik
Ölüye saydılar bizi

Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekden bal eyledik
Arıya saydılar bizi

Aşk defterine yazıldık
Pir divanına dizildik
Bal olduk şerbet ezildik
Doluya saydılar bizi

Pir Sultan'ım Haydar şunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Ali'ye saydılar bizi


Pir Sultan Abdal

Güzel Aşık Cevremizi

Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi

Bu dervişlik bir dilektir
Bilene büyük devlettir
Yensiz yakasız gömlektir
Giyemezsin demedim mi

Çıkalım meydan yerine
Erelim Ali sırrına
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi

Aşıklar kara baht olur
Hakk'ın katında kutl'olur
Muhabbet baldan tatl'olur
Yiyemezsin demedim mi

Pir Sultan Abdal Şahımız
Hakk'a ulaşır rahımız
On İk'İmam katarımız
Uyamazsın demedim mi


Pir Sulatn Abdal

Kul Olayım Kalem Tutan Eline

Kul olayım kalem tutan eline
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz
Şekerler ezeyim şirin diline
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz

Allahı seversen katip böyle yaz
Dün ü gün ol Şah'a eylerim niyaz
Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz

Sivas illerinde zilim çalınır
Çamlı beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz

Münafıkın her dediği oluyar
Gül benzimiz sararuben soluyor
Gidi Mervan şad oluban gülüyor
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz

Pir Sultan Abdal'ım hey Hızır Paşa
Gör ki neler gelir sağ olan başa
Hasret koydu bizi kavim kardaşa
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz


Pir Sultan Abdal

Yürü Bire Hızır Paşa

Yüre bire Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir

Nemrud gibi Anka n'oldu
Bir sinek havale oldu
Davamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur

Şah'ı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han'a
Can için yalvarmam sana
Sehinşah bana darılır

Hafid-i Peygamber'im has
Gel Yezid Hüseyn'imi kes
Mansur'um beni dara as
Ben ölünce il durulur

Ben Musa'yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan-ı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür dirilir


Pir Sultan Abdal

Ben De Şu Dünyaya Geldim Giderim

Ben de şu dünyaya geldim giderim
Kalsın benim davam divana kalsın
Muhammed Ali'dir benim vekilim
Kalsın benim davam divana kalsın

Yorulan yorulsun ben yorulmazam
Derviş makamından ben ayrılmazam
Dünya kadısından ben sorulmazam
Kalsın benim davam divana kalsın

Ben de vekil ettim Bari Hüda'mı
O da kulu gibi zulüm ede mi
Orda söyletirler bir bir adamı
Kalsın benim davam divana kalsın

Mümin müslim düşürür de cem olur
Anda sınık yaralara em olur
Kara taş erir de safi mum olur
Kalsın benim davam divana kalsın

Pir Sultan Abdal'ım dünya kovandır
Gitti adil beyler kalan avamdır
Muhammed divanı ulu divandır
Kalsın benim davam divana kalsın


Pir Sultan Abdal

Sabahtan Uğradım Ben De Suna'ma

Sabahtan uğradım ben de Suna'ma
Dedim, Şah'ım gafletlerden uyana
Eğildim lebine bir buse kıldım
Dedim uyan, dedi, var git o yana

İnci, sedef, mercan döken kamildir
Kamillere hizmet eden kamildir
Kamil otur, kamil söyle, kamil dur
Kamil demen cahil sözüne uyana

Niçin melil melil baktın bize yar
İhsan eyle, şirin söyle bize yar
Ben teklif eyledim, sen gel bize yar
Sakın ikrarından dönme o yana

Bak şu kamet şu gerdan ne şahane
Arz edeyim şu sultana şu han'a
Bizi bu aşkın oduna yakma
Umarım ki bizden beter o yana

Pir Sultan Abdal'ım gönlüm harabat
Aşık isen bir gül için hare bat
Menzil almaz bu meydanda harab at
Çevir başın dizginini o yana


Pir Sultan Abdal

Böyle Midir Sizin İlin Töresi

Böyle midir sizin ilin töresi
Hele bir yol safa geldin desene
Geçer bu güzellik sana da kalmaz
Hele bir yol safa geldin desene

Öl dediğin yerde ölürüm derdin
Kal dediğin yerde kalırım derdin
Her derdine derman olurum derdin
Hele bir yol safa geldin desene

Sarardı gül benzim ayvaya döndü
Hakk'ı söyledikçe müşkülüm kandı
Ayrılık ateşi sinemi deldi
Hele bir yol safa geldin desene

Yatarım Muhammed kalkarım Ali
Gittiğimiz On'ki İmamın yolu
Pirim Hünkar Hacı Bektaş Veli
Hele bir yol safa geldin desene

Kırmızı güller solmaz mı sandın
Pir Sultan Abdal'ı gelmez mi sandın
Bir safa geldin de demez mi sandın
Hele bir yol safa geldin desene


Pir Sultan Abdal

2 Mart 2011 Çarşamba

Kıskançlık

O sıra kavak dallarında türkü söylüyordu gün.
Seni hatırlayınca, efkarlandım ansızın.
Sabah bir ırmaktı, sen delice anadan doğma çıplak.
Irmak geçmiş gibiydi erkek sularından
bu yüzden bir çığlık kopardım ağrılardan.

Kıyabilirdim balıklara ben de
inanmıyordum sazlara, yosunlara.
Sen en çirkin balığın altında da yatabilirdin çünkü
beyaz boynuzlar bitişiyordu alnında.

O sıra kavak dallarında türkü söylüyordu gün.
Seni görmek için sazlar da büyüdü iki karış.
İki cinsten vahşiler geliyordu sana doğru
handiyse akacaktı senin göğsünden iki ak ırmak.

Ne yapabilirdim ki
önünde diz çökmekten başka ne yapabilirdim?
Güçlü bir boğaydım belki, ama sen körpe bir anne
bakıyordum senin iki gözün dumanlı.
Bunlara karşı kaynıyordu kan içimde
ve dönüyordu başım sersemce.

O sıra kavak dallarında türkü söylüyordu gün.
Bacakların güçlüydü atların kaslarından
seziyordum alnımda
iki boğa boynuzunun büyüklüğünü.
Ama doludizgin böyle bir koşucuya nasıl varabilirdim?

Delice bir koşuydu bu sabahtan akşama dek.
Otları yumak yapmış, biçmiştik ekinleri.
Sonra bakıyorduk aydınlığa sonsuzluğu görürüz diye.
Ben tıknaz, kalın enseliydim,
sen süt beyaz, ince, uzun, narin.
Ve gün birdenbire kesti türkü söylemeyi kavak dallarında.
Ve tuhaf şey: Büyüdü ormanlar kökleriyle göklere doğru
kurtun gözlerinde dolu kurt ağrısı vardı
suda balıklar konuşuyorlardı gizlice.

Ve unutma iki gök vardı
deredeydi biri.
Ve her kavak dalının elinde sıcaklık vardı.
Tuhaf, kara, kapkara aylar yüzüyordu göklerde
dudaklarında ateş, ellerinde sıcaklık vardı.

Ve gün kesti türkü söylemeyi kavak dallarında
Gece oldu. Sen yatıyordun çimenler üstünde, çırılçıplak,
ben zayıf, cılız bir delikanlıydım
o iki ak boğa boynuzundan yoksun.

Biliyorum: Sen gençtin
kurtun bile altına yatabilirdin
kamçılayarak sözleri kükreye bilirdin
gene de bıçağa değmezdi ellerin.

Kaçmaktan başka ne yapabilirdim, kaçtım
benimle kalın ağaç gövdeleri de sendeledi
beni izliyordu o korkunç iki göz
senin ya da senin o vahşi kurtunun gözleri.


Branko V. Radiçeviç
Türkçesi: Necati Zekeriya

1 Mart 2011 Salı

Ruh Kargaşası

Savaşta öldürülmedin, şeytan gibi şanslısın dediler bana.
Oysa babamı ve bir erkek kardeşimi öldürdüler bu savaşta.
Ve sürükleyip götürürlerken beni, boğazıma bir paçavra tıkamışlardı
Sesim çıkmasın, haykırmayayım diye avazım çıktığınca.

Tahta kurusu muhbirlerdi bakan, sindikleri köşelerden sadece
Ve gündüzleri ve uykusuz gecelerin karanlığında
Örümcekler, tek düze söz ağlarını örüyorlardı çökerek üstüne göğsümün
Kadın haykırışları duyuluyordu betondan koridor cehenneminde
Ve ölü bir kadın canlı bir çocuk doğurdu orada.

Annem, tüm olup bitenlerden sonra otuz gece
Gözleri kapıda, kımıldamadan, oturmuş bekleyerek beni
Otuz birinci sabah, salmışlar onu iyileşenler arasında
Çünkü bu kargaşadaki öteki kadınlar gibi sövüp saymamış muhafıza
Annem bir akıl hastanesine kapatılmıştı.

İnsanlar, sadece insanlar kurtarabildiler ölmekten onu
Bulup çıkardılar, henüz canlıyken.
Ve ölüm kokusu sonsuzca kaldı etinde
Öylesine istiyordu genç bir erik ağacına asmayı kendini
Kimbilir ne zaman çiçek açacak olan.

Ve ben şimdi de -konuşan yine namluysa eğer
Ve bıçak camı şangırdattığında, sönsün diye kitabın üstündeki ışık
Ben şimdi de o tutsaklık karanlığını ilençliyorum, kanatasıya ısırıp dudaklarımı
Ve duyuyorum yeniden öldürücü ayak seslerini karanlıkta ve haykırışım
Ve kendi fısıltımı: "Götürecekler anneciğim"

Kınamayın beni, sevinçten çok sık söz ediyorum diye
Evim bir kül yığınına döndü ve hüzün çok sık konuğumdur hala
Bu yaşam titreşimleri, acıdan kurtuluş çabası
Ben de sizler de üstümüzdeki ağırlığın altında daha kolay yaşayabilelim diyedir.

Düşler bırakmadı beni, tüm İspanyalardan sonra ...
Belki kederlidir bakışlarım ve az çok karardılar acılardan
Fakat güzele eğilim, eksilmiyor yaşamdan ...


Mira Aleçkoviç
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

28 Şubat 2011 Pazartesi

Onu Bildim Bileli

Onu bildim bileli
mavidir gözleri günlerin
suların rengi onun giysileri.

Onu bildim bileli
yel eser onun sesiyle
güller konuşur onun dilini.

Yaz bulutlarına bayılırım
gün batımlarında gelince bana
otlar yürür onun adımlarıyla.

Bayılırım salkım söğütlere
türkü söylerken ona
derede yıkarlar saçlarını.

Yalnız ben anlarım
onların dilinden
ve gülümserim.

Onu bildim bileli
bir ağustos gecesi gibiyimdir
yıldızlarla, uzaklıklarla dopdolu.


İvan Minyati
Çeviren: N. Zekeriya

Ayrılış

Burda değilim artık
yerimden kımıldamadım bile
ama burda değilim artık

Girsinler
arasınlar hele beni

Değirmen, kaburgaların gölgesinde
öğütür olgunlaşmış boşlukları
dumanları ucuz düşlerin
sigara tabağında tüter de
burda değilim artık

Al dalgalarda
sallanır bağlı sandal
olgunlaşmış bir çift söz
asılı kalır bulutun boğazında
burda değilim artık

Yerimden kımıldamadım bile
ama öyle uzaklardayım ki
varamazlar bana hiç.


Vasko Popa
Türkçesi: Necati Zekeriya