Sayfalar

9 Nisan 2011 Cumartesi

Dünyaya Dair Şiir

Bir saadet, bir saadet ki
Dünyamızdaki
Bereket dolu eteklerinde kızların
Ekilirse böyle ekilir toprak
Buğdaylar dolu avuçlarımda şimdi

Güzel şey sevmek
Yüzlerin avucumda
Duyuyorum sıcaklığını hala
Kapıyı açan ellerinin
Düşünüyorum da şimdi seni
Ayrıldığıma bin pişman
Bu bir yapraktır sevdalım
Rüzgarlar içinde giden
Şiirlerimin en güzeli
Dünya böyle değildi eskiden

Dalların tomurcuklarını kimler yedi
Anadolunun topraklarından başka
Tabiat ana cömertti garibim
İnsanlardan çok daha fazla
Dün gece yoktu bu şehir burada
Kurulan düzenlerin en güzeli
Sevmek yaşamak kadar önemli

Renk, renk dolaşıyorum ağaçları
Kuş yuvaları, meyvalar
Biraz ilerde sarılmış yaprağına
Şiir yazıyor salkım söğütler
Neresindesin ömrün bilinmez
Dallarında yorgunluk ceviz ağacının
Böyledir neticesi ömrün
Hatıralar ve keder.
Dağlar arasındayım şimdi
Kartallar, çaylaklar
Kayalar ve kumlar arasında
Sırt üstü uzanıp yere

İnsanlardan çok yüksekte
Ayın ışığı kayalarda
Dağların şarkısı güzel
Evet dağların şarkısı güzel.


Nevzat Üstün

Yalan Dünya

Galata köprüsünü bilirdim
Cebeci köprüsünü de gördüm
Günlerden pazarmış bu gün
İnsanların güldüğünü de duydum
Önce askerler geçti
Gençlik parkının önünden
Sonra ben geçtim
Ordan Burdura çıktım
Dağların içinde göller vardı
Göllerin içinde balıklar
Aklıma Boğaz geldi
Amavutköy, Çengelköy, Bebek
Vapurları düşündüm
Vapurların içindeki insanları
Enver beyi
Yavaşça elimi uzattım kadehe
Bir mısra okudum kendimden
Bir de baktım
Paristeyim
Dupon kahvesine oturmuşum
Kahvem bitmiş.


Nevzat Üstün

8 Nisan 2011 Cuma

Zoru

Bir gün,
Herkes kendi bahçesine, derlerse...
Hazır mısınız.


Özdemir Asaf
Bir Kapı Önünde

Öngörü

Yazıklar olsun hepimize.
Bana da alışacaksınız.
Bana bile.

Alış-verişlerimiz gömülecek
Alışkanlıklarımızın içine.
Sevgilerimiz yenilenmeyecek,
Azalacak kavgalarımız.

Sonunda ben,
Kupkuru bir ölçü .
Ben bile.


Özdemir Asaf
Bir Kapı Önünde

7 Nisan 2011 Perşembe

Düş Kalıntısı

Bir sabah uyanınca
Yanda kalmış
Bir at buldum başucumda

Belli ki yolum kesilmiş bir yerde
Dört nala bir çıkmazın
Kişnemeleri mi uğuldayacak
Dilimin dibinde hep?


Feyyaz Kayacan
Benim Örümceğim Başka

İstek

Sokağa çıkabilseydik
Ne güzel olurdu
Gözlerle başlatırcasına
Bir yere varmanın bütünlüğünü

Akşamı toplasaydık
Ne güzel olurdu
Bir sonuç olarak.
Alın teri sağlamlığında

Mesele çıkartmadan
Şu kavunu kesebilseydik
Ne güzel olurdu
Yaşamaya elvermek

Ne güzel olurdu
Vaktimiz olsaydı
Bir çocuğun yeni doğan
Ekmek kokusuna


Feyyaz Kayacan
Kaşık Havası

6 Nisan 2011 Çarşamba

Çağrı

Ne denli kolay geliyorsa
Seni sevmek elimden
Bu şiir de öylesine kolay geldi

Sen gel uzun boylu ürpertilerinle
Gel çığırlarıyla saçlarının
Kıyılarıma denk ağarsın kalçaların
Gel ve güle güle otur bu şiirde.


Feyyaz Kayacan
Benim Örümceğim Başka

Katkı

Elimizden gelmezse şu şiir
Ne mavisi kalır
Ne de kapısı aydınlığın

Taş kesilen gevezelikler
Üşüşecek gırtlağımıza
Ve tortularda sona erecek duyular.

Teneşirlik tohumlara
Kaçmış oluruz
Kanımız yetmezse şu şiire.


Feyyaz Kayacan
Benim Örümceğim Başka

5 Nisan 2011 Salı

Çıplak Adamın Giysisi

Çıplağım. Saydam ellerinde
topla, gene-giydir beni.
Soygunlarla azalıyorum.
Ama sen hiç soymadın beni.
Hep giydirmeye çalıştın,
gene giydirmeye çalışıyorsun.
Tuhaf yemişler var
kilerinde
donmayı alçaltıp
susuzluğu yükseltiyorlar.

Ah! korkunç azalacaktım, sensiz,
koruyamazdım
dudaklarımda
tek bir
serin sözü, sen olmasan.


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Dönüş

"Gene geldiler", diye bağırdı arabacı Lefkipos
korku içinde; kalkanını
kuru kuyuya atmıştı az önce.
"Bak!" dedi bahçıvana
"Geri dönüyor Kserkes'in askerleri
kuyunun başında kılıçtan geçirecekler beni.
Yalvarırım, ne olur koca yoldaşım
sert şarapla yıkayıp
o ulu kozalak ağacının altına
ek beni; Attik'in gökyüzünü görebileyim
bulutlar eridikçe.

Ah! yurdumun tanrıları, neden us bağışlamadınız da
savaşın bitimine inandım
ve demokrasimizin barbarları yendiğine."


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

4 Nisan 2011 Pazartesi

Çocukların Zamanı

Görkemli çocukların bu zamanı.

Dikey
düşüyordu
yağmurun ünlemleri
kapışılıyorlardı.
Kuraklığı kırıverdi bir sel
alıp götürdü hepsinin kapısını.

Sevgi yeşil çimenle doldu
ve kadınlar çarşaflarını yıkıyordu
ve yatmaya hazırlanıyorlardı
yeni döl için.

Bir genç asker
iki öğrenci
ve küçük işçi kız
ellerinin üstünde taşıyorlardı sevgiyi
ama birden
boğuk haykırışı ateşin
yaktı parmaklarını çocukların
alıp götürdü sevgiyi yalımların içine.


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Kurşun Sesi

Güzel şeylerden söz ediyorduk ve sevgi
vardı bütün seslerde. Hayır, şaraptan değildi-
önceden esriktik
aslında. Üstelik, bizi gizlice dinleyen yabancıyı da
sarmaya başlamıştı içten sıcaklığımız.

Bunu da saflarımıza alırsak - diye düşündüm
ayin hemen başlamalı. Az daha olsa
yaşamımızı dolduracaktı uyum.
Gözlerine bakıyordum doğrulamayı
onaylamaya hazırdılar.

O zaman
sokakta ilk kurşun sesi duyuldu
hepimizi
Kırık aynanın içine fırlatarak


Stelios Yeranis
Türkçesi: H. Millas - Ö. İnce

Yalnızlık

Yalnızlık diye bir şey olamaz
bir insanın toprağı kazdığı,
ıslık çaldığı,
ellerini yıkadığı yerde.
Yapraklarını hışırdattığı yerde bir ağacın,
çiçeğe konduğu yerde isimsiz bir böceğin,
bir derenin bir yıldızı yansıttığı yerde,
mutlu dudakları açık,
anasının memesi elinde
uyuyan bir bebeğin olduğu yerde
olamaz yalnızlık.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı

Şunu Yaz

Elin taşa deymiş,
dinler suyu.
Getirir göz önüne beni yüzün.
Dünyanın yazgısını düşünürüm.
Doğmuşum ışıklar içinde,
dökerim gözyaşı ülkem için.
Sürdürürsen yaşamını benden sonra
mezar taşıma şunu yaz
suyu dinleyen elinle:
Saygı gösterdi yaşamına
gençliğinde yoksulluk,
dağlarda yıldırımlar,
savaşta kurşunlar.
Yurt sevgisi öldürdü onu.


Nikiforos Vrettakos
Türkçesi: A. Kadir - P. Abacı