Şiir, Sadece: Eskidikçe

5 Haziran 2012 Salı

Eskidikçe

Güneşi karşılıyoruz mutlu çığlıklarla öperek, 
Dağı, ovayı 
Yüzyılların uykusunu 
Otu, börtü böceği, 
Bir kanat vuruşta uçan kartalı, 
Ağır akan ırmağı, 
Ağzında dünyayı taşıyan leyleği, 
Korkunç bir yalnızlık duyan karacayı. 

Yaşamak süsler eklemektir sonsuz gerçeğe 
Derin bir soluk almak gibi 
Pencereden dışarı bakmak gibi gökyüzüne, 
Bir kırlangıç uçmak gibi 
Kök salmak gibi toprağa; 
Ölümse, açılan bir eski zaman sandığı. 

Zaman diyorsun, bir çingene gibi karşıma çıkıyorsun o zaman, 
O zaman zaman kaçıyor; 
Kim tutabilir şimdiyi dünü eskiyi 
Ölümlerden ölüm beğeni 
Kırk katırı kırk satırı? 

Saçlarında güller, karanfiller, dünyanın en güzel kırları, 
Saçında gelincikler, sabah çiyi ve tarlakuşları 
Çizmeli kedi 
Yedi derya geçen şehzade 
En güzel sırma tel 
Sabahın yedisi ve ıssız göl 
Ve güneşin hiçbir şeyi 
Güvercinlerin çığlığı! 

Yüz çocuk ırmağa koşuyor 
Bin çocuk daha 
Ve yanıyor ayakları kumlarda 
Tozda ve küllerde ve saçında. 
Anılar eskidikçe, insan yaşlandıkça 
Kavağın gölgesi suya düştükçe 
Rüzgârın sesi ve sis, odaya dolar 
Ve dağlar uzakta çok uzakta 
Şimdi, şu sabah gibi güzel oldukça 
Kırıldıkça kırağı. 

Uçuşunu görmek güvercinlerin gökte 
Beni bir çocukluk anısı gibi duygulandırıyor; 
Görmüyor güneşi akşam ezanı köyde. 
Yalnız sular mı uykuya varacak dağlar kayalar mı şimdi? 
İşte çam çıraları da bitti 
Haydi sen de var uykuya: 
Çöksün üstüne gecenin karanlığı!
 
 
Ali Püsküllüoğlu 

Hiç yorum yok: