Sayfalar

2 Aralık 2012 Pazar

Kutlu Çarşamba

- I -

Çünkü geri dönmeyi umut etmem
Çünkü umut etmem
Çünkü dönmeyi umut etmem

Arzulayarak bu adamın yeteneğini ve şu adamın olanağını
Bu tür şeylere doğru gayret göstermem artık
(Niçin o yaşlı kartal gersin ki kanatlarını?)
Niçin üzüleyim ki
Mutat saltanatın yitmiş gücüne?

Çünkü umut etmem bilmeyi
Olumlu saatin o cılız görkemini
Çünkü düşünmem
Çünkü bilirim bilmeyeceğimi
O tek gerçek ölümlü gücü
Çünkü içemem orada, ağacın çiçeklendiği
Ve pınarların aktığı yerde, çünkü yeniden hiçlik vardır

Çünkü bilirim ki zaman her zaman zamandır
Ve mekân her zaman ve sadece mekândır
Ve güncel olan sadece bir kez
Ve sadece bir mekânda günceldir
Sevinçten uçarım her şeyin olduğu gibi olmasından
Ve tanımam o kutsanmış çehreyi
Ve reddederim o sesi
Çünkü yeniden dönmeyi umut edemem
Bundan ötürü sevinçten uçarım, bir şey
İnşa etmek sevinçten uçurur beni

Ve yakarmak Tanrı’ya esirgesin diye bizi
Ve kendimle çok fazla tartıştığım
Ve çok fazla açıkladığım bütün konuları
Unutabilmem için yakarmak
Çünkü yeniden dönmeyi umut etmem
Bu kelimeler cevaplasın
Çünkü yapılan şey, yeniden yapılmaz
Yeter ki hüküm çok ağır olmasın bizim için

Çünkü bu kanatlar artık uçacak kanatlar değildir
Fakat sadece havayı döven tırmıklardır
Şimdi büsbütün dar ve kuru olan o hava
Daha dar ve daha kurudur istençten
Öğret bize umursamayı ve umursamamayı
Öğret bize uslu durmayı

Dua et biz günahkarlar için şimdi ölümün bu saatinde
Dua et bizim için şimdi ve ölüm saatimizde.


- II -

Azize, üç beyaz leopar oturur bir ardıç ağacı altında
Günün serinliğinde, yemişler tıka basa
Bacaklarımdan yüreğimden ciğerimden ve kafatasımın
O oyuk yuvarlağını dolduran nelerse onlardan. Ve Tanrı dedi
Bu kemikler yaşasın mı? Yaşasın mı
Bu kemikler? Ve cıvıldayıp dedi nelerse ki
(Şimdiden kuru olan) o kemiklerin içini dolduran:
Bu Azize’nin iyi olmasından ötürü
Ve güzelliğinden dolayı, ve çünkü
Şereflendirdiğinden o Bakire’yi derin düşüncesinde,
Parıldayacağız ışıkla. Ve burada şaşkın olan ben
Öneririm eylemlerimin unutulmasını, ve bırakırım sevgimi
Çölün nesline ve sukabağının meyvesine.
Telafi eden budur
Bağırsaklarımı gözlerimin tellerini ve leoparların reddettiği
O sindirilmeyen parçalarını. Beyaz bir entari içinde
Geri çekilmiş Azize, tefekküre, beyaz bir entari içinde.
Kemiklerin beyazlığı ödesin unutkanlığın kefaretini.
Hayat yok onlarda. Unutulduğumdan
Ve unutulmuş olacağımdan, unutacağım
Böylece amaca yoğunlaşmış ve sadık olarak. Ve Tanrı
Kehanette bulun dedi rüzgâra, rüzgâra sadece çünkü sadece
Rüzgâr dinleyecek. Ve kemikler cıvıldayarak şakıdı
Çekirgenin yüküyle, diyerek

Sessizliklerin Azize’si
Dingin ve endişeli
Yırtık pırtık ve en büsbütün
Belleğin gülü
Unutuşun gülü
Tükenmiş ve hayat veren
Kaygılı dinlenişte
Yalnız gül
Cümle sevgilerin bittiği
O Bahçe’dir şimdi
Hoşnutsuz aşkın
Istırabını bitir
Bitimsiz yolculuğun
Bitimsizliğe bitişi
Cümle sonuçsuzların
Sonucu
Kelamsız hitap ve
Hitapsız kelam
Ana’ya şükran duası
Cümle sevginin bittiği
Bahçe için.

Kemikler bir ardıç ağacı altında şakıdı, dağıldı ve parıltılı
Dağıldığımız için sevinçliyiz, az iyilik yaptık birbirimize,
Günün serinliğinde bir ağaç altında, kumun takdisiyle,
Unutarak kendilerini ve birbirlerini, birleşti
Çölün huzurunda. Budur kura çekerek
Üleşeceğiniz ülke. Ve önemli değil ne taksim
Ne de birleşim. Budur o ülke. Sahibiyiz mirasımızın.

- III -

İkinci katın ilk dönüşünde
Döndüm ve baktım aşağıya
O aynı biçim sarmalanmış tırabzana
Kokuşmuş havadaki buğu altında
Umudun ve umutsuzluğun hilekâr yüzünü takınmış
Merdivenlerin iblisine karşı savaşıyor.

İkinci katın ikinci dönüşünde
Bıraktım onları aşağı doğru sarmalanmış olarak;
Yüzler yoktu artık ve karanlıktı merdiven,
Rutubetli, çentikli, yaşlı bir adamın ağzı misali salyalar içinde,
Tamir edilemez, ya da yaşlı bir köpekbalığının dişli gırtlağı gibi.

Üçüncü katın ilk dönüşünde
Açık bir pencere fırlamıştı incir yemişi gibi
Ve alıç çiçeğiyle bir otlak görüntüsünün ötesinde
Geniş sırtlı figür mavi ve yeşil kuşanmıştı
Kadim bir kavalla o akdiken zamanına hayrandı.

Yelin savurduğu saç şirindir, kumral saç savrulur ağız üstünde,
Leylak ve kumral saç;
Dikkati dağıtan şey, kavalın tınısı, durmalar ve adımları belleğin
Üçüncü katta,
Yitiyor, yitiyor; umut ve umutsuzluk ötesinde kudret
Tırmanıyor üçüncü kata.

Efendim, layık değilim ben
Efendim, layık değilim ben

fakat kelamı söyle sadece

- IV -

Kim yürüdü menekşeyle menekşe arasında
Yürürken envai yeşilin
O muhtelif safları arasında
Giderken beyaz ve mavi içinde, Meryem’in renklerinde,
Konuşurken önemsiz şeyleri
Cahilce ve ebedi ıstırapla bilgece
Diğerleri yürürken onların arasında devinen,
Sonra güçlü çeşmeleri oluşturan ve pınarları tazeleyen

Kuru kayaları serinleten ve kumu kaymaz yapan
Hezaren çiçeğinin mavisinde, Meryem’in rengindeki mavi,
Sovegna vos

Buradadır aradan dolaşan yıllar, alıp götürerek
Kemanları ve kavalları, onararak
Zamanda uykuyla uyanma arasında devineni, giyinip

Katlanmış beyaz ışığı, sarmalayarak O’nu, katlanmış.
Yeni yıllar dolanır, onararak
Gözyaşlarının parlak bir bulutu sayesinde, yılların, onararak
Yeni bir dizeyle o kadim kafiyeyi. Kurtararak
Zamanı. Kurtararak
O okunmayan öngörüyü daha yüksek düşte
Mücevherle süslenmiş Unicornlar sürüklerken yaldızlı cenaze arabasını.

Suskun bacı örtünmüş beyazda ve mavide
Porsukağaçları arasında, kavalı nefessiz olan
Bahçe tanrısı ardında, bükmüş başını ve işaretlemiş fakat tek söz etmemiş

Fakat yukarı fışkırmış pınar ve kuş şakımış aşağı
Kurtarmak zamanı, kurtarmak düşü
Kelamın simgesi duyulmamış, konuşulmamış

Rüzgâr sarsana dek bin fısıltıyla porsukağacından

Ve bundan sonrası bizim sürgünümüz

- V -

Kayıp kelam kayıpsa, sarf edilmiş kelam sarf edilmişse
Eğer duyulmadık, söylenmedik
Kelam söylenmemişse, duyulmamışsa;
Söylenmedik kelamdır hâlâ, o Kelam duyulmadıktır,
Kelamsız O Kelam, âlem içredir
Ve âlem içindir o Kelam;
Ve o ışık parladı karanlıkta
Ve Kelam’a karşı o rahat durmaz âlem dönüyordu hâlâ
O sessiz Kelam’ın merkezi etrafında.

Ey benim milletim n’ettim n’eyledim size.

Kelamın bulunduğu yer nerede, kelamın
Çınladığı yer? Burada değil, yeterli sessizlik yok
Denizde değil ne de adalarda, anakarada
Değil, çölde ya da o yağmur ülkesinde,
Karanlıkta yürüyenler için
Gündüz ve gece zamanı
O doğru zaman ve doğru yer burada değil
Yüzden kaçınanlar için inayet yeri değil
Gürültü arasında yürüyüp sesi inkar edenler için bayram zamanı değil

Dua eder mi duvaklı bacı
Karanlıkta yürüyenler için, seçtiği siz ve karşı çıktığı sizsiniz,
Mevsimle mevsim arasında boynuzda paralanmışlar, zamanla zaman,
Saatle saat arasında, kelamla kelam arasında, kudretle kudret arasında,
Karanlıkta bekleyenler? Duvaklı bacı dua eder mi
Kapıda bekleşip duran
Ve dua etmeyen çocuklar için;
Seçen ve karşı çıkanlar için dua

Ey benim milletim n’ettim n’eyledim size.

Cılız porsukağaçlarının arasında dua eder mi
Duvaklı bacı kendisini gücendirmişler için
Ve dehşete düşmüşler için ve teslim olmayanlar için
Ve onaylayanlar âlem önünde ve yadsıyanlar kayalar arasında
O en son çölde o son mavi kayalarda
Bahçedeki çöl ve çöldeki bahçe
Kuraklıktan, tükürerek o elma tohumlarını

Ey benim milletim.

- VI -
Geri dönmeyi umut etmesem de
Umut etmesem de
Dönmeyi umut etmesem de

Salınıp durmak arasında kârla zararın
Düşlerin kesiştiği bu kısa geçişte
Düşlerin kesiştiği alacakaranlık doğumla ölüm arasında
(Kutsa beni baba) bu şeyleri istemeyi istemesem bile
O geniş pencereden granit sahilden
Beyaz yelkenler hâlâ uçar deniz yönünde, denize doğru uçar
Kırılmamış kanatlar

Ve yitik yürek sertleşir ve sevinir
Yitik leylakta ve yitik deniz sesleri
Ve zayıf heves ivecendir isyana
Bükülmüş altın değnek için ve yitik deniz kokusu
İvecendir telafi etmeye
Bıldırcın çığlığını ve dönenen yağmurkuşunu
Ve kör göz yaratır
Boş şekilleri fildişi kapıların arasında
Ve koku tazeler kumlu toprağın tuz tadını

Bu gerilimin zamanıdır ölümle doğum arasında
Üç düşün mavi kayalarla kesiştiği
İnziva yeri
Fakat porsukağacından sarsılıp gittiğinde sesler
Bırak sarsılıp yanıtlasın diğer porsukağacı da.

Kutsanmış bacı, kutsal anne, pınarın ruhu, bahçenin ruhu
Kendimizi yalanla aldatarak ıstırap çekmemize izin verme
Umursamayı ve umursamamayı öğret bize
Bu kayalar arasında bile
Uslu durmayı öğret bize
Huzurumuz O’nun istencinde
Ve bu kayalar arasında bile
Bacı, ana
Ve ırmağın ruhu, denizin ruhu,
Ayrılarak acı çektirme

Ve ulaşsın sana sızlanışım.


T. S. Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi) .
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy


“Kutlu Çarşamba” olarak karşılığını verdiğim ‘Ash Wednesday”, İsevilik’te Paskalya öncesi kutlanan Lent denen 40 günlük perhiz ve nefis kontrolü döneminin ilk Çarşambası’dır. Şiirin başlığını Türkçe olarak “Oruç Çarşambası” ya da “Erbain Çarşambası” olarak da karşılamayı düşündüm.

“Sovegna vos”: “Aklına getir”. ”Dante’nin “İlâhi Komedya”sının Araf bölümünde (XXVI) “Sovegna vos al temps de mon dolor”(Istırabımın zamanından dolayı aklına getir”) olarak yer almaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder