Sayfalar

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Sitem

Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var


Bedri Rahmi Eyuboğlu

Kara Sevda

...ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevince
Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.


Bedri Rahmi Eyüboğlu

Hava Ve Melekler

İki üç kez sevmiştim seni,
Yüzünü görmeden, adını duymadan önce.
Hani taparız ya meleklere, bize göründüklerinde
Kimi öyle bir ses, kimi belirsiz bir alev gibi.
Gene de senin bulunduğun yere geldiğimde,
Gördüğüm çok güzel, görkemli bir hiçti!
Ama ruhum etten kemikten olduğuna
Ve onlarsız bir şey yapamayacağıma göre,
Bir bedene bürünmeli ruhumun çocukluğu olan aşk da,
O da bensiz olamaz annesi gibi.
Bu yüzden senin için, nedir, kimdir, diye
"Bir sor bakalım" dedim aşk'a önce,
Sonra bıraktım bürünsün artık bedenine,
Yerlessin dudaklarına, gözlerine, alnına.
İşte böyle, aşka biraz safra yüklesem de,
"Daha dengeli olsa" derken gidişi,
Baktım öyle yüklemişim ki aşk teknesini,
Hayranlığım bile batacak hale gelmiş neredeyse.
Saçının bir teli bile aşka öyle çok iş çıkarıyor ki,
Daha uygun bir beden bulmak gerek bunun yerine.
Çünkü aşk ne hiçlikte barınabilir, ne de
Aşırı yoğun, aşırı parlak varlıklarda.
O halde; nasıl bir melek kendi kadar olmasa bile,
Saf ve cisimsiz, havadan yüz ve kanatlar takınırsa,
Benim aşkımın küresi olabilir senin aşkın da.
İşte havanın saflığıyla meleklerinki arasında
Ne fark varsa,
Sonsuza dek
O fark
Olacak aslında,
Kadının aşkıyla
Erkeğin aşkı arasında


John Donne

Pire

Bak şimdi şu pireye; bak da gör işte,
Benden esirgediğin ne denli küçük bir şey.
Benim kanımı emmiş, sıra gelmiş seninkine;
İki kan karışmış bile şu anda bu pirede.
Sence de, ne günah sayılır bu, ne ayıp, değil mi;
Ne de kızlığın elden gitti yani şimdi?
Oysa şu pire, kur falan yapmadan alıyor alacağını,
Şişiyor işte zevkten, birleştirirken iki kanı.
Yazık ki, biz beceremedik bir türlü şu kadarını.

Ah yapma, kıyma üç cana birden bir pirede;
Evlenme bir yana, daha da öte geçtik biz o pirenin bedeninde.
Bu gördüğün pire hem sensin şimdi, hem benim,
Hem de zifaf yatağımız, nikâh mabedimiz bizim.
Ailelerimiz, ve sen, karşı çıksanız da, buluşmuşuz,
Bu kapkara canlı duvarlar arasına kapanmışız.
Âdettendir diye beni öldürmek isteyebilirsin ama,
Hiç değilse kendinin katili olma,
Üç cinayetle üç günahın vebalini alma.

Yaptın yapacağını zalim, lafı ağzıma tıkadın;
Zavallının kanıyla tırnağını kızıla boyadın.
Senden bir damla kan emmiş olmaktan öte,
Suçu var mı şu pirenin şimdi, söyle?
Ama, haklı çıkmanın gururu okunuyor yüzünde;
Diyorsun ki, ne sende halsizlik var, ne bende.
Çok doğru; korkuların ne kadar boşmuş anlamışsındır herhalde!
İşte, şu pirenin ölümü senin canından ne götürdüyse,
Kaybedeceğin onur da o kadar, bana "Evet," demekle.


John Donne

Veda

Bu yüzden, ruhlarımız tek olduğu için,
Ben gidecek olsam bile, asla kopmazlar
Birbirlerinden, hava inceliğinde
Dövülmüş altın gibi, uzayıp giderler sadece.

Bir değil, iki olsalar da tıpkı
İki sağlam ayağı gibidirler bir pergelin;
Senin ruhun, pergelin sabit ayağı,
Hiç kımıldamaz, öbürü oynamazsa yerinden.

Merkezde dursa da senin ruhun,
Öbürü uzaklara gittiği zaman,
Eğilir kulak kabartır ardından
Ve öbürü döndüğünde dikleşir yeniden.


John Donne
(Yas Tutmak Yasak - 1633)

İlahi Soneler VI

Ey Ölüm! Bazıları kudret ve dehşet görse de sende
Sakın gururlanma sen, çünkü ikisi de değilsin
Alıp götüreceğinden emin oldukların bile ölmez de
Zavallı ölüm, sen beni öldürmeye kadir değilsin.
Eğer sadece uyku ve dinlenmeden ibaretsen sen
Gerçekten de keyif verici bir şey olmalısın.
Hem en önce en iyilerimiz gidiyor seninle
Kemiklerine rahat, ruhlarına huzursun.
Kadere, şansa, krallara ve çaresizlere köle,
Varlığını savaş, zehir ve hastalıklarla sürdürürsün,
Verdiğin uykuyu bulabiliriz afyonda, büyüde bile;
Hem onlar daha iyi uyutur; Sen niye övünürsün?
Kısa bir uykusun, ebediyete uyandığımızda biteceksin,
Ölüm olmayacak artık, Ölüm o zaman sen öleceksin.


John Donne

8 Temmuz 2012 Pazar

Ağlama Ben Giderken

nasıl ayrılırlarsa bu dünyadan
sessizce erdemli insanlar
derlerken tüm dostları dört bir yandan
gidiyor galiba, hayır daha var

bırakalım biz de birbirimizi
fırtınalar koparmadan hiç öyle
günah olur göstermek sevgimizi
sevgi tekkesini bilmeyenlere

korkutucudur sarsılışı yerin
insanlar anlam vermeye çalışır
ama titreyişleri kürelerin
daha büyükse de zararsız kalır

sevgileri bedeni aşmayanlar
dayanamaz ayrılık acısına
çünkü ansızın ellerinden kaçar
sevmek dedikleri herşey adına

oysa bağlanmış ince bir sevgiyle
kendimizin bile anlamadığı
uslarımız yeter de artar diye
biz bırakırız el, göz ve dudağı

eksilmez hiç birleşmiş ruhlarımız
benim seni böyle koyup gitmemle
tam tersine çoğalır varlığımız
altın dövülüp incelmişcesine

ayrıyız çünkü, ayrıysak da eğer
bir pergelin iki bacağı gibi
sen o bacak ki görünmeden döner
açık açık döndüğünde öteki

ve ayrılmasa da bir an ortadan
eşi olduğunda uzaklaşacak
eğilip uzanır onun ardından
dönüşünü kalkıp karşılayarak

olacaksın hiç sarsılmaz desteğim
giden benim tam sen de öğle işte
yardımınla son bulacak çemberim
ve döneceğim başladığım yere.


John Donne