Şiir, Sadece: 2012-11-11

17 Kasım 2012 Cumartesi

Bir Şair

Her zaman yalnız gitmem içimin derinliğine
Birden fazla canlı varlık sürüklerim kendimle birlikte.
Soğuk mağaralarıma girecek olanlar
Bir an için olsun çıkacaklarından eminler mi?
Batan bir gemi gibi gecemde, üst üste yığarım
Darmadağınık yolcularla denizcileri
Ve kamaralarda söndürürüm ışıkları gözlere
Dost edinirim büyük derinlikleri.


Jules Supervielle

16 Kasım 2012 Cuma

Yağmur Ve Zorbalar

Yağan yağmuru görüyorum
Birikintileri büyük gezegenimizi
Işıl ışıl yapan,
Aydınlık yağan yağmuru
Homeros ve Villon
Zamanından beri
Çocuğun ve anasının
Ve koyunların üstüne yağan,
Yinelenen yağmuru
Ne dik kafaları
Ne zorbaların yüreğini yumuşatan
Ne de doğru şaşırmayı kayıran
İnce bir yağmur
Avrupa’ya yağan
Bütün canlıları
Aynı kefeye koyan
Silahlarını dolduran
Piyadelere karşın
Bize sinyaller gönderen
Gazetelere karşın
Bayrakları ıslatan
İnce bir yağmur.


Jules Supervielle
(1925)

15 Kasım 2012 Perşembe

Lautreamont'a

Senin çıkacağını sanarak toprağı kazmaya koyulduğum her yerde
Evleri ve ormanları itekliyordum arkasını görmek için.
Kapılar ve pencereler açık, bütün gece kalabilirdim
Dokunmak istemediğim iki içki kadehi karşısında.
Ancak gelmiyordun sen, Lautréamont.
Çevremde inekler uçurumların önünde açlıktan ölüyorlardı
Ve inatla sırtlarını dönüyorlardı en otlu otlaklara,
Kuzular sessizce dönüyorlardı ölen analarının karnına,
Köpekler arkalarına baka baka çekip gidiyorlardı Amerika’dan
Çünkü konuşmak isterlerdi yola çıkmadan önce.
Kıtada yalnız kalıp karşılaşmaların en kolay olduğu
Uykuda seni arıyordum.
Bir sokağın köşesinde beklenir, öteki hemen gelir.
Ancak gelmiyordun sen,
Lautréamont,
Kapalı gözlerimin ardında.

Fernando Noronha tepesinde karşılaşıyordum seninle
Bir dalga biçimindeydin, üstelik özü sözü bir, üstelik ölçülü
Günleri kısa Uruguay’a doğru akıp gidiyordun.
Öteki dalgalar uzaklaşıyorlardı senden mutsuzluklarını selamlamak için,
Onlar ki yalnızca on iki saniye yaşarlar ve ölüme yürürler
Onları eksiksiz veriyordun
Ve gözden yitiyor gibi yapıyordun
Dönem arkadaşları seni öldü sansınlar diye.
Başkalarının köprü altında yatması gibi, okyanusu yuva diye seçenlerdendin
Ve ben kara gözlükler ardında saklayamıyordum gözlerimi
Kadın ve mutfak kokusunun dalgalandığı bir yolcu gemisinde.
Tangonun dokunuşlarına karıştığına öfkeli direklere yükseliyordu müzik ,
Canlıların kanı akan yüreğimden utanıyordum,
1870’te öldüğünden ve döl suyundan yoksun kaldığından beri
Bir dalganın biçimini alıyorsun umurunda olmadığına inandırmak için.
Öldüğüm gün senin bana geldiğini görüyorum
Erkek yüzünle.
Göğün yüksek keseklerinde gezdiriyorsun çıplak ayaklarını
Ancak uygun uzaklığa varır varmaz
Birini fırlatıyorsun yüzüme,
Lautréamont.


Jules Supervielle

14 Kasım 2012 Çarşamba

Gecenin Ziyareti

Taraça ya da balkon, ayak bastım
Her şeyin bilindiği tam yere,

Uzun zaman bekledim, bedenimden utanarak
Günlük güneşlikti ve yaklaşıyorduk.

Evet, geceydi gelen kadın kılığında
Titreyen, güneşte keklik gibi,

Örtüsüne pek az sığan, içinde
Yüreğinde bile başıboş dolaşan.

İşaretler yaptığımda bakıyordu
Başka yerleri görüyordu ancak.

Kımıldamıyordum artık onu inandırmak için
Ne ki sessizlik ulaşmıyordu kendisine.

Mırıltıları gibi karanlık hareketleri
Bir başka yere istiyorlardı beni.

Sonsuza değin düşkırıklığına uğramış insan
Adımıyla gidince güneş, uzaklaştı gece.

Sokağın ucuna ekledi ateşli
Başdönmesini, aralıklı biçimini.

Her gece olduğu gibi yıldız yıldız ışıldadı
Kimsenin görmediği gözleriyle

Ve o günden bu yana boyun eğiyorum gölgelerime.


Jules Supervielle

13 Kasım 2012 Salı

Çağrı

Kara giysili hanımlar kemanlarını aldılar
Sırtları aynaya dönük çalmak üzre

En güzel günlerde olduğu gibi siliniyordu rüzgar
Karanlık müziği daha iyi duymak üzre

Neredeyse birden büyük bir unutuşa büründü
Sustu keman kadınların kollarında

Uyuyakalan çıplak bir çocuk gibi
Ağaçların ortasında

Hiçbir şey canlandırmamalı gibi görünüyordu
Devinimsiz yayı, mermerden kemanı

Ve bu derin uyku sırasında biri bana fısıldadı:
“Yalnız siz yapabilirsiniz, gelin hemen.”


Jules Supervielle

12 Kasım 2012 Pazartesi

Yüzler

Elimde olmadan yüzleri
Kartlar gibi karıyorum
Ve hepsi benim için değerli.
Bazen biri yere düşüyor
Ve ne etsem eylesem
Kart yitip gidiyor.
Daha başka bir şey bildiğim yok.
Güzel bir yüzdü yine de,
Çok seviyordum.
Öteki kartları karıyorum.
Odamdan kaygılı,
Yüreğim, söylemek istiyorum,
Sürdür yakmayı da
Bu kartı değil,
Bir başkası geçti onun yerine:
Yeni bir yüz bu,
Oyun eksiksiz kalıyor
Ancak hep sakat.
Bildiğimin hepsi bu
Kimse daha fazlasını bilmiyor.


Jules Supervielle

11 Kasım 2012 Pazar

Tanrısız

Yıldızlar arasında ilerliyorum iki kör köpekle
Yolumu aramak için bazen birbirine yaklaşan.
Yeryüzüne benzeyen bir şey görünmüyor buradan
Ancak bir tuzla kokusu geliyor dudaklarıma
Neredeyse insan bir kuş gibi kafesinde
Başımda dönen bir ses duyuyorum.
Her günkü yüreğim, burada karadır tansökümü,
Taşan gök altında yanmak istiyor boşu boşuna.
Gecenin kırağısı felç ediyor havayı,
İlerliyorum ve bin kez çıplak duyumsuyorum kendimi.
Böğrümü, sırtımı, başımı ve göğsümü
Bana yakın olan Yabancı’nın mızraklarına vererek
Gidiyorum gözlerimin tanrının izlerini görmediği
Bulutlu bir toprağa ayak basarak
Ve arkamda yalnızca başdönmesinden kalanı bırakarak
Uzaklarda yarası zorlukla kapanacak.

Aç zürfalar
Ey yıldız yalayıcılar,
Çayırın kargaşasında
Sonsuzluğu arayan öküzler,

Onu koşuda yakalayacağını
Sanan tavşanlar,
Altınızda saklandığını
Bilen kökler,

Ne oldunuz, yitmiş,
Kara kumlardan başka
Desteği olmadan yaşayan
Benim için?

Bazen hava kasılır
Biçim alana kadar.
Ruhun iki yanında
Ne çıkacak ortaya?

Yeryüzü anıları
Ne ad verirsiniz bir ağaca,
Plajda bir dalgaya,
Uyuyan bir çocuğa?

Yatıştırmak isterdim
Sızlanan belleğimi
Sabırla bir öyküyü
Anlatmak isterdim.

Uzayda bir tek benim yolumu yitirdiğimi sanan
Dostların çevremde başıboş dolaşan elleri
Beni arıyorlar tam yeri bulamadan ve yola çıkıyorlar
Açıkta kaçıp giden Yeryüzü’ne doğru.
Köklerinden yoksun bir palmiyenin yaprağı
Durmadan bir şarkı mırıldanıyor kulağıma.
Yanıbaşımdaki gök tedirgin ediyor beni, yalan söylüyor,
Arkada donup kalmış iki köpeğimi aldı elimden,
Kan yitirişlerini, kımıldamadan havlayışlarını duyuyorum,
Toplanıyorlar yıldızlar ve zincir uzatıyorlar bana.
Uslu uslu bileklerimi uzatmam mı gerek?
Yaza inandırmaya çalışan bir ses
İnsan yorgunluğuma bir park sırası betimliyor.
Gökyüzü hep burada, yolunu kazıyor,
İşte göğsümdeki kazma darbelerinin yankısı.
Ey alçak gök, dokunuyorum sana ellerimle
Ve başım önde dalıyorum göksel madene.


Jules Supervielle