Ve ne kadar yaşar insan topu topu?
Bin gün mü yaşar, yoksa bir gün mü?
Bir hafta mı ya da birkaç yüzyıl mı?
Ne kadar zamanda ölür insan?
“Sonsuzca” derken ne demek istenir?
Bu uğraşlarla yitip gitmişken
bazı şeyleri aydınlatmaya koyuldum.
Aradım bilgili rahipleri,
bekledim onları ayinlerinden sonra,
Tanrı’yı ya da İblis’i görmeye giderlerken
izledim onları yollarında.
Yüzlerini çevirdiler sorularıma.
Kendi paylarına çok az şey biliyorlardı;
memurlardan daha fazla şey bildikleri de yoktu.
Tıp adamları kabul ettiler beni
iki muayene arasında,
her bir elinde bir neşterle,
doymuşlar aureomycin kokusuyla,
her gün daha meşguller.
Konuşmalarından anladığım kadarıyla,
sorun şu:
bir mikrobun ölümü çok bir şey değil-
tonla ölür zaten onlar-
fakat hayatta kalan çok azı
sapkınlık belirtisi gösterir.
İrkilme içinde bıraktılar beni,
aradım mezar kazıcılarını.
Gittim muazzam boyalı cesetleri
yaktıkları ırmaklara,
ince kemikli bedenler,
korkunç ilenmelerden
ışıltılarıyla imparatorlar,
kolera dalgasının
bir vuruşla öldürdüğü kadınlar.
Ölümün tekmil kolları vardı
ve külsü uzmanları.
Fırsatını bulunca
bir hayli soru sordum onlara,
önerdiler beni yakmayı:
bildikleri tek şey buydu zaten onların.
Memleketimde yanıtladı beni
girişimciler, içkilerin arasında:
“Kendine iyisinden bir kadın bul,
ve bu tür saçmalıkları bırak”.
Bunca mutlu olduklarını hiç görmedim insanların.
Kaldırarak kadehlerini şarkı söylüyorlardı,
şerefine içiyorlardı sağlığın ve ölümün.
Muazzam fuhuşçulardı onlar.
Eve döndüm, yaşlanmış olarak
dünyayı dolandıktan sonra.
Şimdi kimseye soru sormuyorum.
Fakat her gün daha az şey biliyorum.
Bin gün mü yaşar, yoksa bir gün mü?
Bir hafta mı ya da birkaç yüzyıl mı?
Ne kadar zamanda ölür insan?
“Sonsuzca” derken ne demek istenir?
Bu uğraşlarla yitip gitmişken
bazı şeyleri aydınlatmaya koyuldum.
Aradım bilgili rahipleri,
bekledim onları ayinlerinden sonra,
Tanrı’yı ya da İblis’i görmeye giderlerken
izledim onları yollarında.
Yüzlerini çevirdiler sorularıma.
Kendi paylarına çok az şey biliyorlardı;
memurlardan daha fazla şey bildikleri de yoktu.
Tıp adamları kabul ettiler beni
iki muayene arasında,
her bir elinde bir neşterle,
doymuşlar aureomycin kokusuyla,
her gün daha meşguller.
Konuşmalarından anladığım kadarıyla,
sorun şu:
bir mikrobun ölümü çok bir şey değil-
tonla ölür zaten onlar-
fakat hayatta kalan çok azı
sapkınlık belirtisi gösterir.
İrkilme içinde bıraktılar beni,
aradım mezar kazıcılarını.
Gittim muazzam boyalı cesetleri
yaktıkları ırmaklara,
ince kemikli bedenler,
korkunç ilenmelerden
ışıltılarıyla imparatorlar,
kolera dalgasının
bir vuruşla öldürdüğü kadınlar.
Ölümün tekmil kolları vardı
ve külsü uzmanları.
Fırsatını bulunca
bir hayli soru sordum onlara,
önerdiler beni yakmayı:
bildikleri tek şey buydu zaten onların.
Memleketimde yanıtladı beni
girişimciler, içkilerin arasında:
“Kendine iyisinden bir kadın bul,
ve bu tür saçmalıkları bırak”.
Bunca mutlu olduklarını hiç görmedim insanların.
Kaldırarak kadehlerini şarkı söylüyorlardı,
şerefine içiyorlardı sağlığın ve ölümün.
Muazzam fuhuşçulardı onlar.
Eve döndüm, yaşlanmış olarak
dünyayı dolandıktan sonra.
Şimdi kimseye soru sormuyorum.
Fakat her gün daha az şey biliyorum.
Pablo Neruda
"Estravagario"dan
"Estravagario"dan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder