Uzak bölgelerde
yıkadım senin köpük ayaklarını, yayılmış
sahillerini sürgün ve çılgın gözyaşlarında.
Bugün geliyorum senin ağzına, bugün alnına senin.
O kanlı mercana değil, o yakılmış yıldıza da değil,
o beyaz pırıltılı, zorlanmış sulara da
teslim etmedim gururlu gizini ya da heceni.
Sakladım kekre sesini senin, koruyan kumdan
bir taçyaprağı
mobilyalarla eski giysilerin arasında.
Çanlardan bir toz, nemli bir gül.
Ve sık sık sen Araukanya suyunun
kendisiydin, o haşin suyun:
fakat sakladım batan taşımı
ve onda vuran sesini gölgenin.
Ey Şili’nin denizleri, ey su,
yükselmiş ve darsın keskin uçlu alazlar gibi,
gökyakuttan baskı ve düş ve pençeler,
ey tuzdan ve aslandan deprem!
Gezegenin eğimi, kaynağı ve
kıyısı, göz kapakların
sunuyor toprağın öğle zamanını
ve saldırıyor yıldızların mavisine.
Tuz ve devinim kurtarıyor kendisinden seni
ve bölüştürüyor okyanusu insan mağaraları arasında
adaların ötesindeki ağırlığın için
parçalıyor ve dağıtıyor mutlak özden bir akını.
Issız Kuzey’in denizi, bakırı kırbaçlayan deniz
ve fırlatan köpüğü yalnız olana doğru,
dirençli sakinin eli,
pelikanlar arasında, soğuk güneşten ve gübreden kayalar
ve insancıl olmayan şafağın geçidiyle yanmış bir kıyı!
Valparaíso’nun denizi, dalgası
ıssız ve gecesel ışığın,
anayurdumun heykelinin
göründüğü
henüz kör gözlerle baktığı
okyanusun penceresi.
Güney’in denizi, okyanussu deniz,
deniz, gizemli ay,
İmperial dolaylarında meşelerin dehşeti,
Chiloé dolaylarında kanla birleşmiş,
ve Macellan Boğazı’ndan en uçtaki sınıra dek
tuzdan tek bir tıslama, bütün bu çılgın ayın
ve buzun kaçak yıldız atı.
yıkadım senin köpük ayaklarını, yayılmış
sahillerini sürgün ve çılgın gözyaşlarında.
Bugün geliyorum senin ağzına, bugün alnına senin.
O kanlı mercana değil, o yakılmış yıldıza da değil,
o beyaz pırıltılı, zorlanmış sulara da
teslim etmedim gururlu gizini ya da heceni.
Sakladım kekre sesini senin, koruyan kumdan
bir taçyaprağı
mobilyalarla eski giysilerin arasında.
Çanlardan bir toz, nemli bir gül.
Ve sık sık sen Araukanya suyunun
kendisiydin, o haşin suyun:
fakat sakladım batan taşımı
ve onda vuran sesini gölgenin.
Ey Şili’nin denizleri, ey su,
yükselmiş ve darsın keskin uçlu alazlar gibi,
gökyakuttan baskı ve düş ve pençeler,
ey tuzdan ve aslandan deprem!
Gezegenin eğimi, kaynağı ve
kıyısı, göz kapakların
sunuyor toprağın öğle zamanını
ve saldırıyor yıldızların mavisine.
Tuz ve devinim kurtarıyor kendisinden seni
ve bölüştürüyor okyanusu insan mağaraları arasında
adaların ötesindeki ağırlığın için
parçalıyor ve dağıtıyor mutlak özden bir akını.
Issız Kuzey’in denizi, bakırı kırbaçlayan deniz
ve fırlatan köpüğü yalnız olana doğru,
dirençli sakinin eli,
pelikanlar arasında, soğuk güneşten ve gübreden kayalar
ve insancıl olmayan şafağın geçidiyle yanmış bir kıyı!
Valparaíso’nun denizi, dalgası
ıssız ve gecesel ışığın,
anayurdumun heykelinin
göründüğü
henüz kör gözlerle baktığı
okyanusun penceresi.
Güney’in denizi, okyanussu deniz,
deniz, gizemli ay,
İmperial dolaylarında meşelerin dehşeti,
Chiloé dolaylarında kanla birleşmiş,
ve Macellan Boğazı’ndan en uçtaki sınıra dek
tuzdan tek bir tıslama, bütün bu çılgın ayın
ve buzun kaçak yıldız atı.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder