Sayfalar

9 Temmuz 2013 Salı

Vu Lang'ın Türküsü

Bu mavi giysili kadın,
Her akşam sandalını bağlayan,
Eğilmiş Nuong'una ...

Yitip gitmiştir kütüklerin üzerindeki evciği,
Kuytu ormanda bir başına.
Her gece, ocak tek bir çıkrığı aydınlatır.
Kadın anlatır hikayesini...

Çok eskiden, toprağı sürmek için dikmek için fideleri,
Pirinç tarlasında iki kişiydik.
Güçlü kuvvetliydi kocam.
Mısır yerdik
Ve bellerdik tepeleri bütün yıl.

Yoksulduk.
Vu Lang' da herkes ortak vermek zorundadır pirinç tarlalarını

Vergileri ödeyebilmek için.
Akşamlardan bir akşam
Kocam gitti öteki erkeklerle birlikte.
Yanlarına bıçaklarını almışlardı
Ve yok oldular günlerce.
Döndüler
Ve bayrakları erguvana döndürdü ormanı,
İşgalciyi sürüp attıklarını söylüyorlardı.
Pirinç tarlaları için para ödemeyecektik artık.
Tarlalarda çalış çalışabildiğin kadar.

Gel gelelim bir gece
Coşkun suları ve yarları aşıp
Nereden geldiyse geldi bu askerler?
Vu Lang'ın bütün aileleri
Yollara döküldü genç yaşlı, kız kızan.
Kocamı, kan içinde kolları,
Sıkıca bağlayıp götürdüler.
Hıçkırıklar karıştırıyor iplikleri.
Durduruyor kadıncağız çıkrığı iç çekerek.
Uzaklara dalıyor.

Sekiz yıl geçmiş o günden bu yana ...
Çocuklarımı büyüttüm,
Sabahları bir başıma çapa yaparak
Ve akşamları fideleyerek toprağı.
Geceleri, aç çocuklarımın beşiklerini sallayarak,
İplik eğiriyordum.

Köyde erkek namına kimse kalmamıştı.
Kadınlar bir başlarına yaşıyorlardı ormanın kuytuluğunda.
Bir sıkıntı, bir işkence ki sorma gitsin!
Ev bark yapamazsın.
Yoksa yakalar seni Fransızlar.

Başkaldırma günü gelip çattı burada da.
Sarı yıldızlı kırmızı bayraklarla
Orman alevlendi yeniden.
İki büyük oğlum birlikte gidip
Katıldılar vatanseverlere.

Düşmanın yeniden saldırdığı gün
Gidip katılmak istediler ve gittiler.
Gecenin rüzgarı titretiyor ocağın ateşini,
Çıkrığın üzerinde oynaşıyor yalımlar,
Ben çok yaşlıyım şimdi.
İki pirinç tarlacığım var, bana yeter de artar bile.

Yeniden yapıldı köyümüz,
İnsan avcılarından kaçmak zorunda değiliz artık ...
Vu Lang'da her aile,
Babayı sürgünde yitirmiştir, oğulları cepheye yollamıştır.
İşte gördüğünüz gibi kadınlar yine yalnız,
Mısır muoglarıyla ve çıkrıklarıyla baş başa.

Yavaşça söndürdü ateşi rüzgar,
dağlar uyuyor, ormanlar uyuyor,
Şimdi her şey suskun.
Hikaye bitti. Kadın yine de uyanık,
Kömürün kızıl aydınlığında
Dönüp mırıldanıyor çıkrık.


Anh Tho
1947
Türkçesi: Eray Canberk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder