Tenimden daha çok benimsin. Aradığımda seni
içimde, damarlarım boyunca, kanımda, gizemli
dolaşımıyla ışığın dalları gibi bulurum seni,
sanki kan gibi bulurum seni,
sanki taş gibi ya da ağzımdaki lokma gibi.
Usun, çılgınlığın ve giysilerin dışında dururum geç vakit.
Karanlık ve ormanlardan eski bir ırka mensubum,
fakat bir kuyuya eğildiğimde ve girdiğimde
kendi bölgeme, yolda kör bir adam gibi
duyumsarım kendimi, çitler bulamam adımlarıma,
fakat gülünün büyüyüşünü bulurum meskenimde,
derinimde büyüyüp durursun, sınırsızca
kökeninde, parmak uçlarımı yakmadan
dokunamam gözlerinin taçyapraklarına,
endamının alevleri alazlanır susuzluğumda,
yokluğunu oluşturur yüzünün yaprakları.
Sorarım “Kim o? Kim o? ” diye, sanki geceleyin
geç saat birileri çalar gibi
kapımı, fakat yokluğun ortasında
yalnızca hava vardır,
su, ağaçlar, sönmüş gündelik ateş vardır,
sanki bir şey yoktur fakat gene de her şey vardır,
hiçbir şey yoktur fakat bütün dünya tıklatır kapımı.
İşte böyle, adsız, hayat gibi belli belirsiz,
filizlenen bulanık çamur ve bitkiler gibi
uyanırsın bağrımda kapattığımda gözlerimi.
Uzandığımda toprağa var olmaya gelirsin
akan toz gibi, içimdeki varlığından büyüyen
çıplak köklerin dolaşıklığını korur
yatağında derinleşen ırmak,
bana eşlik ettiğin gibi eşlik eder karanlıklarına,
işte, burada, kan ya da buğday, toprak ya da ateş,
yaşarız yapraklarını açıklayamayan basit bir bitki gibi.
içimde, damarlarım boyunca, kanımda, gizemli
dolaşımıyla ışığın dalları gibi bulurum seni,
sanki kan gibi bulurum seni,
sanki taş gibi ya da ağzımdaki lokma gibi.
Usun, çılgınlığın ve giysilerin dışında dururum geç vakit.
Karanlık ve ormanlardan eski bir ırka mensubum,
fakat bir kuyuya eğildiğimde ve girdiğimde
kendi bölgeme, yolda kör bir adam gibi
duyumsarım kendimi, çitler bulamam adımlarıma,
fakat gülünün büyüyüşünü bulurum meskenimde,
derinimde büyüyüp durursun, sınırsızca
kökeninde, parmak uçlarımı yakmadan
dokunamam gözlerinin taçyapraklarına,
endamının alevleri alazlanır susuzluğumda,
yokluğunu oluşturur yüzünün yaprakları.
Sorarım “Kim o? Kim o? ” diye, sanki geceleyin
geç saat birileri çalar gibi
kapımı, fakat yokluğun ortasında
yalnızca hava vardır,
su, ağaçlar, sönmüş gündelik ateş vardır,
sanki bir şey yoktur fakat gene de her şey vardır,
hiçbir şey yoktur fakat bütün dünya tıklatır kapımı.
İşte böyle, adsız, hayat gibi belli belirsiz,
filizlenen bulanık çamur ve bitkiler gibi
uyanırsın bağrımda kapattığımda gözlerimi.
Uzandığımda toprağa var olmaya gelirsin
akan toz gibi, içimdeki varlığından büyüyen
çıplak köklerin dolaşıklığını korur
yatağında derinleşen ırmak,
bana eşlik ettiğin gibi eşlik eder karanlıklarına,
işte, burada, kan ya da buğday, toprak ya da ateş,
yaşarız yapraklarını açıklayamayan basit bir bitki gibi.
Pablo Neruda
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder