Toprağın arasından görmek çok zor
(berrak tacını kaldıran ve çiyin yüksek toplamını
aydınlatan zamanın arasından değil) ,
fakat toprak undan ve haklı kızgınlıktan şişman,
ölülerle ve metallerle perçinleşmiş ambar,
beni geri çeviren birbirine dolanmış yalnızlık
bırakmıyor ki bakayım dibe.
Fakat konuşacağım onlarla, benimkilerle, bir gün
kaçmışlardı bayrağıma, temizlik
kristal berrağı bir yıldız gibiyken giysilerinde.
Sarmiento, Alberdi, Oro, del Carril:
sonraları kirletilmiş temiz anayurdum benim,
saklamıştı sizlere
metalik narin bedeninin ışığını,
ve ziraatın yoksul tuğlaları arasında
sürgündeki düşünceler
dokundu birlikte sert madencilikle
ve asmaların tatlı dikenleriyle.
Şili bölüştürdü onları kalesinde,
verdi tuzu yuvarlanan denizinden
ve serpiştirdi kovulmuş tohumu.
Bu sırada ovada dörtnal at sürüş.
Göksel saçların iplikleri üzerinde
kırıldı yüzük,
ve terden sırılsıklam hiddetli hayvanların
nallarını ısırdı pampa.
Hançerler, oligarkların kahkaha merhemleri
işkence üzerine. Taçlanmış ay
unutulmaz gölgesiyle bir ibiğin
ırmaktan ırmağa beyazlığı üstünde.
Kızıl üzüm bağlarından bir tren oldun sen,
bir maske oldun, mühürlenmiş bir titreyiş,
ve rüzgârda değiştirdiler seni
trajik bir balmumu eliyle.
Senden çıktı gece, dehlizler,
kararmış kaldırım taşları, sesin ölüp gittiği
merdivenler, karnavalın dört yol ağzı
ölüm ve ahmaklarla kesişen,
ve göz kapaklarından bir sessizlik
gecenin bütün gözlerinin üstüne inen.
Köpüklenen buğdayın nerelere gitti?
Meyve taşıyan letafetin, geniş kucaklayan ağzın,
şarkı söylemek için ne varsa kıpırdayan
senin tellerinle, muhteşem davullarında
senin gürültülü derinle, sonsuz yıldızla,
suskunlaşan altında bu bastırılmış
kubbenin vicdansız yalnızlığında.
Gezegen, enlemler, güç dolu berraklık,
kıyıların boyunca, ortak kardan kuşakların boyunca
toplanır gecesel sessizlik sürerek
sersemleten bir denizde,
ve dalga dalga anlattı çıplak suyu,
o boz rüzgâr çözdü titreyen tuzunu
ve gece yaraladı bizleri step gözyaşlarıyla.
Fakat halk ve buğday karıştı birbirine: o zaman
düzleştirildi yeryüzünün başı, ışıkların
gömülmüş iplikleri tarandı, ölüm savaşı
araştırdı özgür kapıları, harap olmuş rüzgârdan
ve yolların toz bulutlarından,
batmış değerler, okullar,
kavrayış ve çehre yükseldi tozdan tek tek
yıldız berrağı birlikler, ışıklı sütunlar,
el değmemiş bölgeler olana dek.
(berrak tacını kaldıran ve çiyin yüksek toplamını
aydınlatan zamanın arasından değil) ,
fakat toprak undan ve haklı kızgınlıktan şişman,
ölülerle ve metallerle perçinleşmiş ambar,
beni geri çeviren birbirine dolanmış yalnızlık
bırakmıyor ki bakayım dibe.
Fakat konuşacağım onlarla, benimkilerle, bir gün
kaçmışlardı bayrağıma, temizlik
kristal berrağı bir yıldız gibiyken giysilerinde.
Sarmiento, Alberdi, Oro, del Carril:
sonraları kirletilmiş temiz anayurdum benim,
saklamıştı sizlere
metalik narin bedeninin ışığını,
ve ziraatın yoksul tuğlaları arasında
sürgündeki düşünceler
dokundu birlikte sert madencilikle
ve asmaların tatlı dikenleriyle.
Şili bölüştürdü onları kalesinde,
verdi tuzu yuvarlanan denizinden
ve serpiştirdi kovulmuş tohumu.
Bu sırada ovada dörtnal at sürüş.
Göksel saçların iplikleri üzerinde
kırıldı yüzük,
ve terden sırılsıklam hiddetli hayvanların
nallarını ısırdı pampa.
Hançerler, oligarkların kahkaha merhemleri
işkence üzerine. Taçlanmış ay
unutulmaz gölgesiyle bir ibiğin
ırmaktan ırmağa beyazlığı üstünde.
Kızıl üzüm bağlarından bir tren oldun sen,
bir maske oldun, mühürlenmiş bir titreyiş,
ve rüzgârda değiştirdiler seni
trajik bir balmumu eliyle.
Senden çıktı gece, dehlizler,
kararmış kaldırım taşları, sesin ölüp gittiği
merdivenler, karnavalın dört yol ağzı
ölüm ve ahmaklarla kesişen,
ve göz kapaklarından bir sessizlik
gecenin bütün gözlerinin üstüne inen.
Köpüklenen buğdayın nerelere gitti?
Meyve taşıyan letafetin, geniş kucaklayan ağzın,
şarkı söylemek için ne varsa kıpırdayan
senin tellerinle, muhteşem davullarında
senin gürültülü derinle, sonsuz yıldızla,
suskunlaşan altında bu bastırılmış
kubbenin vicdansız yalnızlığında.
Gezegen, enlemler, güç dolu berraklık,
kıyıların boyunca, ortak kardan kuşakların boyunca
toplanır gecesel sessizlik sürerek
sersemleten bir denizde,
ve dalga dalga anlattı çıplak suyu,
o boz rüzgâr çözdü titreyen tuzunu
ve gece yaraladı bizleri step gözyaşlarıyla.
Fakat halk ve buğday karıştı birbirine: o zaman
düzleştirildi yeryüzünün başı, ışıkların
gömülmüş iplikleri tarandı, ölüm savaşı
araştırdı özgür kapıları, harap olmuş rüzgârdan
ve yolların toz bulutlarından,
batmış değerler, okullar,
kavrayış ve çehre yükseldi tozdan tek tek
yıldız berrağı birlikler, ışıklı sütunlar,
el değmemiş bölgeler olana dek.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan
1829 - 1849
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder