Ah, evet, sürekli kar,
ah, evet, titreyerek açılmış çiçeği karın,
Kuzey’in gözkapağı, donmuş küçük şimşek,
kim, kim çağırdı seni bu kül grisi vadiye,
kim, kim sürükledi seni kartalın doruklarından
berrak dalgalarının anayurdumun
korkunç paçavralarına değdiği buraya?
Irmak, neden taşıyorsun
soğuk ve gizli suyu,
taşların katı şafağının
ulaşılmaz katedrallerinde sakladığı suyu,
halkımın yaralı ayaklarına?
Geri dön, geri dön kardan leğenine, acı ırmak,
geri dön, geri dön yayılmış ayazına,
indir gümüş beyazı kökünü o gizli kaynağına
ya da at aşağı kendini ve gözyaşsız bir denizde püskürtül!
Mapocho, ey ırmak, gece geldiğinde
ve uyuduğunda karanlık, devrilmiş bir heykel gibi
kara bir çıkınla altında köprülerinin
soğuk ve açlığın iki muazzam kartal gibi
taciz ettiği başlar, ey ırmak,
ey taştan doğmuş katı ırmak,
niçin yükseliyorsun o zaman bir canavar hayalet gibi
ya da yeni bir yıldız haçı unutulmuşlar için?
Hayır, senin zorlu külün akıyor şimdi
siyah suda akıtılmış gözyaşı yanında,
acımasız rüzgârın demirden yapraklar altında
titrettiği parçalanmış giysi kollarının yanında.
Mapocho, ey ırmak, nereye sürüklüyorsan
sonsuzca yaralanmış tüyünü buzun,
senin kül grisi kıyında
o yabanıl çiçek her dem açacak, bitlerin ısırarak ufaladığı,
ve soğuktan dillerin çirkinleştirecek
çıplak anayurdumun yanaklarını.
Ey, izin verme böyle olmasına,
ey, izin verme, bırak kara köpüğünden bir damla
sıçrasın batağından ateşin çiçeğine
ve hızlandırsın insanın tohumunu!
ah, evet, titreyerek açılmış çiçeği karın,
Kuzey’in gözkapağı, donmuş küçük şimşek,
kim, kim çağırdı seni bu kül grisi vadiye,
kim, kim sürükledi seni kartalın doruklarından
berrak dalgalarının anayurdumun
korkunç paçavralarına değdiği buraya?
Irmak, neden taşıyorsun
soğuk ve gizli suyu,
taşların katı şafağının
ulaşılmaz katedrallerinde sakladığı suyu,
halkımın yaralı ayaklarına?
Geri dön, geri dön kardan leğenine, acı ırmak,
geri dön, geri dön yayılmış ayazına,
indir gümüş beyazı kökünü o gizli kaynağına
ya da at aşağı kendini ve gözyaşsız bir denizde püskürtül!
Mapocho, ey ırmak, gece geldiğinde
ve uyuduğunda karanlık, devrilmiş bir heykel gibi
kara bir çıkınla altında köprülerinin
soğuk ve açlığın iki muazzam kartal gibi
taciz ettiği başlar, ey ırmak,
ey taştan doğmuş katı ırmak,
niçin yükseliyorsun o zaman bir canavar hayalet gibi
ya da yeni bir yıldız haçı unutulmuşlar için?
Hayır, senin zorlu külün akıyor şimdi
siyah suda akıtılmış gözyaşı yanında,
acımasız rüzgârın demirden yapraklar altında
titrettiği parçalanmış giysi kollarının yanında.
Mapocho, ey ırmak, nereye sürüklüyorsan
sonsuzca yaralanmış tüyünü buzun,
senin kül grisi kıyında
o yabanıl çiçek her dem açacak, bitlerin ısırarak ufaladığı,
ve soğuktan dillerin çirkinleştirecek
çıplak anayurdumun yanaklarını.
Ey, izin verme böyle olmasına,
ey, izin verme, bırak kara köpüğünden bir damla
sıçrasın batağından ateşin çiçeğine
ve hızlandırsın insanın tohumunu!
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
"Evrensel Şarkı"dan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder