Sayfalar

12 Ocak 2013 Cumartesi

Gözyaşlarında Teselli

Trost In Tränen


Nasıl olur, üzgün gibisin,
Herşey yolunda gittiğinde?
Gözlerinden belli, kesin
Ağlamışsın içten içe.

"Yalnız ağlamış olsam da ben,
Keder benim kederim sadece,
Ve yaşlar çokta tatlı akarken,
Kalbimi hafifletmekte."

Mutlu Arkadaşların çağırıyor seni,
Hadi gel, yanaş göğsümüze!
Ve ne kaybettiysen de bil, ki
İnanasın gidene.

"Siz alemdesiniz, sezemezsiniz,
Zavallı beni ne kadar acıtır.
Yo hayır, kaybetmedim, biliniz
Ancak yokluğu çok aratır."

Hadi kalk, çabuk topla kendini,
Genç, delikanlısın daha.
Senin yaşında güç, kuvvet tini,
Ve cesaret verir tasa.

"Yo Hayır, kazanamam onu,
Çünkü bana hayli uzak.
Semada salınır, ışıl ışıl tonu
İşte aynı o yıldız gibi parlak."

Yıldızlar, can çekilmez onlara,
Görkemliklerine sevinilir sadece,
Ve hayranla bakılır yukarılara,
Her bir neşeli gecede.

"Ve ben de zevkle baktım yukarıya,
Kimi sevgili günümde;
Bırakın geceleri ağlaya ağlaya,
Geçireyim gönlüm çektiğince."


Johann Wolfgang von Goethe

Kanıt

Oysa sen bilirsin cehennem alevlerinin ne olduğunu.
Anlatırsın da o alevleri; Somuttular,
Uçlarında yırtıcı kancalar vardır, etini koparıp
Didik didik ederler, kemiğe kadar. Sokakta yürüyordun
Bunlar olup biterken: Kırbaçlar indikçe kan fışkırıyordu.
Unutamazsın, hiç kuşkun yok: Bir cehennem var besbelli.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

11 Ocak 2013 Cuma

Gürgen Kralı

Der Erlkönig


Kim bu süvari, geceyarısı fırtınada giden?
Bir Baba ve çocuğu, atın üstünde binen
Oğlanı kollarıyla emince sarmış
Sımsıkı ve sımsıcak tutmuş, sormuş;

Oğul, neden korku içinde suratını gizlersin? -
Sen Baba, Gürgen Kralını görmezmisin?
Gürgen Kralını, tacı ve şanıyla? -
Oğlum, o sadece bir sis kuşağı.-

‘Gel Çoçuk, gel, benimle gel!
Güzel oyunlar oynarım seninle, gel;
Sahilde kimi rengarenk çiçekler var,
Annemin kimi altın sarısı elbisesi var.’

Baba, Babacığım! Duymazmısın,
Bana Gürgen Kralı neler söylüyor? -
Sakin ol, uslu kal, aman evladım;
Kuru yapraklarda yeller fışıldıyor-

‘Benimle, Şeker Oğlan, sen gelmek istermisin?
Kızlarım seni beklesinler, birbirinden güzeller;
Kızlarım gecelerin Reihn’ini sürerler,
Ve seni sallar, okşar, şarkılarıyla ser severler’

Baba, Babacığım! Görmezmisin orada
Gürgen Kralının kızlarını karanlıkta? -
Oğul, Oğlum, tabiki görüyorum,
Çorak çayırlar bayağı sol ışıldıyor.-

‘Seni seviyorum, endamın beni deli ediyor;
Gönüllü vermezsen, zorla alırım! ’ diyor
Baba, Babacığım! Şimdi bana dokunuyor!
Gürgen Kralı bana acı veriyor!

Babanın hali perişan, aha nal toplayacak,
Kuçağında çocuk, inim inim inliyor ancak,
İşte vardı, ulaştı son kıvraklığıyla, sefil;
Kuçağında çoçuk, ölmüş, zavallı rezil.


Johann Wolfgang von Goethe

Not: "Gürgen Kralı" bir Babanın geceleyin atla seyrini anlatır. Çocuğunun yüksek ateşi vardır, ve kabuslarında "Gürgen Kralının" endamını görür, ondan babasına sığınırcasına endişelenir. Baba oğluna teselli vermeye çalışır ve onun hayallerini gerçeklere benzetmeye uğraşır, misalen sis, yaprakların hışırtısı, ağaçların pırıltısı… gibi. Lakin çocuk gitgide huzursuzlaşır, ateşinden fantezilerindeki mahluklardan iyice korkar. Bu kuşkulu suretler - "Gürgen Kralı ve Kızları" - çocuğun bakış açısından şekillendirilir ve dolayısıyla hakikiymişcesine gözetlendirilir. Neticesinde oğlan bir çığlıkla tamamen çaresizliğini belirtmeye çalışır, Baba tümüyle çilelenir ve nal toplarcasına atı tepikler, yurduna varmaya can atar. Sonunda anlar ki, çocuğu çoktan ölmüştür.

Alman edebiyatında tartışmasız yerini almış bu balat, sayısızca yeniden bestelendirilmiş ve/ya seslendirilmiştir: Franz Schubert, Ludwig van Beethoven, Carl Loewe….

İthaf

Seni kurtaramamıştım,
Sen kulak ver bana.
Bu yalınkat sözlerimi anlamaya çalış
Çünkü bir başkası utandırır beni.
İnan bana, söz sihirbazlığı yok bende.
Sana sessizlikle bir bulut ya da ağaç gibi sesleniyorum

Beni güçlendiren, ölüm demekti senin için
Bir çağa veda ile bir yeniçağın başlangıcını karıştırdın,
Ve nefretin ilhamı ile şiirsel güzelliği,
Kaba kuvvetle narin düzeni.

İşte sığ Polonya ırmaklarının vadisi, apak sisin içine
Atılmış upuzun bir köprü. İşte yıkık bir kent.
Rüzgar senin mezarına martı çığlıkları serpiyor
Ben konuşurken seninle.
Şiir nedir ki kurtarmazsa
Ulusları, insanları?

Resmi yalanların suç ortağıdır,
Az sonra gırtlakları kesilecek ayyaşların şarkısı,
Liseli kızlara eğlencelik
Güçlü şiire özlem duydum ya ne olduğunu bilmeden,
Yararlı amacını geç öğrendim ya.
Kurtuluşumu işte bunda buldum, yalnız bunda.

Darı ve haşhaş tohumları dökerlerdi mezarların üstüne
Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek için.
Bu kitabı buraya ben senin için koydum.
Sen eskiden yaşamıştın.
Bir daha bizi ziyaret etme diye.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

10 Ocak 2013 Perşembe

Güzel Gece

Die Schöne Nacht


Artık kulübeyi terk ediyorum,
Sevdiklerimin meskenini,
Yalnız, alçak adımlarla dolaşıyorum
Issız ve karanlık ormanın içini.
Luna doğuyor çalı ve meşeler ortasından, 
Zefir seyrini bildiriyor,
Huş ağaçları eğilerek serpiyor yukardan
Ona doğru, en tatlı tütsüyü seriyor.

Nasıl da tapınıyorum serinlikte
Bu güzel yaz gecesine!
Ah, ne damıtıcı burada duygulanma,
Ruhu şen ve mutlu kılan;
Neşene nafile dokunamadan!
Ama, gene de isterdim ki, ey sema sana
Binlercesine böyle gece bırakmak,
Yarimi verseydin bir tek bana.


Johann Wolfgang von Goethe

Düşüş

Bir insanın ölümü, güçlü bir ulusun düşmesi gibidir.
Geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları, yalvaçları.
Görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri.
Ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz,
Antlaşma yapamaz başka uluslarla,
Kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın,
Devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını,
Ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir:
Bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında.


Czeslaw Milosz
Çeviren: T. S. Halman

9 Ocak 2013 Çarşamba

Has Tat Wahrer Genuss

Beyhude seninki, etkilemek için kalbini,
Bir kızın kucağını altınla doldurmak;
Kendine yetiştir aşkın meyvelerini,
Ki tadabilesin onları su gibi berrak.
Altın ancak yığınların oylarına değer,
Ama tek bir kalbi kazanamaz da.
Sen ki bir kız almak istersen eğer,
Git ve ver kendini, onun için ona.

Seni hiçbir bağ sarmayacaksa kutsal,
Ey Delikanlı, sımsıkı sık kendini!
Beşer hür yaşarken davranır uysal,
Ama yinede özgür olmayabilir fani.
Kendini sadece Birine yak yar;
Ve yüreği aşkla doluysa eğer,
Bırak şefkat örsün seni dapdar,
Vefa sarmasın istiyorsan meğer.

Sez, Delikanlı, ve hemen ardından seç
Bir Kız kendine, ki o da seçesin seni,
Gönlü güzel olsun, ötesinden vazgeç,
Ve seversin sende, ben gibi kendini.
Ben, ki anlarım bu sanattan inan,
Kendime bir çocuk beğendim,
Şimdi en güzel evlilik mutuna varan
Rahmeti eksik sadece rabbimin.

Revamdan başka derdi yok,
Ancak bana güzel görünmekle meşgul,
Yalnız yanımda sevecen, hem de çok,
Ve kibarca başkaları önünde kul.
Aşkımıza zaman zarar vermesin diye,
Aciz olan tarafa hiçbir hak tanımaz,
Ve lütfü daima merhamet dilesiye,
Ben de daima minnettar kalırım biraz.

Ben kanaatkarım ve hoşlanırım
Hemen, bana tatlıca gülümserse,
Masada sevgilinin ayaklarını
Kendilerininkine sehpa ederse.
Yanağından ısırdığı elmayı,
İçtiği bardağı, bana uzatırsa,
Ve yarım çalınmış buselerle
Başkalarına kapalı göğsünü açarsa.

Ve sessiz, muhabbet dolu saatlerde
Benimle beraber aşktan bahsederse
O dudakların sohbetini isterim de,
Aptalca, öpmekte diretmem nedense.
Nasıl da bir akıl, onu capcanlı kılan,
Ender bir cazibeyle dolar!
O fevkalade birisi, ve kaybolur an
Ancak, beni sevdiğinde çağ atlar.

Saygı beni ayaklarına doğru atar,
Hasret kendimi bağrına basar.
Bak, Delikanlı! Böyle tadını çıkar,
Akıllı ol ve ara bul, o duygu var.
Ölüm yolu yanından geçerken
Seni İngiliz türküsüne taşır,
Cennetin mutluluğuna ererken,
Sıratı hissetmezsin, o an’laşır.


Johann Wolfgang von Goethe
Dornburg, Eylül 1828

Armağan

Ne mutlu bir gün
Sis erkenden kalktı. Bahçede çalıştım.
Kırlangıçlar konuyordu çiçek açmış hanımeline.
Benim olsun diye can attığım bir şey yoktu dünyada.
Kimse imrenmeye değmezdi bence.
Unuttum acısını çektiğim kötülüklerin.
Eskiden de aynı adam olduğum, tedirgin etmedi beni.
Ağrı sızı duymadım bedenimde.
Doğrularken masmavi gökle yelkenleri gördüm.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

8 Ocak 2013 Salı

Hoşgeldin Ve Hoşcakal

Yüreğim hopluyordu, hızlıca atın üstünde!
Oluşmuştu düşünüldüğü gibiydi.
Akşam dünyayı beşikte sallıyordu,
Dağlarda gece asılıyordu;
Sis elbisesinde meşe dikilmişti bile
Üstüste yığılmış bir dev, orada,
Karanlıkta çalılar arasından
Yüz siyah gözlerle baktığında.

Seni gördüm, ve ılıman neşe
Tatlımsı bakıştan üzerime döküldü;
Kalbim tümüyle senin yanındaydı,
Her bir nefesim senin için.
Pembe renkli bir bahar havası
Hoş yüzü sardı,
Ve bana şefkat, ah Tanrılar!
Umdumki, haketmeseydim!

Ay bir bulut tümseğinden
Rayihadan tütsüyordu,
Rüzgarlar sallıyordu sakin kanatları,
Kulaklarımda korkunç uğulduyordu;
Gece binlerce canavar yarattı,
Ama cüretim körpe ve şendi:
Damarlarımda öyle bir ateş!
Yüreğimde öyle bir kor!

Fakat, ah, şafakla beraber
Ayrılık kalbimi daralttı:
Buselerinde nasılda bir sevinç!
Gözlerinde nasılda bir hüzün!
Yürüdüm, sen dikiliyordun boynun eğik
Ve ardımdan baktın yaş, yaş:
Ve genede, nasıl bir mutluluk, sevilmek!
Ve sevmek, Tanrılar, öyle bir mutluluk!


Johann Wolfgang von Goethe

Şiir Sanatı

Ben hep daha geniş ferah bir biçime ulaşmaya çalıştım.
İstedim ki şiirim düzyazının baskısından özgür kalsın,
Yazarı ya da okuru yüce kıvranmalara sürüklemeden
Karşılıklı anlayış sağlasın aramızda.

Arsız bir şey var şiirin öz gerçeğinde,
İçimizde olduğunu bilmediğimiz bir şey fışkırıverir de
Gözümüzü kırpıştırırız bir kaplan ortaya atılmış gibi.
Aydınlıkta dikilip duran, kuyruğunu kamçı gibi vuran bir kaplan.

Onun için şiiri yazdıran bir ifrittir derler ki doğrudur.
Ama melek olduğunu söylemek abartmadır ne de olsa.
Kim bilir nerden gelir şairlerin gururu?
Ne kadar zayıf oldukları meydana çıkıyor da hep mahcup düşüyorlar.

Sağduyulu bir insan, bir ifritler kenti olmak ister mi ki?
Babalarının evindeymiş gibi rahat oturan, türlü diller konuşan.
Şairin dudaklarını ya da elini çalmakla yetinmeyen bu ifritler,
Kendi keyiflerine göre değiştirmeye çalışırlar şairin yazgısını.

Günümüzde marazi olan şeyler geçer akçe.
Belki de şaka ediyorum sanacaksınız.
Ya da diyeceksiniz ki sanata övgüler düzmek için
Yeni bir kinaye ve alay yöntemi bulup çıkardım.

Bir zamanlar hikmet dolu kitaplar okunurdu yalnız,
Acıya sefalete onlarla katlanırdık.
Alt tarafı, akıl hastalıkları doğuşlarından
Çıkıp gelen binlerce yapıtın sayfalarını çevirmek gibi değil bu.

Yine de dünya göründüğünden çok başka,
Biz bambaşkayız çılgınlıklarımızda kendimizi gördüğümüzden.
O yüzden, insanlar sessiz duruyorlar da erdemle
Saygısını kazanıyorlar hısım akrabanın, konu komşunun.

Şiirin amacı, tek bir kişi olarak kalmanın
Ne denli güç olduğunu hatırlatmaktır bizlere,
Çünkü evimizin kapısı açıktır, anahtarı yoktur,
Görünmez konuklar boyuna girip çıkarlar keyfince.

Şu söylediklerim, amenna, şiir değil,
Çünkü şiir seyrek yazılmalı, heveslenmeden, zorla,
Dayanılmaz bir baskı altında, ancak iyi ruhların -
Ecinnilerin değil - bizi dile getireceğini umarak.


Czeslaw Milosz
Çeviren: Talat Sait Halman

7 Ocak 2013 Pazartesi

Huzur

Dağlara sinmiş huzur,
En küçük kıpırdanış yok yapraklarda,
Kuşlar ormanda suskun,
Sabret yakın birgün sende huzur bulursun.


Johann Wolfgang von Goethe

Polonya Baharı

- Parça -


Burada, bu çorak ülkede
Traktör süren genç kız
Senin şarkıların bunlar, açtığın karıklar
Burada, Oder ile Bug arasında.

Burada senin gençliğin, ihtiyarlığın
Beşiğin ve mezarın
Burada senin o uslu acın
Yalnızlığın ve aşkın.

Zengin ettiler seni ve soydular.
Özgürleştirip zincirlere vurdular
Çağırdılar ve kovdular
Burada yalan söylediler sana

Burada - toprağa kök salmış durumda-
Tekrar bulabilirsin gözlerinin parıltısını
Zamanını adlandırabilirsin,
Mührünü açabilirsin dudaklarının
Omuzlarını salabilirsin dilediğince.

Geçen yılın o diri yaprakları
Mayıs'ını donatmıştın ya hani
Sararmış, savruluyor rüzgarın önünde
Boğulmaya gidiyorlar kafilelerle
Bizim Vistül'ün boz bulanık sularında.


Juliusz Zulawski
Çeviren: Özdemir İnce

Herakleitos'un Torunları

Yuvarlak zamana inanmıyoruz artık
ne de sarmal dağın dağlığına
bir düzendir geçmiş denilen şey
gelecek ise bir şaşırtmaca
Bir pencere açtılar bize
ama bir şey göremezsin
Dudaklar verdiler bize
aynı suyu tekrar içmeyelim diye
Ateşli düşler verdiler bize
ve tuhaf bir dil konuşan günlük yaşam
giderek alıştık ona
şimdi az çok anlıyoruz.


Adam Vazyk
Çeviren: Özdemir İnce