Sayfalar

19 Ocak 2013 Cumartesi

Boynunda Taşıdığı Altın Kalbe

An ein goldnes Herz, das er am Halse trug


Hatırımdaki sen dalgın Sevgi,
Hala taşıdığım boynumda,
Dayanır mısın can bağımızdan ötesi?
Uzatır mısın Aşkın günlerini kısaca?

Kaçsam da senden, Lili! Zoraki Ahdında
Yabancı diyarlarda,
Ova ve ormanlarda dolanacak kahırım.
Ah Lili’nin kalbi atmaya böyle, değil
Kalbimde, hiç durmayacak sanırım.

Kuş sanki, kulaç atan ebabil
Ve ormana gerisin geri uçuşmuş,
Çekiyor hapsinin rezaletini,
Bir parçacık halatın esaretini;
Artık O özgür doğmuş eski kuş değil,
Zaten O kime sahip olunmuşmuş.


Johann Wolfgang von Goethe

Alfabe

Farkına bile varmamıştı
İlk harfi yitirince

Devam etti konuşmaya
Bu harfi taşıyan
Sözcükleri
Kullanmadan hiç

Sonra bir harf daha yitirdi
Y'ydi sanırım bu
Ay'la yıldızlar
Kaldılar dışarda

Bir harf daha gitti M
Sevmek mutluluk
Gitti birlikte

Son harf
Bir hecenin ucunda
Sallanan bir diş gibi kaldı
Şimdi duyuyor, görüyor o,
Ama yaşadıkça konuşmayacak artık
Yitirdiği harflerden kurulu çünkü
Bu sözcük


Marin Sorescu
Çeviren: Y. Nabi

Shakespeare

Shakespeare, yedi günde yarattı dünyayı,
İlk günü, gökleri, dağları yuğurdu,
Derin uçurumları,
Ruhları; ikinci gün, toprağı,
Denizleri, ırmakları, okyanusu
Ve bütün duyguları
Hepsini sundu Othello'ya, Jules Cesar'a
Hamlet'e, Antoine'a, Kleopatra'ya, Viola'ya
Ve saire ve saire.
Bunları alsınlar ve sonsuzluğun
Aracılığıyla taşısınlar diye
Gelecek kuşaklara.
Sonra her yandan çağırdı insanları
Öğretmek için onlara zevkleri;
Mutluluk zevkini, sevmek zevkini, acı çekmeyi,
Kıskançlık ve büyüklük zevkini.
Bütün zevkler dağıldıktan sonra
Gecikmiş kişiler çıka geldi.
Başlarını okşadı onların yaratan,
Elde bir şey kalmadığı için
Eleştirmen olun dedi onlara
Shakespeare'in eserinden kötü
Bir şey olamayacağını tanıtlamak için.
Dördüncü beşinci günleri Shakespeare
Gülmeye ve mizaha ayırdı
Yaratıp bir yığın hokkabaz,
Cambaz, perendebaz, madrabaz.
Altıncı gün ayrıldı
Yönetim işlerine.
Bir fırtına koparttı
Kral Lear'e öğretmek için
Hasırdan tacı taşımasını
Şahane kellesinde,
Görüp eski yaradılıştan hala
Bozuk yanlar kaldığını
Yarattı Üçüncü Richard'ı.
Sonunda, yedinci gün, göz atıp çevresine
Başka yapacak şey var mı diye
Dolup taştığını gördü dünyanın
Baştan başa afişlerle. Vay canına!
Dedi yaratan, bunca emekten sonra
Güzel bir oyun seyretmeyi hak ettim ben de.
Artık çökmüş, bitmiş, sönmüş olduğundan
Azıcık ölmeye gitti kendi de.


Marin Sorescu
Türkçesi: Yaşar Nabi

18 Ocak 2013 Cuma

Canlı Anı

Lebendiges Andenken


Sevgilinin kuşak ve halkasını çalmak,
Bazen kızmayı yeğler, bazen salar bırakarak,
Size gayet çoktur, isterim inanmak
Ve kıskanmam kendinizi kandırmanızı:
Bir peçe, şal, jartiyer, yüzük;
Gerçekten değildir küçük;
Yalnız, bana yetmez takıntısı.

Hayatından canlı bir parça,
Onu kafi çekinmeden sonra
En Sevgilisi verdi bana,
Ve bir aldatı oldu kimi görkem anında.
Ah nasıl da gülerim tümüyle ıvır zıvırlara!
O güzel saçlarını sundu hayranlara,
En güzel simanın pırlantasını, aslında.

Senden, derhal yoksun olayım mı yar,
Benden koparılamasan da her ne kadar:
Bakmak, şakalaşmak vede öpüşmek var
Senden kutsal bir emanet kalsada.-
Saçlarının ve kederimin kaderi eşit;
Olmasa talihimiz dümdüz giderdi tek şerit
Uğruna, ondan ayrıyız şimdi aynı yolda.

Bağlıydık ona sımsıkı;
Okşardık o yumuşak yanakları,
Hoş bir arzu kıvırırdı ve bize asılırdı,
Kayar düşerdik tam göğsünün üstüne.
Ah hasmım, hasetlikten arınmış yiğidim,
Sense şipşirin armağan, en yüce ganimetim,
Anımsat bana neşeyi ve hevesi büsbütününe!


Johann Wolfgang von Goethe

Ölüm Marşı

Ey ortak çukurların ölüleri
Adsızlar ya da adı bilinenler
Mermiyle ya da yanarak ölenler
Toprağa karışıp gidenler
Niçin çıkıyorsunuz ay ışığına da
Bu akşam mırıldanıp duruyorsunuz
İçli şarkısını acının?

Duyuyor musunuz nasıl da
Uğulduyor bir orkestra gibi çalan
Kasırgalardan geliyor sesleriniz
Yok olunca yaşantımız
Bıraktığım boş hülyalarımı
çağırmaktasınız
Ey ortak çukurlardaki ölüler

Rahat yatın sıcaklığında toprağın
Ve iyi uykuların derinliğinde
artık engel olacağız
Ateşine ve vebasına savaşların
Çektiğimiz acılar
Büyük de olsa müthiş de olsa
Girişmeyeceğiz yeniden savaşa
Mermiyle ölmüş ve yanmış ölüler
Toprağa karışmış ölüler.


Nikolea Labis
Çeviren: M. Uyguner

17 Ocak 2013 Perşembe

Damat

Der Bräutigam


Gece yarısı, kestirirken, göğsümde nöbette
Sevgi dolu kalbim şen, aniden sabah olmuş gibi;
Gün belirdi, bence kararmaktaydı elbette-
Nedir benim için, o kadar çok getireceği?

Yoktu ya! gayret ettiğim, ulaşmaya uğraştığım
Yalnız yanına varmaya, çektim geçtim bu kordan
Yakan saatte; birden öylece hoşlandı canım
Şu serin akşamda! Değdi ve güzeldi sonradan.

Güneş battı, ve el ele birbirimize bağlı
Beraber selamladık nice rahmetli nuru,
Ve göz kamaştı, gözbebeğine dua bakışlı:
Doğudan, dilerim ki, döner gelir ruhu.

Gece yarısı, yıldızların eşliğinde
Şirin rüyanın eşiğinde, onun yattığı.
Ah Hülya! almaya hazır ol beni de!
Nasıl olsan da, Hayat, iyisin bayağı.


Johann Wolfgang von Goethe

Sonuncu Türkü

Yakut gagalı kuş
Öcünü aldı, öcünü aldı,
Artık okşayamam onu
Paramparça etti beni
Yakut gagalı kuş.

Ama yarın
Yakut gagalı minik kuşlar
Gagalarken yolları
Ozan Nikolea Labis'in
Parçalarını bulurlar belki.


Nikolea Labis
Türkçesi: Muzaffer Uyguner

16 Ocak 2013 Çarşamba

Gerdek

Brautnacht


Gerdekte, düğün aleminden uzak,
Oturmuş Amor sana sadık ve titriyor,
Sakın ha misafirlerin sırları fırıldak
Gelin döşeğinin gizemini bozmasın diyor.
Mistik kutsal pırıltılar parıldıyor
Önünde alevlerin mat altını;
Bir buhur anaforu etrafı sarıyor,
Doğanın zevkini çıkarasınız diye azılı.

Nasıl çarpıyor yüreğin saatin çaldığında,
Konuklarının gürültüsünü kovan.
Nasıl da yanıyorsun o güzel dudaklara,
Birazdan kapanan ve tamanen susan.
Acele ediyorsun, bitirmek için herşeyi,
Onunla kutsal yere doğru girmeye;
Ateş, bekçinin ellerinde evrenin neyi
Azalıyor, mum gibi sakince bitmeye.

Nasıl da sarsılıyor buselerinin çokluğunda
Göğüsleri ve mut çehresi;
Ancak cesaretin erkini zorluyor anında.
Ki ürperten sadece şiddeti,
Amor yardım ediyor onu çabucak soymaya,
Ama senin yarın kadar çevik değil;
Ve sonra sımsıkı kapatıyor gözlerini, güya
Muzip, uslu, bilakis aranızda rezil.


Johann Wolfgang von Goethe

Mezar Yazıtı

Kesmek niyetinde değilim canlı güneşleri
Sönmüş yıldızlardan kıvılcım toplamak istemem

Fakat koyu sisi tutuşturmak istiyorum
Ve çağımın insanlarındaki düşselin üzümünü.


Nikolea Labis
Çeviren: M. Uyguner

15 Ocak 2013 Salı

Marienbad Ağıdı'ndan

...


Artık ne bekleyebilirim, yeniden
Buluşsam da o gonca çiçekten
Cennet ve cehennem seni bekliyor
Duygular kararsızlık dalgalarında sarsılırken,
Bitsin bu kuşkular artık! İşte gök kapında
Kaldırıyor yerden seni kollarıyla


İşte cennete kabul edildin, keşke
Değer olsaydın sonsuz güzel hayata
Artık ne istek, ne umut, ne tutku kaldı
Burasıydı yöneldiğin içten çabalarla
Karşında görünce eşsiz güzelliği
Yanık gözyaşlarının kaynağı tükendi

Gün nasıl da hızla çarptı kanatlarını
Zamanı önüne katıp sürer gibi
Akşamki öpücük bir mühür dudaklarda
Yarınki güneşin de aynen göreceği
Sakin bir yürüyüşteydi zaman,
Kız kardeşler gibi, benzer ve benzemeyen

Son öpücüğün nasıl da tatlı kıyıcılığı
Kesiveriyor aşkın kusursuz örgüsünü
Şimdi acele, tedirgin koşan, sakınıp eşiğinden
Ardından alevler içinde bir melek geliyor gibi
Göz, karanlık yola yorgun bakıyor
Dönüp baktı: Kapı kilitli duruyor

Şimdi kendine bile kilitli olan bu gönül
Sanki hiç açılmamış, mutluluk saatlerini
Gökteki bütün yıldızlarla yarışarak
Onun yanında hiç yaşamamış gibi
Usanmış, utanmış, bungun, hüzünlü
Karanlıklar içinde soluksuz gönlü

Bu dünyadan geride ne kaldı? Sarp kayalar
Kutsal gölgelerle taçlandırılmadı mı?
Ürünler olgunlaşmadı mı? Yeşillikler canlı,
Irmak ve otlaklar boyunca uzanmıyor mu?
Ve yeryüzü ötesinin büyüklüğü
Biçimli ve biçimsiz kubbelenmiyor mu?

Nasıl da aydınlık ve kırılgan, hafif ve ince
Ciddi bulutlar korosundan altı kanatlı melek
Tıpkı o, yukarıdaki mavi gök
Buhar gibi karışıveren maviliğe
Böylece gördün danslar içinde sevinçli
O, sevgililer sevgilisini.

Yalnızca birkaç dakika izin sana
Onun yerine bir hayli tutup bırakmaya
Yüreğine geri dön, daha kolay bulabilirsin orda
Değişen biçimlere oynarken onu.
Pek çok resim giderek oluşturuyor birini
Böyle binlerce kez ve hep hep sevgili

Kapılarda bekliyordu, karşılar gibi
Adım adım mutlu etti beni
Bir daha koştu son öpücükten sonra
Bir son daha kondurmaya dudaklarıma
Nasılda canlı şimdi anısı
İçimde alevden harflerle yazılı.

O gönül ki, yüksek surlar yaptırmış
İçinde korumak için kendini ve sevdiğini
Onun yerine de sevinç duyuyor bu aşktan
Yalnızca ona açınca kapılarını tanıyor kendini
Böylece kendi sınırları içinde daha özgür
Ve yalnızca ona teşekkür için atıyor yüreği

Sevme gücü ve gereksinim
Karşılıklı sevgiyle yok edildi
Sevinçli tasarılar için umudun neşesi
Karar ve eylem için hemen bulundu
Aşk bir heyecansa seven için,
Ben en hoş örneğiyim bunun.

Beni böyle kılan onun varlığı! Nasıl bunaltıcı
Bir korku akıl ve beden üstünde, istenmeyen ağırlık:
Tüyler ürpertici hayaller dolu
Yürek boşluğunun ıssızlığında.
Şimdi eşikte umudun bilinen şafağı
Işıyor güneşin yumuşak aydınlığında.

Tanrı'nın verdiği huzuru bu evrende
Akıldan çok mutluluk veren - okuduğumuza göre -
Karşılaştırıyorum aşkın huzuruyla,
Sonsuzca sevdiğin yanındaysa bu dünyada
Gönül rahatlar, bozamaz hiçbir şey o derinde
Duran anlamı, o anlam ait olmaktır sevdiğine...


Johann Wolfgang von Goethe

İkinci Ağıt

Her boşluğa bir tanrı.

Bir taş yarılsa, o saat
içine bir tanrı.

Bir köprü ikiye ayrılsın yeter,
o saat boşluğa bir tanrı.

Asfalt yollarda bir gedik mi açıldı,
hop içine bir tanrı.

Bir yerinizi kesmeyin sakın
bilerek ya da kazara,
o saat bir tanrı korlar yaranın içine,
her yerde, her zaman olduğu gibi
korlar bir tanrı
önünde eğilelim diye,
her şeyi korur çünkü o tanrı,
her şeyi, kendinden kopup ayrılan.
Gözünü seveyim, savaşçı,
yitirme gözünü, aman,
o saat getirir korlar
göz çukuruna bir tanrı,
taşlaşır kalır orada.
Ve biz
yücelterek onu
oluştururuz içimizi...
Sen bile
yücelterek onu,
yücelttiğin gibi bilinmeyenleri tüm,
kalırsın ruhunun içinde kapalı.


Nichita Stanescu
Türkçesi: A. Kadir - G. Fındıklı

14 Ocak 2013 Pazartesi

Gölde

Auf dem See


Taze doğa, temiz kan
Emiyorum hür dünyadan;
Nasıl da tatlı yakına yaranan,
Beni göğsünde tutan!
Dalga sallıyor kayığımızı
Küreklerin çekmesiyle yukarı,
Ve tepeler, semada bulutlu,
Karşılıyorlar akışımızı umutlu.

Ahu gözlüm, birden eğrilirsin aşağı?
Altın hayaller, dönermisiniz yine geri?
Yol, Rüya! Sen kadar zerrin sarı;
Aşk ve hayat burada, işte yeri.

Hercai yüzeyde parıldıyor
Onlarca süzülen yıldızlar,
Yumuşak sislerden içiliyor
Etraftaki yığılmış uzaklar;
Meltemle kuşanmış oy!
Gölgeler altındaki koy,
Aha ayna yansıyor gölde
Olgunlaşırken bir meyve.


Johann Wolfgang von Goethe
1784, Lili Schönemann´a olan sevdasını anlatır

Duygusal Öykü

İşte daha az görüşebiliyoruz zamanla
Seni bekliyordum bir yanda
Sen öte yandaydın,
Bir testinin iki kulpu gibi.
Yalnız sözcükler uçuşuyordu aramızda,
Gidip geliyorlardı.
Kımıltıları görülüyordu yalnızca
Ve birden
Çöküyordum üstüne dizlerimin
Bir sözcükle düşen
Koşan bir aslanın ayağı altında
Ezilen otları görmek için.
Sözcükler dolaşıp duruyordu aramızda.
Gidip geliyorlardı.
Seni çok seviyordum,
Bir kasırgaya tutulmuş gibiydiler
Maddenin özüne benziyorlardı
Her şeyin köküydü onlar.


Nichita Stanescu
Çeviren: Muzaffer Uyguner