Şiir, Sadece: 2013-02-03

9 Şubat 2013 Cumartesi

Çare Yok

Anladık ölüme çare yok 
Kazaya belaya çare yok 
Saç dökülmesine 
Yüz buruşukluğuna çare yok 
Anladık çare yok 
İşsizliğe de mi yok 
Açlığa da mı yok 
Anlamadık gitti 
Çare yok.


Melih Cevdet ANDAY

Karga

Zaman olur ki insan
Tek satır yazamaz doğrusu
Bir türlü çıkmaz akıldan
Zülfüyara dokunmak korkusu

Bir sabah şafakla birlikte
Köyüme vardım: doğduğum, büyüdüğüm.
Yüreğim bildik bir üzgüyle-
Dolu, kafamda bir düğüm:

Yeni bir dönem, özgürlük, devinim
Belediyeler, demiryolları ..
Ama zavallı yurdumda benim
Neden her şey hala aynı? ..

Yine o tasalı ezgiler
Duyageldiğimiz yıllardır
Aynı papaz efendiler
Ve aynı vaazlar: Ya sabır ..

Evet, köylü zincirini kopardı
Ama hala aç, cahil, esenlikten ırak
Nerdesin ey halkın sonsuz bolluk sırrı? ..
Bir karga yanıt makamında gakladı: "Nifak!"

Baktım kurulmuş seninki
Üstüne telgraf telinin
"Ulan" dedim "yoksa beni
Başkente jurnal mi edeceksin?" ...

Ne yalan söyleyim, korkmuştum bir kere
Bir güzel nişan alıp çektim tetiği
Karga cansız düştü yere
Titredi telgraf teli...


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

Ekicilere

Ey bilim ekenler halk tarlasına
Eğer güveniniz yoksa o toprağa
Cılızsa ektiğiniz tohum
İnancınız az, gücünüz eksikse
Yüzünüz gülmeyecektir hasat gününde
Tanelerin boş çıkmasına hazır olun!

Nerdesiniz ey yiğit kişiler, dinç yüzlüler?
Gözüpek, kararlı ve bilinçliler?..
İleri!..
Bilge, iyi ve sonsuz olanı ekin
Ekin ve gözleyin
Halkın neler yaratabileceğini...


Nikolay Nekrasov
Çeviren: A. Behramoğlu

8 Şubat 2013 Cuma

Bu Kırlangıçlar Gitmemişler Miydi?

Giden gelen yok. Bir titreşimdir bu.
Duragan fulyanın üstünde arı
Bir diyapozon gibi titremekte. Kırlangıç 
Tarihsizdir. Belleğim sarsılıp duruyor denizde. 
Martı bir uçta kanat, bir uçta ses. 
Ya sabah, ya öğle. Gemici ve bulut, 
Güneş ve yağmur kıl payı bir dengede. 
Dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak işimiz. 
Ölülerle, gecelerle, sümbüllerle. 


Melih Cevdet ANDAY

Sustu Namuslular

Sustu namuslular, kahramanca çarpışanlar
Duyulmaz oldu yiğit çağrıları
Onlar ki halk için haykırmışlardı
Oysa bugün dizginsiz, gaddar
Bir alçaklık seli kapladı her yanı.
Yurdum benim, zavallı, dilsiz yurdum
Dalıyor, seni kötü, kudurmuş bir kasırga
Tırpanlıyor diri, güzel olan ne varsa
Ve ben düşmanın zafer çığırışılarını-
İşitiyorum, şafaksız bir gecenin sisleri içinden
Sürüngenlerin, yırtıcı kuşların
Çığlıklarını, ölü bir devin cesedine üşüşen ...


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

7 Şubat 2013 Perşembe

Bir İlkbahar Şiirine Başlangıç

Hava ne kadar güzel öğretmenim 
Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel 
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim 
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın 
Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya 
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar 
Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar 
Hepsi hepsi ortada öğretmenim. 
Ne olur biz de gidelim 
Burda kalsın kitaplar 
Burda kalsın iğneli karafatmalar 
Kollarından bacaklarından gerilmiş kurbağalar 
Burda kalsın hepsi 
Bomboş kalsın hepsi 
Bomboş kalsın evler okullar 
Hapishaneler, hastaneler... 
Öğretmenim, sevgili öğretmenim 
Sırtımıza alırız hastaları 
Kim bilir ne özlemişlerdir kırları... 
Ya mahpuslar. 
Ne sevinirler kimbilir 
Sarılıp sarılıp öperler adamı.


Melih Cevdet ANDAY

Dün, Saat Altı Sularında

Dün, saat altı sularında
Yolum Senna'ya uğradı.
Bir kadın kırbaçlanıyordu orda
Genç bir köylü kadını

Bir ses bile çıkmıyor göğsünden, sadece
Şaklıyordu kırbaç, kıvrılarak ...
Dedim ki esin perime: "Bir bak!
Bu kırbaçlanan öz bacındır işte..."


Nikolay Nekrasov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

6 Şubat 2013 Çarşamba

Bardak

İsterim tutsak bardağımın gizini, 
Parçalanmaz gölgesini evrenin, 
Yeni doğmuş hoyrat söğüdün erincini. 
Gömülmüş sözüm ben dirilmiş.


Melih Cevdet ANDAY

Yalnızım Gecenin Issızlığında

Yalnızım gecenin ıssızlığında,
Taşlı bir yol ışıldar durur siste;
Çevre suskun, kulak vermiş Tanrı'ya,
Yıldızlar konuşur birbiriyle.

Gökyüzünde görkemli bir şölen var!
Toprak, mavi bir ışıkta dinlenir ...
Kimi bekliyorum, aradığım ne?
Yüreğimi böyle daraltan nedir?

Beklediğim hiçbir şey yok yaşamdan,
Geçmişten de pişmanlık duymuyorum;
Özgürlük ve huzurdur aradığım!
Unutmak ve uyumak istiyorum!

Ama benim uyumak istediğim
O soğuk uykusu değil ölümün ...
Yaşam da uykuya dalsın içimde,
Usul usul inip kalkarken göğsüm;

Gündüz gece, tatlı ezgileriyle
Bir ses türküsünü söylesin aşkın ...
Yeşil dallarıyla ulu bir meşe
Eğilsin üstüme ve hışırdasın ...


Mihail Lermontov
Çeviren: A. Behramoğlu

5 Şubat 2013 Salı

Atatürk'ün Bir Saati Vardı

Atatürk'ün bir sözü vardı 
Yediveren bir gül gibi açardı 

Atatürk'ün bir atı vardı 
Etilerden beri yaşardı 

Atatürk'ün bir resim vardı 
Buğday tarlası gibi ağardı 

Atatürk'ün bir saatı vardı 
Durmadı


Melih Cevdet ANDAY

Hançer

Seviyorum seni çelik hançerim,
Parlak ve soğuk arkadaşım.
Bir Gürcü, öç gününe dövdü seni örste,
Özgür Çerkez, kanlı bir savaşta biledi.

Zambak bir el taşıdı seni bana
Ayrılık anında, anmalık olarak
Ve ilk kez kan değildi üstünden akan
Acının inciden gözyaşlarıydı, parlak.

O kara gözler, dikilen üstüme,
Gizemli bir tasayla doluydular:
Çeliğin gibi senin, titrek bir alevde,
Ansızın bulanıyor, parlıyordular.

Aşkın dilsiz güvencesi ve yol arkadaşımsın sen,
Seni hep örnek olarak göreceğim:
Değişmeyeceğim ben de ve ruhum hep
Senin gibi sert kalacak, demirden dostum benim.


Mihail Lermontov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu

4 Şubat 2013 Pazartesi

Anı

Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil 
Değil bu anılacak şey değil 
Apansız geliyor aklıma

Neredeyse gün doğacaktı 
Herkes gibi kalkacaktınız 
Belki daha uykunuz da vardı 
Geceniz geliyor aklıma

Sevdiğim çiçek adları gibi 
Sevdiğim sokak adları gibi 
Bütün sevdiklerimin adları gibi 
Adınız geliyor aklıma

Rahat döşeklerin utanması bundan 
Öpüşürken bu dalgınlık bundan 
Tel örgünün deliğinde buluşan 
Parmaklarınız geliyor aklıma

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm 
Kahramanlıklar okudum tarihte 
Çağımıza yakışan vakur, sade 
Davranışınız geliyor aklıma

Bir çift güvercin havalansa 
Yanık yanık koksa karanfil 
Değil unutulur şey değil 
Çaresiz geliyor aklıma.


Melih Cevdet ANDAY

Julius ve Ethel Rosenberg, 19 Haziran 1953'te, New York'ta idam edildiklerinde, casusluk nedeniyle idam edilen ilk ABD yurttaşları oldular. Suçlu olup olmadıkları uzun süre tartışıldı. Bugün, idamları McCarhty döneminin baskıcı havasına yorulmaktadır.

Şair

Parlıyor altın işlemesi hançerimin.
Gövdesi kusursuz ve sağlamdır.
Gizemli direnci çeliğinin
Doğunun savaşçılığındandır.

Dağlarda bir dağlıya çalıştı yıllarca
Hizmetine karşı ücret beklemedi.
Açtı birçok göğüste birçok korkunç yara
Deldi birçok çelik giysiyi.

Eğlenirken bir köleden de uysaldı, ama
Çınlardı bir söz kırdı mı onurunu.
O günler, oymalı, zengin bir süs ona
Yabancı, utanç verici bir giysi olurdu.

Onu, yiğit bir Kazak, Terek nehri ötesinde
Soğumuş ölüsünden almıştı sahibinin.
Sonra fırlatılmış, yatıp durdu uzun süre
Gezici dükkanında Ermeni'nin.

Şimdi öz kınlardan, savaşta hırpalanmış,
Yoksundur zavallı yoldaşı kahramanın.
Altın bir oyuncak halinde, şerefsiz ve zararsız
Parlayıp duruyor üstünde duvarın.

Artık özenli, alışkın bir elle
Onu silen, okşayan kalmadı.
Ve dua ederek şafaktan önce
Okumuyor kimse üstündeki yazıtı.

Şair! İşte bu gevşek çağda sen de
Böylesin! Yitirdin önemini!
O altınla değiştirdiğin kudrete
Dünya saygıyla kulak verirdi.

Güçlü sözcüklerin ölçülü sesiyle
Savaşçı ateşlenirdi savaşa.
Tütsü dua saatine nasıl gerekliyse
Kadeh şölene nasıl, gerekliydin halka.

Şiirin tanrısal bir ruh gibi kalabalığın üzerinde-
Uçup dururdu ve soylu düşünceler, yankılanan-
Çınlardı o çan gibi halkın bayram ve yıkım günlerinde
Kurultay kulesi üstünde çalan ...

Yalın ve onurlu bir dil sıkıyor bizi şimdi, yalnız;
Eğleniyoruz parlak pullar ve aldatılarla.
Yıpranmış bir güzellik gibi ki yıpranmış dünyamız
Alışkındır kırışıklıklarını gizlemeye allıklar altında.

Ey alay edilmiş peygamber, yeniden uyanacak mısın?
Ya da intikam çağrısına hiçbir zaman-
Altın kınlardan çıkarmayacak mısın
Kılıcını, hakaret pasıyla kaplanan?..


Mihail Lermontov
Türkçesi: Ataol Behramoğlu