Şiir, Sadece: 2013-07-07

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Çeltiği Yoklama

Güneş yükselir ve daha da aydınlanır
Çimenlerin üzerinde biriken
Çiğ tanesinden daha da parlak
Daha da ışıltılı olur çeltik başağı.
"Şien şien" kuşu keskin türküsünü söyler
Tespih taneleri gibi dökülür kuşun uyumlu türküsü
Uzaklardan duyulur kırlardan.

Kazmama dayanır bakarım
Ve işitirim yüreğimin çarptığını.
Anarım çünkü
Bu sabaha benzeyen bir başka sabahı
Yine ötüyordu "şien şien" kuşu
Başlamıştı çeltik başakları dolmaya
Sana veda için yanındaydım
Sen örme bir çuval taşıyordun
Benim kolumun altında çeltik vardı
Ağaç kabuğuna sarılıp sarmalanmıştı
Ayağındaki sandal çeltiklere takılıp çıktı
Eğildin ve çabucak giydin yine sandalını.

Boydan boya geçerken bizim tarlayı
Burda bana diyordun ki
"Unuttuk ikinci çapalamayı
Pirincimiz ermiyor hep birlikte
Unutma da karıcığım gelecek yıl
Daha iyi işle tarlayı."
Türküler işitiliyordu uzaktan

Yüreğin göğsünden fırlayacak gibiydi
Toplanma yerine varıyorduk
Sen bana dönüşten söz ediyordun ...
Üç kez çiçeklendi portakal ağaçları
Üç kez çiçek verdi turunçlar
Daha ilk günlerinde vatan savunmasının
Sen gittin
Düşmana haddini bildirmeye başladığımız günlerde
Bir iki satırlık mektubun geldi.
Uzun uzun tuttum mektubunu parmaklarımın arasında.
Yüreğim bir bayrak gibi dalgalanıyordu.

Saldırıya geçme günü gelip çattı
Ve pirincim olgunlaştı işte,
Pirinç iyi yetişiyor, ağacım,
Yarışmaya da katılırım ben bu pirinçle,
Parmaklarımı açıp sayıyorum,
Dört yıl geçmiş aradan.
Bekleme artık diyorlar bana.

"Boşuna bekliyorsun" diyorlar.
Benim gönlüm sende, yüreğimde sen varsın.
Bahçenin girişindeki muz meyve verdi.
Sarardı kapının önündeki portakallar.
Tarlamıza bakıp, bahçemize bakıp
Elde mi seni gönlüme düşürmemek?

Mevsim mevsimi izler.
Kazma omzumda çeltiği yoklamaya giderim.
Başaklarımız iyice dolgun sevgilim.
Göğüs kafesinde çırpınıyor yüreğim.
Utkuya ulaştığımızı görüyorum açıkça.


Tran Huu Thung
1950
Türkçesi: Eray Canberk


"Şien şien" kuşu: Tarla kuşuna benzer bir kuş.

Fideleme

İşte geldi fideleme zamanı.
Rüzgar oynaşıyor yaprakların arasında,
okşuyor rüzgar her bitkiyi.
Geceler boyu sürgü geçirmek gerek toprağın üzerinden.

Her bir pirinç bitkisini çıkarıp,
tuttuğumuz gibi daldırıyoruz toprağa
sevecenliklerimizi ve sevdalarımızı,
toprağa derinlemesine.

Bomba çukurlarının yanına, daldırıyoruz.
tüfek menziline, aşağıda
dümdüz, dizi dizi
uzanır sıralar, uzanır gider.

İşte bize seslenen ev,
kış rüzgarı dondurur çeltikleri,
toprağın içinde buz keser el,
gece, gündüz dikeriz fideleri.

Yeter olsun ölüm tohumunu ekmeye,
Bombalarınız patlasın şeytanın tepesinde!
Ortaklaşa ekiyoruz çeltiği,
Titremesin kimsenin eli.


Hoang Trung Thong
1967
Türkçesi: Eray Canberk

Köyümün Ateşleri

Yol uzundur, gecenin içinde
Arabamız gidiyor ve ben fark ediyorum birden
Köyümün ışıklarını
Yolların tozu gözlerime girse de
Yüreğim aydınlıklarla dolu!
Araba gidiyor, ateşler de onunla birlikte
Ağaç dizileri eğiliyor
Ve çeltiklerin rüzgarı sürükleyip getiriyor kokuları bana
Bugün işim başımdan aşkın
Ancak arabadan el sallayabiliyorum
Ama yıllardır içimde taşıdım
Yıldız şavkını andıran bu ateşleri
Bütün denizleri bilirim, bütün gökleri
Nice böyle ateşler gördüm, nice insan sevdim!
Ey benim köyüm! Senin akşam ateşlerin
Nice anı uyandırır içimde, sızlayarak!
Kış gecesinde, lamba
Aydınlatır tezgah başındaki anaların gözlerini
Çocukların yanaklarını al al eder ateş.
Ağır adımlarla yola koyulunca manda
Lamba yakılir
Mis gibi pirinç durur tencerede
Okuma-yazma sınıfının mumları ışığında
Kitabın her sayfası geniş bir dünya gibi
Tekrarlanır durur heceler ...
Kirişe asılı lamba sallanır
Ders daha bitmeden
Horozlar haber verir sabahı
Köyün girişinde gölgesi düşen
Kamış çite imrenirim
Yıllardan beri
Kendinde taşır bu lambaların ateşini!

Araba gider ve bakışlarım orda kalır
Göz kırpan ateşlerin üzerinde, gölgeli ağaçların
Araba gider ve ateşler yoldaşlık eder ona
Bizim çeltiklerin mis gibi kokusuyla birlikte


Hoang Trung Thong
1957
Türkçesi: Eray Canberk

Bir Düşün İçinde Düş

Alnına konsun bu öpüş
Ve,şimdi senden ayrılırken,
İtiraf edeyim ki
Günlerimi bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama ,Umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düşün içinde bir düş.
Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
Haykırışları içinde duruyorum:
Ve altın kum taneleri tutuyorum avucumda
Ne kadar az! Ama nasıl da
Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlere
Ben ağlarken- ben ağlarken!
Ah Tanrım! Daha sıkı
Tutamaz mıyım onları?
Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?
Bir düşün içinde bir düş mü
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?


Edgar Allan Poe

12 Temmuz 2013 Cuma

Uzakta Olan Kadına

Bulutların indiği dağ geçidinin üzerinde
Askerin yolunu aydınlatarak
Işıyan yıldız, kimi düşünüyorsun?
Binlerce ağacın yaprakları altında
Askerin yüreğini ısıtarak
Soğuk gecenin içinde yanan ateş, kimi düşünüyorsun?

Acı çeken, durmadan ışıyan topraklarımızı ve sularımızı
Sevdiğim kadar seviyorum seni de.
Her adımda seni düşünüyorum,
Uyuduğum her akşam, yediğim her lokmada.
Gecenin içindeki yıldızın sönmez hiç ışığı.
Yaşamımız boyunca sevişip dövüşüyoruz.
Ormanda ateşin yüreği çarpıyor, kıpkızıl.
Birbirimizi seviyoruz, onur duyuyoruz insan olmaktan.


Nguym Dinh Thi
1953
Türkçesi: Eray Canberk

Bir Düş

Görüntüleri arasında karanlık gecenin
Yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
Görüntüsü yaşamın ve ışığın.

Ah! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
Gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
Çevresine bakan kişi için?

O kutlu düş-o kutlu düş,
Bütün dünya kınarken
Tarlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
Yalnız bir ruha yol gösteren.

Ne olmuş geceleyin ve fırtınada
Titriyorsa yükseklerdeki ışık?
Daha berrak bir sey var mıdır
Gündüz parlayan yıldızından, gerçeğin!


Edgar Allan Poe

11 Temmuz 2013 Perşembe

Nasıl?

Peki şu Vietnamlılar
Nasıl dövüştüler böyle uzun uzun
Amerikalılara karşı?
Doğdukları toprağı sever Vietnamlılar,
Çocuğunu nasıl severse bir ana.
Ama istilacı Amerikalı
Güçlüdür, kuvvetlidir!
Olsun, kaplan da öyle.
Dişleri korkunç.
Tırnakları yırtıcıdır.
Ama bir avuç arı,
Haklamaya yeter kaplanı.


Nguym Dinh Thi
Çeviren: E. Canberk

Bir Bilmece

"Nadiren buluruz" der Solomon Don Dunce,
"En derin sonede yarım bir fikri.
Bütün o gevşek dokulu nesneler arasından, birden görürüz
Kolayca, bir Napoli bonesinin ardından gördüğümüz gibi -
Döküntünün döküntüsü - Bir Lady onu nasıl giyebilir ki?
Yine de çok ağırdır senin Petrark'çı kumaşından -
Baykuş tüylü bir saçmalık ki en hafif üfleyiş
Kağıda çevirir onu sen yuttururken".
Ve, gerçekte yeterince haklıdır Güneş.
Sıradan kumaşlar kötü yutturmacalardır
- kısa ömürlü ve geçirgen öylesine -
Ama bu, şimdi - ona güvenebilirsiniz -
Sabit, koyu, ölümsüz, - değeri adların
Yardımıyla gizlenen içindeki.


Edgar Allan Poe

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Eski Bahçe

Günden güne yeşerdi yeniden eski bahçe.
Günden güne saçları ağardı anamın.
Her birimiz uzaktayız, herkes kendi işinde.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?

Yağmurdan sonra gelen aydınlık gün gibiyiz,
Güneş gibi ay gibi
Birbirini görmeyen sabah ve akşam yıldızları gibiyiz.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?

Yaz lotusu gibiyiz, güz kasımpatısı gibi
Onuncu ayın hurması gibi elma gibiyiz beşinci ayda eren,
Sen sekizinci ayın göçmen kuşlarının peşinde
Üçüncü ayda göçen kuşların peşindeyim ben.

Bir bahar günü eve döndüğünde
Armutları toplamaya geldiğimi söyledi anam sana.
Baktın rüzgarların estiği ağaçların tepesine
Kıpırdayan dudaklar gibi yapraklar bana sesleniyordu.

Ben bir yaz günü eve geldiğimde
Çeşmede çamaşır yıkamaya gittiğini söyledi anam
Çeşmenin yalağındaki durgun suya baktımda şöyle
Yüzümün sulardaki yansısını gördüm o kadar.

Günden güne yeşerdi yeniden eski bahçe.
Günden güne saçları ağardı ananım.
İkimiz uzaktayız, herkes kendi işinde.
Eski bahçeye ne zaman döneceğiz bakalım?


Te Hanh
1957
Türkçesi: Eray Canberk

9 Temmuz 2013 Salı

Vu Lang'ın Türküsü

Bu mavi giysili kadın,
Her akşam sandalını bağlayan,
Eğilmiş Nuong'una ...

Yitip gitmiştir kütüklerin üzerindeki evciği,
Kuytu ormanda bir başına.
Her gece, ocak tek bir çıkrığı aydınlatır.
Kadın anlatır hikayesini...

Çok eskiden, toprağı sürmek için dikmek için fideleri,
Pirinç tarlasında iki kişiydik.
Güçlü kuvvetliydi kocam.
Mısır yerdik
Ve bellerdik tepeleri bütün yıl.

Yoksulduk.
Vu Lang' da herkes ortak vermek zorundadır pirinç tarlalarını

Vergileri ödeyebilmek için.
Akşamlardan bir akşam
Kocam gitti öteki erkeklerle birlikte.
Yanlarına bıçaklarını almışlardı
Ve yok oldular günlerce.
Döndüler
Ve bayrakları erguvana döndürdü ormanı,
İşgalciyi sürüp attıklarını söylüyorlardı.
Pirinç tarlaları için para ödemeyecektik artık.
Tarlalarda çalış çalışabildiğin kadar.

Gel gelelim bir gece
Coşkun suları ve yarları aşıp
Nereden geldiyse geldi bu askerler?
Vu Lang'ın bütün aileleri
Yollara döküldü genç yaşlı, kız kızan.
Kocamı, kan içinde kolları,
Sıkıca bağlayıp götürdüler.
Hıçkırıklar karıştırıyor iplikleri.
Durduruyor kadıncağız çıkrığı iç çekerek.
Uzaklara dalıyor.

Sekiz yıl geçmiş o günden bu yana ...
Çocuklarımı büyüttüm,
Sabahları bir başıma çapa yaparak
Ve akşamları fideleyerek toprağı.
Geceleri, aç çocuklarımın beşiklerini sallayarak,
İplik eğiriyordum.

Köyde erkek namına kimse kalmamıştı.
Kadınlar bir başlarına yaşıyorlardı ormanın kuytuluğunda.
Bir sıkıntı, bir işkence ki sorma gitsin!
Ev bark yapamazsın.
Yoksa yakalar seni Fransızlar.

Başkaldırma günü gelip çattı burada da.
Sarı yıldızlı kırmızı bayraklarla
Orman alevlendi yeniden.
İki büyük oğlum birlikte gidip
Katıldılar vatanseverlere.

Düşmanın yeniden saldırdığı gün
Gidip katılmak istediler ve gittiler.
Gecenin rüzgarı titretiyor ocağın ateşini,
Çıkrığın üzerinde oynaşıyor yalımlar,
Ben çok yaşlıyım şimdi.
İki pirinç tarlacığım var, bana yeter de artar bile.

Yeniden yapıldı köyümüz,
İnsan avcılarından kaçmak zorunda değiliz artık ...
Vu Lang'da her aile,
Babayı sürgünde yitirmiştir, oğulları cepheye yollamıştır.
İşte gördüğünüz gibi kadınlar yine yalnız,
Mısır muoglarıyla ve çıkrıklarıyla baş başa.

Yavaşça söndürdü ateşi rüzgar,
dağlar uyuyor, ormanlar uyuyor,
Şimdi her şey suskun.
Hikaye bitti. Kadın yine de uyanık,
Kömürün kızıl aydınlığında
Dönüp mırıldanıyor çıkrık.


Anh Tho
1947
Türkçesi: Eray Canberk

Akşam Yıldızı

Yaz ortasındaydı
Ve geceyarısı
ve yıldızlar yörüngelerinde
Ölgün ölgün pırıldarken
Daha parlak ışığında
Kendisi göklerde
Köle gezegenlerin arasında
Işığı dalgalarda olan soğuk ayın
Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi
Fazlasıyla - fazlasıyla soğuktu benim için
Derken kaçak bir bulut
Geçti örtü niyetine
Ve ben sana döndüm
Yükseklerdeki iştihamına
Mağrur akşam yıldızı
Senin ışığın daha değerlidir benim için
Çünkü yüreğime mutluluk verir
Göklerdeki gururun geceleri
Ve daha çok beğenirim
O alçaktaki daha soğuk ışıktan
Senin uzaklardaki ateşini.


Edgar Allan Poe

8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bizim Orda Utkular Nasıl Başlar

Niçin
Meleklerin kanat açtığı
Bu kilisenin önünde
Bacakları kesik.
Bir çocukcağız var?

Anası öldürüldü.
Belki bin kez seslendi anasına.
Bu yitip gitmiş bacakları
Yerine koymak için
Kimseler gelmeyecek.

Bugün için ve her zaman için
Kamıştan bir değnek
Ana yerine geçecek ona
Bütün yaşamında destek olacak.

İşte bizim orda, böyle başlar bütün savaşlar
İşte bizim orda, böyle başlar bütün utkular.

Çatal yürek bir şairin
Çağrısıyla değil,
Savaş canlısı bir generalin
Emriyle hiç değil.

Ama bu yaranın suskunluğuyla,
İzi derinde olan bu yaranın
Ve sonra yeniden kanayan bu yaranın.

Bu değneklerin gürültüsüyle,
Yeryüzüne vuran bu değneklerin,
Buraya vuran ve ses veren
Uzaktaki insanın yüreğinde.
Yere yere vuran ve utkuların utkusunu
Yaratan.

Vietnam'ın bir köşesinde yere vuran
Ve bu sabah sesi
Ta Paris'te, ta New York'ta duyulan.


Şe Lan Vien
Türkçesi: Eray Canberk

...'E

aldırmıyorum, bu dünyada payımın
- Dünyadan az bir hisseyle -
aşk yılları olmasına unutulan
bir dakikanın nefretinde.
ağlamıyorum terkedilmişler güzelim

Benden mutludur diye
ama sen üzülüyorsun diye...
kaderime bir yolcu olan benim!.


Edgar Allan Poe