Şiir, Sadece: 2013-07-14

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Üç Kadın

Örtük perdeler yeşil, duvarlar,
o hava yeşil, keşfettiğimiz sözcüklerin
taze sarmaşık kollarını çözdüğü yerde.
Sürgün? Başka başka şeyleri kastederek
evet kuşkusuz söz ederiz ondan da.

Seninki, tanıdık, duruyor önünde
evinin, baştan ayağa yapraklı; arasından
görürsün baca künklerini, sivri direkleri.
Yeniden değerlendirişim ürkek, çaba harcar
köklenip büyümek için zaman gereksinerek.

Lamba ışığının berrak havuzu, asık suratlı
yansıtıyor farkımızı, benzerliğimizi.
Sen Flaman cini boşaltırsın toprak
sürahiden; evden konuşuruz çocuklar
çocuklar nasıl söz ederlerse İngiltere'den.

Sabah ışığı daha acımasız; en erken
trende bir kadın kıpırtısız oturur, bütün
gövdesi kenetli ama umarsız tutmak için
yüzünü kaplayan gözyaşlarını ...
Siyah, arasında İngiliz gazetelerinin.


Lauris Edmond
Türkçesi: Ali Cengizkan

Aşk Şiiri

Neler neler olacak. Arkadaşın
Paris'e gidecek, amcam sonunda vazgeçecek
çocukluğundaki çiftliğin dorukları üzerinde
yaban atları uçuran düşlerinden:
o sarsıntılı evlilik artık kopacak.

Kendimizden söz etmiyoruz, ama biz
merdivenden inerken kar yağıyor
ve yağdıkça yumuşacık yıldızlar kayıyor
yüreklerimizin kara sayağına. Bir yana itiyoruz
birbirimiz için ecelin kısacık haberlerini.

İki genç adam var sokakta, kavga ediyorlar
coşkuyla; biz yanlarından geçiyoruz usulcacık,
birbirimize sürtünerek, uygun adım.
Sanki öyle bir şeyimiz var ki
hafif, kırıldı kırılacak, taşıması zor.


Charles Brasch
Türkçesi: T. S. Halman

Eulalie - Bir Şarkı

Kendi başıma yerleşmişim
Bir keder dünyasına,
Ve durgun sular gibiydi ruhum,
Ta ki güzel ve zarif Eulalie benim
Utangaç gelinim olanaca-
Ta ki sarı saçlı körpe Eulalie benim
Güler yüzlü gelinim olanaca.

Ah, az - daha az parlak
Yıldızları gecenin
O pırıl pırıl gözlerinden
Ve ne buharın bulutsu ışıltısı
İnci rengiyle ve morla Ay - yansımalı,
Yarışabilir mütevazi Eulalie'nin en sıradan saç buklesiyle -
Yarışabilir parlak gözlü Eulalie'nin en özensiz ve
Önemsiz buklesiyle.

Ne Kuşku - ne Acı
Gelir bundan böyle,
Çünkü ruhu verir bana ağlama isteğini,
Ve bütün gün
Işıldar, güçlü ve parlak
Astarte uzayda,
Sevgili Eulalie'sine bakarken anaç gözleri -
Körpe Eulalie'sine bakarken menekşe gözleri.


Edgar Allan Poe

19 Temmuz 2013 Cuma

Gece Çığlıkları, Wakari Hastanesi

Pürüzsüz güzel olanlar girebilir
Senin yanına yalnızca:
Örtülü gözlerini senin gözlerine dikmek için
Belki de senin sesini duymak
Hatta sana yaklaşmak ve belki de
Senin giysinin eteğini öpmek için.
Bana göre değil bunların hiçbiri
Biliyorum da sormuyorum.
Düşünü bile kurmuyorum bunların.
Gece gündüz masallardaki doğumdan ölüme
Dört dönüp duruşum elverir
Rüzgara çevirmişim kulağımı
Şaşakalmış rüzgar mırıldanıyor kendine
Hem de kaç kez durup dinlenmeden
Senin gizli adını söylerken bocalayarak.

Ortaya koy her şeyi, ortaya koy.
Hiçbir şeyi vermemezlik etme.

Artık o kadar az bir şey kaldı ki
Göze görünen benliğin
Görünür benliğinden.
Eskiden kendisi hakkında düşündüğü ile
Şimdiki benlik arasında
Pamuk ipliği varla yok arası
Varlık diye bir şey kaldı mı
Rüzgarda çırpınan adsız cılız iplikten başka.

Kendime ihanet ediyorum,
Kanım yok
Sırf korkum var.


Charles Brasch
Çeviren: T. S. Halman

En Mutlu Gün

En mutlu gün en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği,
en büyük umutları gücün ve gururun
Hissettiğim, geçip gitti.

Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm
Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi
Gençliğimin hayalleri-
Ama boşver şimdi.

Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi
sakin ol ruhum!
Belki bir diğer baş devralır
Üzerime döktüğün zehri.

En mutlu gün - en mutlu saat
gözlerimin gördüğü göreceği,
En parlak ışıltısı gücün ve gururun
Hissettiğim:
Ama o zaman çektiğim acıyla
Gücün ve gururun umudunu verselerdi,
Yaşamazdım o parlak saati tekrar

Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım
Ve çırptıkça - bir öz dökülüyordu
Öldürmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.


Edgar Allan Poe

18 Temmuz 2013 Perşembe

Cho Rao Kuşu

Uzak yamaçlarında sampan'ların, dağıtıyor alevleri rüzgar
Yırtıyor gökyüzünü şimşekler, fırtınanın yüreğinde batan kayıkları fırlatıyor
Fırlatıyor kendi gövdesini köpekbalığı çılgın tekneler arasına
Sonsuz köpüklü suların beyaz kumsalında kazıyor çakılları
İnliyor hindistancevizi ağaçları eğiyor binlerce yaprağın kılıcını
Dönüyor kasırga toz ve kum kaldırarak ve balıkçı ağlarını
Teknelerin direkleri kırılıyor birden ve yelkenler paramparça
Simsiyah çevrintide dönüp duruyor tahta parçaları
Çan sesleri parçalıyor sarhoş gökyüzünü
Her kampanada yükselen kıvılcımlar
Çağrışan insan sesleri ve uluyan kampanalar
Sivri kayalara tırmanıyor sislerin arasında günışığı
Kaplan kükrüyor sarsarak dağların duvarını
İlerliyor fil sürüleri ak köpüklerle donatarak suları
Yaban öküzü yuvarlanıyor hendeğin yamaçlarından
İki anka kuşu gelip konuyor ortak evin çatısına

İşte
Onları bağlayan ip de kül ve toz olup gitti
Ama kara dumanların ortasında hala çarpıyor yürekleri yiğitlerin
Göz kırpan iki alev yaklaşıyor durmadan birbirine
Ölüm bile boyun eğdiremiyor onlara...


Thu Bon
Türkçesi: Onat Kutlar

Eldorado

Kuşanmış keyifle,
Yiğit bir şövalye,
Gün ışığında ve gölgede,
Bir şarkı söyleyerek,
Yol almıştı epeyce,
Arayarak Eldorado'yu.

Ama yaşlandı -
Bu korkusuz şövalye
Ve bir gölge düştü yüreğine
Bulamayınca hiçbir yer
Anımsatan Eldorado'yu.

Ve en sonunda
Gücü tükendiğinde,
Rastladı bir gezgin gölgeye -
"Gölge" dedi,
"Nerede olabilir -
Bu Eldorado denilen ülke?"

"Sür atını aydaki
Dağların üzerinden.
Aşağıya gölgeler vadisine,
Korkmadan sür"
Diye yanıtladı gölge, -
"Arıyorsan eğer Eldorado'yu"


Edgar Allan Poe

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Dong Hoi

Küçük sokakta yürüyorsun
Bir hindistancevizi dalı elinde.
Gecenin yıkadığı denizin üzerinde
Estiriyor soğuk nefesini rüzgar.
Eski sokak yitip gitti bombaların altında,
Ama gölgen geri geliyor, onu da getirmek istiyor yeniden.
Seni seviyorum, seni seviyorum
Küçük sokakta doğmuş bir aşkla.
Yüreğim orda. Geçmiş günlerin mutluluğuyla dolu
Yıkıntılarının arasında yaşıyor.
Nasıl da uyandırıyor anıları küçük sokak!
Sümbül çiçeği dolduruyor kokusuyla geceyi.
Sana şiirimi ulaştıran denize
Karışıyor gölgen.
Ey benim küçük sokağımın şiiri!
Bir başka yerde bir başka çift vedalaşıyor.
Yüreğimdir çarpan bu şiirde.
Dong Hoi, Dong Hoi, billurlaşmışsın
Günlerin ve yılların akışı içinde.
Dong Hoi kurban edilmeyi göze aldı
Yarın daha güzel yeniden doğmak için.
Kentim, yeniden yükseleceksin
Mavi yansılı denizin
Dalgalarından.
Yeni bir Dong Hoi yapmak için geleceğim
Yollar boyunca gül fidanları dikmek için.
Her mevsim yeniden çiçeklenecek şakayık.
Her evi süsleyecek altını madalyaların.
Kayısı ağacının tomurcukları yeni başlangıçları haber verecek.
Genç kuşaklar. Yeni hasatlar.
Ksoa, Hong.. ve nice genç kızlar başka başka
Küçük kızkardeşleri olacak onların da okullu
Sevgilim, bahçenin narin hünnap ağacı
Kutsanmış ilkbahar boyunca meyveyle dolacak.
Çocuklarımızı bırakacaksın toplayıp
Nice zaman sonra anımsasınlar memleketlerini diye.
Hindistancevizi ağaçlarının gürültüsüyle dolu
Mavi gecelerde yazın, gidip oturacağız taş sıraya
Batan güneşin altında yelkenleri seyretmek
Ve eski sokağımızı anımsamak için.
Nhat Le ırmağının üzerinde
Amma da çok yelken inip kalkıyor!
Birini seçeceğiz aradan
Kurdelelerle süslemek için
Renk renk bulutlarla dolu denize kadar açılacak yelkenli
Ve daha da güzelleşecek onunla bizim Dong Hoi kenti.


Ksuan Hoang
Türkçesi: Eray Canberk

Denizdeki Kent

"The City In The Sea"


Bak! ölüm kendine bir taht kurdu
Loş batının aşağılarına doğru
Yapayalnız uzanan tuhaf bir şehirde,
İyinin, kötünün, en kötünün ve en iyinin bir de
Ebedi ve ezeli uykularına vardıkları yerde.
Bize ait hiç bir şeye benzemezler
Oradaki mabetler, saraylar ve kuleler.
(Zamanın kemirdiği kuleler ki titremezler)
Etraflarında, kasvetli sular,
Yükseltici rüzgarlarca unutulmuş, boyun
Eğmiş uzanırlar altında göğün.

Kutsal göklerden, uzun süren
Gecesine ışık dökülmez o şehrin;
Fakat korkunç denizden gelen nur
Sessizce kulelere vurur -
Aydınlatır bina doruklarını uzak ve özgür,
Kubbeleri, kule külahlarını, krali koridorları
Mabetçikleri, babilvari duvarları
Yontma sarmaşıkların ve taştan çiçeklerin
Çoktan unutulmuş belirsiz çardaklarını
Viyola, menekşe ve asmaları bir birine dolanmış
Frizlerle çelenklenmiş
Bir çok harikulade tapınakları.
Kasvetli sular eğip boyun
Uzanırlar altında göğün.
Kuleler ve gölgeler öyle karışmışlar ki orada
Hepsi asılı gibi görünürler havada,
Mağrur bir kulesinden şehrin
Ölüm aşağı bakarken devcileyin.
Orada açık mabetler ve aralanmış mezarlar
Işıldayan dalgaların seviyesince doluyorlar;
Fakat ne elmas gözlerinde yatan
Zenginlikler oradaki her bir putun -
Ne o göz alıcı mücevherleriyle ölü
Kandırıp yataklarından çeviriyor suyu;
Bu camdan ıssızlık boyunca, yazık!
Yok çünkü bükülen tek dalgacık -
Tek kabartı yok rüzgarların çok uzak daha şen
Bir deniz üzerinde olabileceğini söyleyen -
Yok korkunçluğu daha az dingin denizlerde
Rüzgarlar olduğunu ima eden tek yükselme.
Fakat bak, havada bir kıpırtı!
Bir dalga var orada, bir çalkantı!
Bellibelirsiz gömülerek duygusuz gel-gite,
Kuleler bir yana atılıyorlar adeta-
Uçlarına saydam tabakalı gökler içinde
Sanki hafifçe bir boşluk verilmişcesine.
Dalgalar şimdi daha kızıl bir kor gibi parlıyorlar -
Saatler donuk ve zayıf soluyorlar -
Dünyevi acılar arasında değil de, vakti geldiğinde,
Aşağıya, bu şehir aşağıya çökeldiğinde,
Cehennem, bin tane tahttan ayağa kalkarak,
Saygı ile onu selamlayacak.


Edgar Allan Poe

16 Temmuz 2013 Salı

Lanet

Dinleyin: Dün altı Vietkong gelip geçti diye
Köyüm bombalandı, taş taş üstünde kalmadı.
Kurban gitti herkes.
Bugün köye döndüm yıkımdan sonra:
Dumandan ve akan ırmaktan başka şey görünmüyor.
Tapınağın ne çatısı kalmış ne mihrabı
Evlerin hepsi yerle bir.
Bambu çalılıkları yanıp kül olmuş.

Alan talan olmayan yıldızların altında,
Dünyanın dört bucağında yaşayanlara haykırıyorum:
Kardeşe kardeşini vurdurtan
Bu savaşa lanet olsun.
Sorarım size kim düşürdü bizi birbirimize?

Şahidim olsun diyenler:
Boyun eğemem bu savaşa.
Eğmedim, eğmeyeceğim.
Ölmeden, bin kere haykıracağım bunu.
Kırık gagası kana bulanmış,
Eşi uğrunda can verirken çığlık atan kuş gibiyim:
İşte, bakın asıl düşmanlarımız
İhtiras, vahşet, kin, açgözlülük.
Düşmanımız olamaz insanoğlu-
Vietkong deseler de adına.
Cana kıyarsak kardeşimiz kalır mı ki?
Kimlerle yaşarız sonra?


Thich Nhat Hanh
Çeviren: T. S. Halman

Çanlar

Zamanı say, tempo tut,
Runik bir tempo olsun,
Tintintin sesleri müzik gibi yükselsin
Çanlardan, çanlardan, çanlardan,
Çan... çan... çan...
Çanların çınlayan sesini dinle...
O cesur çanlar!
Titreşimleri ne müthiş bir korku masalı anlatıyor!
Ah, çanlar, çanlar!
Korkuları nasıl bir masal anlatıyor...


Edgar Allan Poe

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Barış

Bu sabah uyandırdılar beni,
Dediler ki kardeşim savaşırken ölmüş.
Bahçede nemli yaprakları büklüm büklüm
Fidanda bir gül açıyor.
Yaşıyorum, gülün gübrenin kokusu ciğerlerime doluyor
Yemek, dua, uyku ...
Ne zaman bitecek nicedir süren sessizliğim?
Ne zaman fışkıracak içimden beni boğan sesler?


Thich Nhat Hanh
Türkçesi: T. S. Halman

Cennetteki Kişiye

Herşeydin, aşkım, benim için
Ruhumun istediği -
Yeşil bir adacık, aşkım, denizde
Bir sunak ve bir çeşme,
Baştanbaşa masal meyveleri ve çiçekleriyle örülmüş,
Ve, bu çiçeklerin hepsi benimdi.
Ah, fazla parlak bir düş uzun sürmek için
Ah, yalnızca kararmak için yükselen
Yıldızlı umut.
Gelecekten bir ses haykırır
"Devam. Devam -" diye
Ama geçmişin (karanlık körfez.) üstünde yatar
Korkuyla dolu ruhum, sessiz ve, devinimsiz.

Çünkü, yazık. Yazık ki söndü
Benim için yaşam ışığı
Artık - artık - artık -
(Böyle bir lisan tutar ancak ağırbaşlı
Denizi kıyıdaki kumlara karşı)
Çiçek açmayacak gökgürültüsünün sarstığı ağaç,
Ne de vurulmuş kartal süzülecek göklerde.

Ve günlerimin tümü esrimeyle geçer,
Ve geceleyin rüyalarım
Senin gri gözlerinin ışıdığı,
Ölümsüz ırmakların kıyısında
Göksel danslar eden adımlarının
Parladığı yerlere ilişkindir.


Edgar Allan Poe