Sayfalar

28 Eylül 2013 Cumartesi

Mektuplar

Sis. Bir tekenin alnı gibi parlak bir gecede yazıyorum sana.
Ve yeşil ceviz kabukları gibi acı ağzımın içi,
Birbirimizi unuttuğumuz için yazıyorum sana.
Gözkapaklarımızın kırpışmasıyla unutacağız diye
düşünüyorum.
Dinle, yürüyoruz. Birden düşüyor yüzüme dağınık saçlarım.
Rüzgar esiyor.
Dallar, tozla ağırlaşmış, hafif bir uğultuyla arıyor
birbirini,
Bir söğüt ağacı, bir de deniz. Durduk: kum dolmuş
sandallarımı silkelemek istedim.
Hepsi bu. Ayak bileklerin daha sevimli benim için
göklerden ve topraktan.


Maria Banus
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kızıl Afiş

İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı
Ne hüzünlü org ne papazın son duası
On bir yıl nedir ki on bir yıl
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı
Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın
Asıldı yüzleriniz tüm duvarlara
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki
Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar
Kimi parmaklar durmadı ama karartmada
'Fransa için öldüler' yazdı afişe


Louis Aragon

Küllerinden Doğan Anka Kuşu

Şöyle yazılmıştı aşk üzerine
Yangın halinde yasak çıkış kapısı
Gökyüzüne de şunlar yazılmıstı
Yanılıyorsunuz buradan gidilmez
Ve geceye de şunlar yazılmıştı.
Gecenin üzerine hicbir şey yazılmamıştı.


Louis Aragon
Le Mouvement perpetuel,
1920-24

27 Eylül 2013 Cuma

Külün Sesi

Bilmem ki ben kimim;
her şey ben oldu çıktı.
kimim bilmem, ama ağırım, gene de ben benim
Hafifim, ama ağırım, uğursuzluk gibi.
Ben taş,
ben sonuna ermemiş yaşam.

Katiller, benimle oynamayın,
ben canlıyım, parmaklarınızda
atın isterseniz denizlere beni,
ben külüm, dururum sizin kabınızda.

Haydi kaçın, külüm ben, girebilirim
bir gölge gibi kapınızın altından,
çarpabilirim uyuyan yüzünüze,
külden dudaklarımla sizi öpebilirim.


Eugen Jebeleanu
Çeviren: A. Kadir - A. Timuçin

Meşhur Dünya

Bu mevsim insanlar
Taş gözlü korku ayaklılar
Gözbebeklerindeki rüyalar
Kafeste vahşi hayvanlar

Manzaranın tozu
Ateş ve demir
Günün büyük oyunu
Eski talanlara direnir

Kuruntusuz ormanda
Gidiyor kurtlar kadife adımlarla
Her günün Vebasıdır
Güneşin canavarlığında

Ayıp ve zafer arasında tutku
Ve inkarcılık arasında umut
Adaletin terazisi
Yanlışların lanetli kitabında

Nehrin güvensiz geçidindeyiz
Yaşayanlardan ölülere giden
Pişmanlıkların asma köprüsünden
Ölülerden yaşayanlara giden

Kalp ve gömlek arasında
Yer var sadece bıçağa
Tez mi geç mi
Her şey ihanetin tadında

Züllümün gizli rüzgarı
Acayip döndürdü başları
Ne dileniyor bu kişiler
Sözlerin ayrılığında


Louis Aragon

26 Eylül 2013 Perşembe

Ölüler

Sevmediğim ölüler,
Beni unutan ay gibi soğuk
Çıkıveriyorlar karşıma.
Sıkılmış dişleri ile görünüyorlar.
Görünmez bir kılıca benzer
Soğukluklar ile izliyorlar beni.
Gözleri kapalı.
Görmek istemiyorlar beni.
Dudakları kalkık
Ve hor görücü,
Yırtamaz bir kağıt gibi.
Bu dudaklar der ki: -Bundan böyle,
Bizsiz yapın işlerinizi,
Bazıları der ki; -Hayır!
Belki de hiçbir şey demezler,
Bir şey söylemek istemezler.
Kayalar gibi çıplak
Ölüler çıkıyor karşıma
Ve yabanıl soğukluklar ile görünüyorlar
Ve hep
Emrediyorlar
-Kaç!
Sevmediğim ölüler.
Nasıl korunacağımı bilmediğim ölüler.


Eugen Jebeleanu
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Kanımda

Hayır, hiçbir şey yok söyleyecek.
Herkes gelebilir oraya avlanmaya
İsteyen gelebilir bulanık sulara-
Sırt çevirdim güneşe bile.

Başı kesilmiş şakrak kuşuyum.
Seyrediyorum dev ağaçları:
Her dalda asılmış biri var.
Beni de öldürsünler istiyorum.

Siz, savaşlara doymayanlar,
Şu meyveleri tadın bir kez de!
Sonra bir şeyim kalmayacak söylenecek.
Çirkef kokuşup kaynaşıyor.

Her adımda, dört bir yanda.
Direniyorum üzerinde bu taşın.
Ah! bugünkü tarih
Ağlıyor, dostlarım, kanımda.


Mihai Beniuc
Çeviren: Muzaffer Uyguner

25 Eylül 2013 Çarşamba

Höyüklü Alan

Yüklemiş yıldızları arabasına gece
Kasıp kavuruyor ortalığı bir rüzgar.
Bir İskit kralı uyuyor şu höyüğün altında
Öbüründe Got kralı var.

Yatıyor kılıçları yanlarında sessiz
Ki ne gövdeler doğramışlardı hayatta.
Duruyor olduğu gibi kemik sapları ya,
Pas yemiş şimdi keskin yüzlerini.

Bir savaş yeriydi daha dün
Şimdi ekinlerin dalgalandığı şu alan.'
Çiziktirmeye kalk bir sopayla toprağı
Ya bir kırık kargı çıkar ya kalkan.

Bir ot yığınına uzanıyorum yorgun.
Uğultusu geliyor derinlerden savaşların.
Askerler, sakallı askerler, başlarında tolga
Ve eyerlerinde atlarının düşman kelleleri asılı.

Başıboş kafilelerde uzun arabalar dizisi
Salkım saçak kadınlar ve çocuklar uğultusunda.
Bilmiyorum bir rüyada mıyım, uykuda.
O günlerinde miyim tarihin yoksa?

Yok hükmü kralların, kalmamış kudreti
Bağırıp çağırmaya bize, vurmaya başımızı.
Yanmış sönmüş solukları
Bir ak alev gibi her biri.

Kelebekleriz biz de kanatları süslü
Şafakta doğarız yok oluruz akşamla.
Üstünden toz olmuş sevgilerimizin
Samanyolu akar, o köpük ırmağı.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yahya Benekay

Şarkı Söylüyorum

Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye
Ömrümün şu son günlerinde
Don üstünde bir resim gibi
Memnun edişimiz Yüreğimizi
Taşlar atarken gölcük üstünde
Şarkı söylüyorum zaman geçsin diye

Harikalar gününü yaşadım
Siz ve ben hatırlayalım
Ve yılların duvarlarını aştım
Mucize yüklü kulaklarım
Değil ki devran eskisi gibi
Harikalar gününü yaşadım

Gidelim ki bu parmaklar çözülsün
Anlımız gibi şerefiyle
İlk sen gözlerinle görürsün
Bizden alçak bulutları
Ve dizlerimizde çayır kuşları
Gidelim ki bu parmaklar çözülsün

Ay ışığı yaptık biz
Saraylarımız ve heykellerimiz için
Öldürüyorsalar bizi önemli midir
Geceler düşecektir bir bir
Komüncü oldu artık Çin
Ay ışığı yaptık biz

Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde
Bu hayat nice manzaralara sahne oldu
İnsan ulaşıp doğal büyüklüğünü buldu
Sesi ormanlar dağlar
Sırlar ve denizler üstünde
Söyleyeceğim ve Söyleyeceğimde

Evet zaman geçsin diye şarkı söylüyorum
Kemana karşı yıpranır kemane
Taş ta kaydırmaca oyununda
Ve dokunaklı aşkım
Eğik gölgeme astığım

Şarkı söyleyerek geçiriyorum zamanı
Zaman geçsin diye şarkı söylüyorum 


Louis Aragon

24 Eylül 2013 Salı

Kıyıda

Deniz, burası, burası kum,
Denizdim ben, kumdum ben.
Bir sesim, bir yüzüm olduğu gün
Olduğu gün başladı çilem.

Ne güzel olurdu!.. Ne güzel olurdu.
Bin yıl önce rastlasaydım sana.
Ne güzel olurdu ... Ne güzel olurdu
Yüz bin yıl önce rastlasaydım sana!

Gökten çalardım ateşi... Çalardım ateşi
Prometeden önce, çok önce ondan,
Mağaramıza getirirdim, sana getirirdim onu
Yaz meyveleri gibi avuçlarımda.

Ceylanları vururdum oklarımla
Yaban sığırını ucu yakılmış kargımla
Göllerde cennet kuşunu yakalardım.
Cennetin ormanlarında verirdim sana.

Senin için altın balıklar avlardım
Şu masmavi denizde.
Olgun elmasını ayın koyardım önüne
Çoban yıldızının kırmızı kirazını.

Ah! Ne iyi olurdu, ne iyi olurdu
Dünya yaratılırken rastlasaydım sana.
Şimdi yapayalnız, kıyıda, yapayalnız,
Köpüklü dalgalar arasında görüyorum seni.
Kumda ayaklarının izini
Rüzgar silmiş, silmiş sular ...

Deniz burası, burası kum.
Denizdim ben, kumdum ben.
Kumdum ben, görmedin beni.
Denizdim ... Deniz olacağım yeniden
Kumdum, kum olacağım yine.
Kum olacağım, kum, muhakkak.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yaşar Nabi

Şiir Sanatı

Mayıs'ta ölmüş dostlar için
Sadece ama sadece onlar için

İncelik olmalı kafiyelerimde
Gözyaşlarım gibi silahların üstünde

Ve tüm yaşayanlara
Değişse de rüzgarla

Ölüler adına orda bilensin dursun
O beyaz silahı pişmanlık duygusunun

Evli sözcükler yara almış sözcükler
Suçun basbas bağırdığı kafiyeler

Dibinde çıkararak acı bir hikayenin
Çifte su sesini küreklerin

Hem yağmur kadar adi
Parlayan bir cam gibi

Sanki geçitte ayna
Ölen çiçek bluzda

Çocuğun çemberle oynaması
Ayın ırmakta yansıması

Dolaptaki güve otu
Bellekteki bir koku

Kafiyeler kafiyeler orda duyarım
Kırmızı ısısını kanın

Bize hatırlatın bunu
İnsanlar kadar zalim olduğumuzu

Ve yüreğimiz gücünü yitirdi mi
Unutkanlık uykusundan uyandırın bizi

Sönmüş lambayı yakın yeniden
Yine ses gelsin boşalan kadehlerden

Ben hep şarkı söylemekteyim orda
Mayıs'ta ölen dostlarım arasında


Louis Aragon

23 Eylül 2013 Pazartesi

Dünyanın Bir Ucunda

Dünyanın bir ucuna varmışım
Tahta bir tepsiye dokundum tık tık
Bir kapı açan yok bana.
Yok bir merdiven uzatan
Uçmak, çıkmak inmek için.

Dünyanın bir ucuna varmışım
Tahta bir tepsiye dokundum tık tık
Boşuna tınladı tepsi boşlukta.
Yer yaşamakta, gökler canlı,
Dünyanın bir ucu ıssız baştan başa.

Sen ey gökteki ay, gel yanıma
Süngersi taşlarınla gel.
Akşam yıldızı gel yanıma
Ateştense ateşinle
Buzdansa buzunla gel.

Sabahın bakırsı yıldızı
Sen gel bari yanı başıma,
Güldense gülünle gel
Çiydense çiyinle ...

Dünyanın ucu olmaz, ama vardım ucuna
Dünyanın bir ucunda iki büklüm yapayalnız,
Tam ucunda dünyanın.


Zaharia Stancu
Çeviren: Yaşar Nabi

Yalnız İnsan

Yalnız insan merdivendir
Hiçbiryere ulaşmayan
Sürülür yabancı diye
Dayandığı kapılardan

Yalnız insan deli rüzgar
Ne zevk alır ne haz verir
Dokunduğu küldür uçar
Sunduğu tozdur silinir

Yalnız insan yokki yüzü
Yağmur çarpan bir camekan
Ve gözünden sızan yaşlar
Bir parçadır manzaradan

Yalnız insan kayıp mektup
Adresimi yanlış nedir
Sevgiler der fırlatılır
Kimbilir kim tarafından


Louis Aragon