Tocopilla’nın yücelerinde uzanıyor nitratın pampası,
çorak topraklar, tuz madenlerinin utanç lekesi, gölgesiz,
zamansız, tek bir yaprağı, tek bir kınkanatlı böceği,
tek bir çayırlığı bile olmayan çöl.
Orada oluşturdu denizin garuma kuşu yuvasını,
çok uzun zaman önce, o ıssız ve sıcak kumda,
yumurtladı orada yayarken kıyıdan
kaçışını, tüyden dalgalarda,
yalnızlığa doğru, o uzak
dörtgenine doğru çölün
hayatın uysal hazinesinde giyinmiş.
Denizin güzel ırmağı, aşkın
yabanıl yalnızlığı, rüzgârın kuş tüyü
kıvır kıvır manolyanın güllesi için,
damarlardaki kaçış, hayatın bütün itkilerini
topladığı birleşik bir ırmaktaki
bildik titreyiş:
böyle şeneltildi bu kıraç tuz,
böyle taçlandırıldı bu çorak toprak tüyle,
ve kaçış yumurtadan çıktı kumda.
Geldi insan. Belki doldurdu
sefaletini çölün
yolunu yitirmiş solgun ışığıyla, çölde deniz gibi
titremiş kuş cıvıltılarının dallarıyla,
belki kamaştırdı beyazlığın gıcırdayan
yayılışı onu bir yıldız gibi,
fakat izledi başkaları izini onun.
Şafağa doğru bastonlarla geldiler
ve sepetlerle, soydular hazineyi,
hırpaladılar kuşları, mahvettiler
tüylerin gemisini bir yuvadan öbürüne,
tarttılar yumurtaları ellerinde ve ezdiler
içinde yavru bulunanların hepsini.
Işığa kaldırdılar onları ve fırlattılar
çölün toprağına, kaçışın ve çığlığın
ve öfkenin dalgası
ortasında, ve kuşlar serptiler
bütün hiddetlerini o işgal edilmiş havada,
ve örttüler güneşi bayraklarıyla:
fakat yıkım ezdi yuvalarını onların
hızla çevrilen bastonlarıyla ve denizin çöldeki
kenti dümdüz edildi toprakta.
Daha sonra, akşamın sisten
ve ayyaşlıktan salamurasında, işitti kent
sepetlerin gidişini satmak için
deniz kuşlarının yumurtalarını, o yabanıl meyveler
çorak topraktan, yalnızlık olmadan
mevsimler olmadan hiçbir şeyin hayatta kalamadığı
ve saldırıya uğramış, kızgın tuz.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
çorak topraklar, tuz madenlerinin utanç lekesi, gölgesiz,
zamansız, tek bir yaprağı, tek bir kınkanatlı böceği,
tek bir çayırlığı bile olmayan çöl.
Orada oluşturdu denizin garuma kuşu yuvasını,
çok uzun zaman önce, o ıssız ve sıcak kumda,
yumurtladı orada yayarken kıyıdan
kaçışını, tüyden dalgalarda,
yalnızlığa doğru, o uzak
dörtgenine doğru çölün
hayatın uysal hazinesinde giyinmiş.
Denizin güzel ırmağı, aşkın
yabanıl yalnızlığı, rüzgârın kuş tüyü
kıvır kıvır manolyanın güllesi için,
damarlardaki kaçış, hayatın bütün itkilerini
topladığı birleşik bir ırmaktaki
bildik titreyiş:
böyle şeneltildi bu kıraç tuz,
böyle taçlandırıldı bu çorak toprak tüyle,
ve kaçış yumurtadan çıktı kumda.
Geldi insan. Belki doldurdu
sefaletini çölün
yolunu yitirmiş solgun ışığıyla, çölde deniz gibi
titremiş kuş cıvıltılarının dallarıyla,
belki kamaştırdı beyazlığın gıcırdayan
yayılışı onu bir yıldız gibi,
fakat izledi başkaları izini onun.
Şafağa doğru bastonlarla geldiler
ve sepetlerle, soydular hazineyi,
hırpaladılar kuşları, mahvettiler
tüylerin gemisini bir yuvadan öbürüne,
tarttılar yumurtaları ellerinde ve ezdiler
içinde yavru bulunanların hepsini.
Işığa kaldırdılar onları ve fırlattılar
çölün toprağına, kaçışın ve çığlığın
ve öfkenin dalgası
ortasında, ve kuşlar serptiler
bütün hiddetlerini o işgal edilmiş havada,
ve örttüler güneşi bayraklarıyla:
fakat yıkım ezdi yuvalarını onların
hızla çevrilen bastonlarıyla ve denizin çöldeki
kenti dümdüz edildi toprakta.
Daha sonra, akşamın sisten
ve ayyaşlıktan salamurasında, işitti kent
sepetlerin gidişini satmak için
deniz kuşlarının yumurtalarını, o yabanıl meyveler
çorak topraktan, yalnızlık olmadan
mevsimler olmadan hiçbir şeyin hayatta kalamadığı
ve saldırıya uğramış, kızgın tuz.
Pablo Neruda
"Evrensel Şarkı"dan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder