Sayfalar

9 Nisan 2014 Çarşamba

Góngoraik Yumuşakçalar

Kaliforniya’dan getirdim silisyumdan dikenleriyle
boynuzlu bir murexi, katılaşmış gülün
o dikenli giysisi örtülmüş dumanla,
ve içi bir gırtlak gibi gül kızılı, yanmış
etli bir taçyaprağının uysal karanlığıyla.

Bir tane de cyprea vardı bende, düştü lekeleri
üzerine kabuğun ve süsledi o saf kadifeyi
barutla ya da panterle yanmış yüzüklerle,
ve bir başkası taşıdı tas gibi o düz sırtında
ay ışığında dövme yapılmış ırmaklardan dalları budakları.

Ve daha da iyisi, yalnızca havayla
ve denizle taşınan sarmal salyangoz,
ey merdiven, ince zevkli scalaria,
ey şafağın kırılgan anıtı
bir yüzük gibi bilenmiş opal
çevreliyor kayarak şirinliğin arasından.

Açtım kumu ve soydum denizden
o katılaşmış istiridyenin kanayan mercanını,
içinde kendi boğulmuş hazinesinin
ışığını saklayan spondylus,
kızılın iğneleriyle ya da karın
saldırgan dişleriyle kuşatılmış bir sandık.

Kumda buldum o narin zeytin salyangozunu,
nemli gezgin, eflatun kızılı ayak,
şeklinde meyvenin ateşini
ölümsüzleştirdiği ıslak mücevher,
kristal cilalamıştı kendi deniz doğasını orada
ve güvercin eğmişti çıplaklığını.

Tritón salyangozu korudu
mesafeyi sesin mağarasında,
ve örülmüş kireçten binasında taçyapraklarından
kubbesiyle havaya kaldırdı denizi.

Ey rostellaria, delinmez çiçek
bir işaret olarak yükseltildin bir iğnede,
sen minyatür katedral, gül renkli mızrak,
ışığın kılıcı, suyun taş kalemi.

Fakat şafağın boyunda gösteriyor kendini
ışığın oğlu, aydan yaratılmış,
bir titreyişle yönetilen argonaut,
yoğrulmuş hamuru titreyen bir dokunuşla
köpükle, bir dalgayla giden
gemisinin yaseminden sarmalıyla.

Ve o zaman, saklanmış gelgitte,
o dut renkli denizin dolambaçlı ağzı
o muhteşem menekşe dudaklarıyla,
tridacna, bir şato gibi kapalı,
muazzam gülünün kendisini öpen
mavi ağaç gövdelerini yiyip bitirdiği yerde:
tuzdan manastır, kıpırtısız miras parçası
kaskatı bir dalgayı hapseden.

Fakat söylemeliyim, hemen hiç değinmeden,
ey Nautilus, senin kanatlı hanedanlığını,
o yuvarlak denkleminde gidiyorsun
kayıp giden sedeften geminle,
denizin çanlarının fildişiyle ve temiz çizgiyle
birlikte eridiği sarmal geometrin senin,
ve adalara doğru gitmeliyim ben, rüzgârda,
seninle birlikte gitmeliyim, sen yapının tanrısı.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı'dan


Notlar:
Góngoraik: 1561-1625 yılları arasında yaşamış İspanyol barok şair Luis de Góngora’ya özgü anlamında kullanılan bir sıfat. İspanyolca yazan bütün çağdaş şairler tarafından Luis de Góngora’ya çok değer verilmiştir.
Silisyum: Atom sayısı 14, atom ağırlığı 28,09, yoğunluğu 2,34 olan, 1420 °C'de eriyen, endüstride geniş ölçüde kullanılan ve doğada oksijenden sonra en bol bulunan element (simgesi Si).
Murex: Mor midye. Antik çağda mor boya elde etmek için kullanılmış kabuklu deniz canlısı.
Cyprea: Bir deniz kabuğu cinsi.
Scalaria: Koni salyangoz.
Opal: Panzehir taşı. Silisin hidratlı ve jelatinli bütün türlerini kapsayan değerli bir mineral.
Spondylus: Dikenli taş istiridyesi.
Tritón: Borazan salyangoz.
Rostellaria: Deniz salyangozu.
Argonaut: Mürekkep balığı.
Tridacna: Dev midye.
Nautilus: Kafadanbacaklılar (Sefalopodlar; Cephalopoda) sınıfına dahil bir deniz canlısı cinsi. Kabuk taşımayan yegane yumuşakçalardandır. Salyangozlarınkine benzeyen kabuğu, septumlar ile odacıklara ayrılmıştır. Hayvan büyüdükçe yeni bir odacık oluşturulur ve canlı daima en son oluşturulan odacık içerisinde bulunur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder