Yeniden konuk oldum,
Bu köşesine dünyanın,
Nasıl geçtiğini anlayamadan
İki yılımı yitirdiğim sürgün yerime.
On yıl geçmiş üstünden,
Çok başka artık yaşamım.
Ben de değiştim zamanla,
Evrensel yasaya tutsak oldum.
Ama burada yeniden,
Canlı geçmişim beni sarıyor.
Ve sanki dün akşam,
Bu korulukta gezinmişim.
İşte talihsizliğimin evi,
Bu köşesine dünyanın,
Nasıl geçtiğini anlayamadan
İki yılımı yitirdiğim sürgün yerime.
On yıl geçmiş üstünden,
Çok başka artık yaşamım.
Ben de değiştim zamanla,
Evrensel yasaya tutsak oldum.
Ama burada yeniden,
Canlı geçmişim beni sarıyor.
Ve sanki dün akşam,
Bu korulukta gezinmişim.
İşte talihsizliğimin evi,
Zavallı bakıcımla yaşadığım yer.
Yaşlı kadıncağız yok artık.
Şimdi duvarın ardından,
Duyamıyorum onun ağır adımlarını,
Yok artık titiz ilgisi.
İşte ormanlık tepe;
Çoğu zaman üstünde,
Hareketsizce oturur
Göle bakarak hüzünle,
Başka kıyıları,
Başka dalgaları özlerdim.
Altın mısır tarlaları,
Yeşil çayırlar arasında,
Genişçe yayılıyor, masmavi.
Keşfedilmemiş sularında,
Bir balıkçı geziniyor,
Tutmuş, kendine çekiyor,
Sefil ağlarını.
Ağaçlar saçılmış,
Kıyıların yumuşak eğimli yamaçlarına.
Arkadaki değirmen vaktiyle,
Rüzgarda yana yatar,
Var gücüyle çevirirdi kollarını.
Dede toprağımın ucunda,
Yağmurlarla kellenmiş yolun,
Dağa tırmandığı o yerde,
Üç çam dikilidir.
Biri ayrı düşmüş,
Diğer ikisi yakıncacık birbirine.
Ne zaman tepeden
Yanlarından geçsem ayışığında,
Doruklarının hışırtısı
Beni o tanıdık sesiyle selamlardı.
Şimdi geçerken o yoldan,
Yeniden gördüm onları,
Hiç değişmemişler.
Hışırtıları bile aynı.
Ama yorgun kökleri dibinde,
(vaktiyle boş ve çıplaktı oralar)
Şimdilerde bir körpe koruluk dallanmış.
Yeşil aile; gölgeleri altına,
Sıkış tıkış çalı topakları sığınmış,
Çocuklar gibi.
Ötede suratsız yoldaş duruyor,
Aksi ihtiyar, müzmin bekar,
Ve çevresi,
Bomboş eskisi gibi.
Merhaba! Genç, tanımadık kuşak,
Göremeyeceğim nasıl kocaman olduğunu.
Boyun, dostlarımınkini geçince,
Ve yaşlı tepelerini onların,
Gölgen gizleyince yoldan geçen yolcudan,
Bırak duysun torunum,
Konuksever hışırtını.
Bir dostça sohbetten dönerken,
Mutlu ve hoş düşlerle dolu,
Geçsin yanınızdan.
Gecenin koyu karanlığında,
Beni ansın.
İşte ormanlık tepe;
Çoğu zaman üstünde,
Hareketsizce oturur
Göle bakarak hüzünle,
Başka kıyıları,
Başka dalgaları özlerdim.
Altın mısır tarlaları,
Yeşil çayırlar arasında,
Genişçe yayılıyor, masmavi.
Keşfedilmemiş sularında,
Bir balıkçı geziniyor,
Tutmuş, kendine çekiyor,
Sefil ağlarını.
Ağaçlar saçılmış,
Kıyıların yumuşak eğimli yamaçlarına.
Arkadaki değirmen vaktiyle,
Rüzgarda yana yatar,
Var gücüyle çevirirdi kollarını.
Dede toprağımın ucunda,
Yağmurlarla kellenmiş yolun,
Dağa tırmandığı o yerde,
Üç çam dikilidir.
Biri ayrı düşmüş,
Diğer ikisi yakıncacık birbirine.
Ne zaman tepeden
Yanlarından geçsem ayışığında,
Doruklarının hışırtısı
Beni o tanıdık sesiyle selamlardı.
Şimdi geçerken o yoldan,
Yeniden gördüm onları,
Hiç değişmemişler.
Hışırtıları bile aynı.
Ama yorgun kökleri dibinde,
(vaktiyle boş ve çıplaktı oralar)
Şimdilerde bir körpe koruluk dallanmış.
Yeşil aile; gölgeleri altına,
Sıkış tıkış çalı topakları sığınmış,
Çocuklar gibi.
Ötede suratsız yoldaş duruyor,
Aksi ihtiyar, müzmin bekar,
Ve çevresi,
Bomboş eskisi gibi.
Merhaba! Genç, tanımadık kuşak,
Göremeyeceğim nasıl kocaman olduğunu.
Boyun, dostlarımınkini geçince,
Ve yaşlı tepelerini onların,
Gölgen gizleyince yoldan geçen yolcudan,
Bırak duysun torunum,
Konuksever hışırtını.
Bir dostça sohbetten dönerken,
Mutlu ve hoş düşlerle dolu,
Geçsin yanınızdan.
Gecenin koyu karanlığında,
Beni ansın.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Seçme Şiirler
1835
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder