Sayfalar

6 Aralık 2014 Cumartesi

Şeyh Bedrettin Destanı XI

11. 

Bayezid Paşa Manisaya gelmiş, Torlak Kemâli anda bulup anı dahi anda asmış, on
vilâyet teftiş edilerek gidecekler giderilmiş ve on vilâyet betekrar bey kullarına timar
verilmişti. Rehberimle ben, bu on vilâyetten geçtik. Tepemizde akbabalar dolaşıyor ve zaman
zaman acayip çığlıklar atarak karanlık derelerin içine süzülüyorlar, henüz kanları kurumamış
körpe kadın ve çocuk ölülerinin üstüne iniyorlardı. Yollarda, güneşin altında, genç, ihtiyar erkek cesetleri serili olduğu halde, kuşların yalnız kadın ve çocuk etini tercih etmeleri karınlarının ne kadar tok olduğunu gösteriyordu.

Yollarda hünkâr beylerinin alaylarına rastlıyorduk. Hünkârın bey kulları; çürümüş bir bağ havası gibi ağır ve büyük bir güçlükle kımıldanabilen rüzgârların içinden ve parçalanmış toprağın üstünden geçerek, rengârenk tuğları, davullarıyla ve çengü çigane ile timarlarına dönüp yerleşirlerken biz on
vilâyeti arkada bıraktık. Gelibolu karşıdan göründü.

Rehberime: Takatim kalmadı gayrı, dedim, denizi yüzerek geçmem mümkün değil. Bir kayık bulduk. Deniz dalgalıydı. Kayıkçıya baktım. Bir Almanca kitabın iç kapağından koparıp koğuşta başucuma astığım resme benziyor. Kalın bıyığı abanoz gibi siyah, sakalı geniş ve bembeyaz. Ömrümde böyle açık, böyle konuşan bir alın görmemişimdir.

Boğazın orta yerine gelmistik, deniz durmamacasına akıyor, kurşun boyalı havanın içinde sular
köpüklenerek kayığımızın altından kayıyordu ki koğuştaki resme benziyen kayıkçımız:

Serbest insan ve esir, patriçi ve pleb, derebeyi ve toprak kölesi, usta ve çırak, bir kelime ile ezenler ve ezilenler, nihayet bulmaz bir zıddıyette birbirine karsı göğüs gererek bazen el altından, bazen açıktan açığa fasılasız bir mücadeleyi devam ettirdiler, dedi.


Nazım Hikmet
Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder