Şiir, Sadece: 2014-05-04

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Gecenin Geç Saatinde, Bütün Yaşamın Ortasında

Gecenin geç saatinde, bütün yaşamın ortasında,
gözyaşından kağıda, giysiden giysiye,
dolaşırdım bu zalim günlerde.
Peşimdeydi polis
ve kristal aydınlığı saatte, yalnız
yıldızların yabanıllığında,
dolandım kentler, ormanlar,
çiftlikler, limanlar arasında,
bir insan kapısından diğerine.
bir insan elinden bir ötekine, ve sonra bir başkasına.
Kasvetlidir gece, ne ki nakışladı
insanoğlu kardeşlik işaretlerini,
ve körler gibi yollarda, karanlığın içinden,
ulaştım aydınlık kapıya, benim olan
küçük yıldız noktasına,
kurtların ormanda henüz parçalamadıkları
ekmek kırıntısına.

Bir gece açık arazide bir eve
geldim, görmemiştim hiçbirini
daha önce hane halkının,
varlıklarından da haberli değildim.
Ne yapıyordularsa yeniydi zamanları
benim bilincim için.
Girdim içeri, beş kişiydiler ailede:
bir gece yangını varmışcasına
ayağa kalktı hepsi de.
Bir bir sıktım
ellerini, baktım yüzlerine teker teker,
hiç bir şey söylenmemişçesine: kapıydı onlar
caddede hiç görmediğim,
yüzümü tanımayan gözlerdi,
ve o yüksek, yeni varılmış
gecede uzattım bitkinliğimi uyumak için,
savmak için başımdan sıla hasretini.
Bastırdığında uyku,
sürdü gitti gece
yeryüzünün kısık sesli köpek havlamaları
ve yalnızlık liflerinin sonsuz yankısıyla,
ve düşündüm: "Nerdeyim ben? Kim bunlar?
Neden yatacak yer verirler bana?
Hiç görmedikleri halde beni, neden açarlar kapılarını
ve savunurlar şarkımı?"
Ve bir seğirtme dışında
hiç bir yanıt yoktu yapraksız geceden,
çekirgelerden dokunmuş bir ketenden:
sanki titredi gecenin tümü
yapraklarda usulca.
Gecesel toprak, geldin sen
pencereme dudaklarınla
dilemek için iyi uykular
sanki batmışım binlerce yaprağa,
mevsimden mevsime, daldan dala,
yuvadan yuvaya, dalların arasında
bir ölü gibi uykuya dalana dek.


Pablo Neruda
El fugitivo (Sığınmacı)
Canto General

Gecenin Yasaları

Zahmetli diyorum gerçekliğe, köpek gibi, ve ben de uluyorum. Soylu adamla tayfanın arasında diyalog kurmayı, zürafayı boyamayı, akordeonları tanımlamayı, saldırı ve dirençten oluşan belimde çıplak salınıp duran ilham perimi övmeyi nasıl istemezdim ki. İşte böyle benim belim, genel olarak bedenim, tetikte ve uzun süren bir savaş, ve dinliyor böbreklerim.

Ey tanrı, ne kadar geceye alışkın kurbağa uçuşmuyor ve horlamıyor ki kırk yaşındaki gırtlaklarıyla, ve nasıl da dar ve yıldıza benzeyen eğimle kavrayıp duruyor beni ta en uçtaki noktaya dek! O İtalyan şarkıcılar, astronomi doktorları benim yerime hüngür hüngür ağlamak istiyorlar, çevrilmiş bu siyah şafakla, ta bu keskin kılıçla belirlenmiş olan yüreğe dek!

Ve sonrasında bu sıkışıklık, gecenin elementlerinden oluşan bu birlik, her şeyin ardındaki bu rica, ve bu soğuk, yıldızlarla beslenmiş besbelli.

Kimseyi görmeyen bunca ölümden tiksinti, değil mi ki onca yaralanmış alkolle ya da kazayla, ve gece gezginini övgüleme, benim gibi akıllı olan, hayatta kalan o göklere tapınan.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Birinci Konaklama

9 Mayıs 2014 Cuma

Geceye Sığındım Yeniden

Geceye sığındım yeniden.
Kenti geçerken açtı And Dağı gecesi,
açtı müsrif gece gülünü
giyitime karşı.
Kıştı Güney'de.
Kar bir heykel kaidesi kadar yükselmişti,
soğuk yakıyordu binlerce kar dokuyu.

Mapocho ırmağı siyah kardan yapılmış.
Ve ben, suskun, dolandım durdum caddeden caddeye
zalimin kirlettiği kentin içinden.
Ah, yalnızlığın kendisiydim
izlerken sevdanın sevda üstüne sökün ettiğini
gözlerimden göğsüme doğru.
Çünkü bu cadde ve öteki ve karla kaplı
gecenin çerçevesi, insancıl yaratıkların
gecesel yalnızlığı ve kendi karanlığım,
boyun eğdirdi halka ölümün varoşunda,
her şey, bu son pencere
küçük bir çizgi gibi aldatan ışığıyla,
bunaltıcı, siyah mercandan
mesken'in üstündeki mesken,
yorulmaz rüzgârı yurdumun,
her şey benimdi işte, bütün bunlar
sessizce doğrulttu şefkatli ve öpücük dolu
bir ağzı bana doğru.


Pablo Neruda
El fugitivo (Sığınmacı)
Canto General

8 Mayıs 2014 Perşembe

Geldin

Acı çektirmedin,
bekledim sadece.

Yılanlarla kaynaşan,
rahatsız edilmiş
o saatlerde,
hüzünlüydü ruhum ve kaygılıydım,
geldin yürüyerek,
geldin çıplak ve tırmalanmış,
ulaştın kanayarak yatağıma,
gelinim,
ve sonra
dolandık bütün bir gece
uyuyarak,
ve uyandığımızda,
dipdiriydin ve yeniydin,
sanki düşlerin ağır rüzgârı
yeniden sundu
ateşi uzun saçlarına ve yeniden doğruldu
bedenin buğdayda ve gümüşte,
ışıltılı güzellik olana dek.

Acı çekmedim, sevgilim,
bekledim seni sadece.
Değiştirmeliydin bakışını
ve yüreğini,
dokunduğunda bağrımın sana verdiği
denizin derin bölgesine.
Yükselmeliydin suda,
gece dalgasının kaldırdığı
bir damla gibi temiz.

Gelinim, ölmeliydin
ve doğmalıydın, bekliyordum seni.
Seni ararken acı çekmedim,
biliyordum geleceğini,
tapmadığım bir kadından
taptığım yeni bir kadın çıkacaktı,
gözlerinle, ellerinle ve ağzınla,
fakat başka bir yürekle,
her zaman oradaymış gibi
benim yanımda uyanan biri,
benimle sonsuzca olmak için.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri
1952

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Gelen Alacakaranlık Huzur Dolu Olsun

Gelen alacakaranlık huzur dolu olsun
köprü huzur dolu olsun, barış olsun şarap için,
beni arayan ve kanımda yükselen harfler
huzur dolu olsun, toprak ve sevda hakkındaki
eski şarkı çevrelemiş beni, ekmek uyandığında
barış olsun şehirde sabahları, bütün köklerin ırmağı
Mississippi huzur dolu olsun:
kardeşimin gömleği huzur dolu olsun,
havadan bir mühür gibi olan kitap için barış,
Esenlikler olsun Kiev’deki kolkhoz için,
orada ölenlerin ve diğer ölülerin külleri için de
esenlikler olsun, Brooklyn’in
siyah demiri için barış olsun, gündüz gibi
evden eve giden postacı için de,
bir huninin içinden kızlara bağıran
koreograf için barış olsun,
Yalnızca Rosario yazmak isteyen sağ elim için
esenlikler olsun:
kalay taşı gibi gizemli, Bolivyalı için
barış olsun, esenlikler olsun
ki evlenebilesin, huzur dolu olsun
Bío Bío’nun hızar değirmenleri,
İspanyol partizanlarının
ezilmiş yürekleri için barış olsun:
en güzel şeyin
üzerinde nakışlı bir yürek bulunan yastık olduğu
Wyoming’deki o küçük müze için barış olsun,
fırıncı için ve onun bütün aşkları için esenlikler olsun
ve barış olsun un için: filizlenecek olan
bütün buğday için barış olsun,
bu sık yaprakları arayan bütün aşklar için,
yaşayan herkes için: bütün dünya için
ve bütün sular için barış olsun.

Burada vedalaşıyorum ben ve dönüyorum
ülkeme, kendi evime, düşlerimde
dönüyorum ben
rüzgârın ahırları dövdüğü
ve okyanusun buz püskürttüğü Patagonya’ya.
Bir ozanım ben yalnızca: hepinizi seviyorum
ve sevdiğim dünyanın eteklerinde çırpınıyorum:
benim ülkemde maden işçilerini hapsediyorlar
ve askerler emir veriyor yargıçlara.
Ama ben soğuk ülkemin
köklerini dahi seviyorum.
Bin kez ölebilsem
orada ölmek isterdim hep:
bin kez doğabilsem
orada doğmak isterdim hep,
yanı başında yabanıl Araukanya’nın
fırtınalı güney rüzgârının
ve yeni alınmış çanların.
Kimse düşünmesin beni.
Sevgiyle dolarak vuralım masaya
ve düşünelim bütün dünyayı.
İstemiyorum yeniden sızsın kan
arasından ekmeğin, fasulyenin
ve müziğin: istiyorum ki maden işçisi,
o küçük kız, avukat,
denizci ve oyuncak üreticisi
izlesin beni,
ki hep birlikte sinemaya gidip ondan sonra da
en kırmızı şarabı içebilelim.

Bir şeyi çözmeye gelmedim ben.

Şarkı söylemek için geldim buraya
ve senin de benimle şarkı söylemen için geldim.


Pablo Neruda
Que despierte el leñador
Canto General

6 Mayıs 2014 Salı

Üç Dağa Ağıt

Açlığın
çıplaklığın acısı mı genişliyor
dalları
meyvaya çağıran rüzgar mı

...

Dalgın bir kuşun ötüşünden
sevdiğinin kalbine düşen aşık mı
yağmuru emen toprak mı derinleşiyor

...

Yas mı tutmalıyım onurlu ölüme
halkın gözlerini dolduran çizgilere
umudu mu çağırmalıyım

...

Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
sıcak titreyişi varlığını hayata adamışların
gidiyor
öfkenin haykırışları
yasalarıyla gidiyor kahredişin
zulmün ve iğrençliğin buyruklarıyla gidiyor
toprağa düşen bakımsız yapraklar gibi değil
azarlanmış çocukların kederiyle değil
doğuşun ve sevmenin feryadıyla gidiyor
ölümü donatan arkadaşlarım

...

Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
durutarak gündüzleri geceleri
durutarak adanmışlığı, mertliği yüceliği
damıtıp sevdalarına
nefesi toprağa aşılamaya gidiyor arkadaşlarım

...

Bulutlar da hafif mi kar taneleri kadar
özgürlüğün borcu mu ödeniyor

...

Yaralar mı açılıyor yoksulluğa
ezilmişliğin isyanı mı sesleniyor

...

Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre
birer rüzgar uğultusu bırakarak yanan ateşe.


Nihat Behram 
Mayıs 1972

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Gelenek

İspanya’nın gecelerinde, o eski bahçeler arasında,
kurumuş sümükle dolup taşarak geziniyor gelenek,
irin damlıyor ve çürümüşlük
siste sürüklerken cüppesini, hayalet benzeri ve harikulade,
giyinmiş astımla ve kanlı boş redingotlarla,
ve yüzün derinliği, dimdik bakan gözleri
bir mezarı kemirmekte olan yeşil salyangozlardı,
ve her gece ısırırdı dişsiz ağzı
doğmamış olan başağı, o saklı minerali,
ve yeşil dikenlerden tacıyla geçip gitti
saplayarak hançerleri ve ölmüşlerin huzursuz kemiklerini.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama