Sayfalar

28 Haziran 2014 Cumartesi

Düşmanlar

Geldiler barut dolu
tüfekleriyle, verdiler acımasız kıyım emrini,
burada şarkı söyleyen bir halk bulmuşlardı,
sevda ve yükümlülükle birleşmiş bir halk,
ve düştü incecik kız bayrağıyla birlikte,
ve yanına düştü O'nun
gülümseyen genç adam,
öfke ve acı içinde gördü
halkın korkusu ölülerin düşüşünü.
Ama burada
ölülerin düştüğü burada
yere düştü bayraklar kanda yıkanmak için
ve yeniden kaldırıldı canilerin çehresine doğru.

Bu ölülerin, bizim ölülerimizin adına,
intikam almak istiyorum.

Memleketi kanla lekeleyenlerden
intikam almak istiyorum.

Bu ölüm emrini veren cellattan
intikam almak istiyorum.

Böylesi bir cürümle yükselen hainden
intikam almak istiyorum.

Bu ölüm savaşı için emir verenden
intikam almak istiyorum.

Bu cürmü savunanlardan
intikam almak istiyorum.

Onların bana, kanlarımızı emmiş ellerini
uzatmalarını istemiyorum.
İntikam almak istiyorum.
Onları evlerinde güven içinde otururken
ya da Büyükelçi olarak görmek istemiyorum,
burada görmek istiyorum onları, bu meydanda,
bu yerde, yargılanmışlarken.

İntikam almak istiyorum.


Pablo Neruda
La arena traicionada
Canto General

Düşüncemde Yakalıyorum

Düşüncemde yakalıyorum gölgeleri ağımda derin yalnızlığımda
sen de ne uzaksın, ah, herkesten daha da uzak.
Düşüncemde uçuruyorum kuşları, siliyorum resimleri,
gömüyorum aşkın yeşil dallarını.

Sislerin çan kulesi, ne uzaksın, ne yükseksin yukarda!
Sen suskun değirmenler gibi,
boğarken iç çekişini, eziyorsun karanlık umudunu el değirmeninde,
geliyor gece sana yüzü koyun, uzağında şehrin.

Yanımda olsan bile uzaktasın benden, nesnel olarak yabancısın bana.
Düşüncemde dolaşıyorum yaşantım boyunca, karşılaşmamızdan önce.
Başka birinden önceki o acımasız hayatım.
Deniz kıyısında çığlık, taşlar arasında,
koştuğum yerdi orası, özgür ve çılgın, buğusunda deniz havasının.
Karasevdalı, yabanıllık, çığlık, o ıssız deniz.
Kaba, şiddetli, gökyüzüne karşı hırslı.

Sen, kadın, neydin orada, hangi ışın, hangi değnek
bu görkemli yelpazede? Şimdi gibi uzaktın.
Yangın içinde orman. Yanıyor gök mavisi haçta.
Yanıyor, yanıyor, alevler, pırıldıyor ışıktan ağaçlarda.
Düşüyor, gıcırdıyor. Yangın. Yangın.
Ve dans ediyor ruhum, yaralanmış ateş parçalarından.
Çağıran kim? Neyin nesi yankıların yankısından bu sessizlik?
Özlemin saati, sevincin saati, yalnızlığın saati,
benim saatim hepsinin arasında.
Şarkısı rüzgâr tarafından söylenen boru.

Gözyaşı dolu muhteşem bir arzu, bedenimle eş.
Sallanmış bütün kökleri,
surunda bütün dalgaların!
Şen, hüzünlü, sonsuzca yuvarlanmış ruhumla.

Düşüncemde gömüyorum yeşil dalları derin yalnızlığımda.

Sen, sen kimsin, kimsin sen?


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

27 Haziran 2014 Cuma

Eğilerek Fırlatıyorum

Eğilerek fırlatıyorum hüzünlü ağlarımı
gözlerinin okyanusunda akşama karşı.

Özlemim geriniyor ve ateşin en harlısında yanıyor
sallanan kollarıyla kazazede bir adama benziyor.

Namevcut gözlerine gönderiyorum kırmızı işaretleri,
bir deniz fenerinin temelindeki çalkalanan deniz gibi.

Ey kadın, uzaktasın ama benimsin, saklarsın sadece karanlığı,
bakışından ortaya çıkar ara sıra yılgının kıyısı.

Eğilerek fırlatıyorum akşama karşı hüzünlü ağlarımı
o denizde, sallayan gözlerinin okyanuslarını.

Seni sevdiğim zaman gagalıyor gecenin kuşları
ruhum gibi parıldayan o ilk yıldızları.

Gece dörtnala sürüyor karanlık kısraklarını
yayıyor tarlalara gök mavisi başaklarını.


Pablo Neruda
Veinte Poemas de Amor y Una Cancion Desespera

26 Haziran 2014 Perşembe

Ekvator

Tungagua’dan fışkırır kızıl petrol,
Sangay döker akışkan balı
karın üstüne,
İmbabura fırlatır yücelerinden
karla kaplı kiliseleri
balığı ve bitkileri,
ulaşılmaz sonsuzlukların
sert daldan ürününü,
ve ıssız tarlalara dek, bakırın ayını,
gıcırdayan binayı,
bırakırsın yara izlerin düşsün
damarlar gibi Antisana’nın üzerine,
Pumachaca’nın kıvrımlı yalnızlığında,
Pambamarca’nın kükürt ekşisi bayramında,
volkan ve ay, soğuk ve kuvars,
buz soğuğu alevler, felaketin
süren içgüdüsü, buharlaşan
ve fırtınayla kamçılanan miras.

Ekvator, Ekvator, var olmayan bir yıldızdan
menekşenin çektiği, süsenleşen halkın
kapladığısın meyvelerden sonsuz bir deriyle,
aldatmasıyla bir tur daha atıyor ölüm,
fakir köylüklerde alazlanıyor humma,
açlık bir pulluktur
toprağa geçmiş keskin dişleriyle,
ve merhamet çarpıyor göğsüne
güvenilmez kotraları ve manastırları
göz yaşlarının mayalanma süreciyle
yıkanmış bir hastalık gibi.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı

25 Haziran 2014 Çarşamba

El Socorro'lu Komüncüler

Manuela Beltran'dı bu kadın
(yıktığında zalimin yasalarını
ve bağırdığında: "Zorbalara ölüm!" diye.)
sanki yeni mısır tohumları serpti
toprağımızın üstüne.
Nueva Granada'da oldu bu, El Socorro
kentinde. Komüncüler
sarstığında Genel Valiliği
uyarıcı bir güneş tutulmasıyla.
Birleştiler tekellere karşı,
kokuşan ayrıcalığa karşı,
ve havaya kaldırdılar
yasal haklar hakkındaki bir el kitabını.
Birleştiler taş ve silahla,
milis ve kadınlar, halk,
düzen ve öfke yollara düştü
Bogota'ya ve varsıl ailelere karşı.

O zaman Başpiskopos göründü.
"Bütün haklarınızı alacaksınız,
Tanrı adına size söz veriyorum."

İtişip kakıştı halk meydanda.

Ve Başpiskopos okudu
uzun bir duayı ve and içti.
Adil bir barıştı O.

"Silahlarınızı bırakıp evinize
gidin" diye hükmetti.

Komüncüler bıraktılar
silahlarını. Bogota'da
övüldü Başpiskopos,
kutlandı ihaneti,
hain duasındaki yalancı şahitliği
ve ekmeği ve adaleti rededişi.

Liderleri vurdular teker teker,
dağıtıldı yeni kesilmiş kafaları
köyden köye
Papaz duaları
ve Genel Valilik'teki dans arasında.

İlk ağır mısır tohumusunuz sizler
serpiştirildiniz topraklara,
Bizimlesiniz kör heykeller gibi,
ve düşman gecede
olgunlaştırırsınız başakların başkaldırısını.


Pablo Neruda
Los libertadores
Canto General

24 Haziran 2014 Salı

Ellerin

Ellerin ellerime doğru
devindiği zaman, ey sevgilim,
neler getirir bana kaçışta?
Neden ikircikliydi ellerin,
ansızın, kenarında ağzımın,
neden tekrar tanıyabildim onları,
sanki o zamanlar, eskiden,
dokunmuş muydum onlara,
sanki onlar, bu hayattan evvel,
yoklamışlar mıydı
alnımı, belimi?

Uçarak geldi ellerinin uysallığı
zamanın üzerinden,
denizin üzerinden, üzerinden dumanın,
ilkbaharın üzerinden,
ve koyduğunda
ellerini bağrıma,
tekrar tanıdım o kanatları,
o altın güvercin kanatlarını,
tanıdım o balçığı yeniden
ve buğdaydaki o rengi.

Bütün yıllarında hayatımın
kendi yolculuğumu aradım.
Merdivenler tırmandım,
geniş yollara teğet geçtim,
bindim trenlere,
yelken açtım denizlere,
ve üzümlerin tenine dokunmak
sana dokunmak gibiydi.
Ağaç getirdi beni
ansızın dokunuşuna senin,
badem ilan etti
gizli şirinliğini senin,
kendini kapatana dek
ellerim bağrımda
ve orada iki kanat gibi
sonlandı yolculukları.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri

23 Haziran 2014 Pazartesi

Emiliano Zapata'ya Tata Nacho'nun Müziği ile

Acılar ulaştığında
yeryüzüne ve avutulmaz dikençalısı
çiftçiye kalan miras iken
ve, eskisi gibi, açgözlü
merasimsi sakallar ve kırbaçlar,
ki, çiçek ve ateş, açılırken dörtnala...

Borrachita, gidiyorum gurbete
başkente

buharlaşan şafakta
titredi sarp toprak bıçaklarla,
taneleri yolunmuş bir mısır koçanı gibi
düştü yol işçisi acının yatağından
başdöndürücü yalnızlığa.

rica etmek için
beni çağırmaya izin veren işverene

O zaman Zapata toprak ve şafaktı.
Bütün ufuklar boyunca görünürdü
silahlanmış tohum sürüleri O'nun.
Suyun ve sınırın yanında bir hücumda
Coahuila'lı demir katılığındaki kaynak,
Sonora'lı yıldız giyitli taş:
hepsi izledi cesur yolculuğunu O'nun,
O'nun köylü fırtınasını atnallarından yapılma.

ve terkediyor O öküz-çiftliğini
ne ki yakında döner geri

Yeter ki dağıt ekmeği, toprağı:

İzlerim seni.
Bırakırım cennetsi gözkapaklarımı.
Ben, Zapata, gidiyorum çiy ile
sabahın atlılarına,
gülkızılı duvarlı evlere doğru
bir kurşun-atımında nopales armağanlarında.

...ipek kurdela saçına
Pancho'n için ağlama...

Uyuyor ay atların semerlerinde.
Zapata'nın askerleriyle birlik dinleniyor
üst üste yığılmış, bölünmüş ölüm.
Ağır gecenin iskelesi altında
saklıyor uyku kaderini,
kasvetli, kuluçkadaki ketenini.
Topluyor ateş uykusuz havayı:
yağ, ter ve gecesel barutdumanını.

...Borrachita, gidiyorum uzaklara
unutmak için seni...

Memleket istiyoruz biz mazluma.
Bıçağın bölüyor ataların mirasını,
kurşun-atımları ve kavga-atları titretiyor
cezaları ve celladın sakalını.
Toprak bir tüfekle bölüşülür çünkü.
Bekleme, ey toz toprağa bulanmış çiftçi,
bütün döktüğün ter kusursuz ışığın üstünde
ve gökyüzü senin dizinde bölündü.
Ayağa kalk ve sür atı dörtnala Zapata'yla.

O'nu beraberimde götürmek istedim
ama bana hayır dedi O...

Meksika, nazlı tarım, sevgili
toprak bölüştürüldü adsız halk arasında:
mısır tarlalarının mızraklarında çıktı dışarı
güneşe, senin terli yüzbaşıların.
Güney'in karından geliyorum şarkılamaya seni.
Bırak dörtnal süreyim kaderinde senin
ve çekeyim barut dumanını enfiye gibi ve süreyim toprağı.

...Değil mi ki ağlayacak O her ne olursa olsun,
niye gelmeli öyleyse geriye? ..


Pablo Neruda
Los libertadores
Canto General