Sayfalar

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Dünyanın Adı Juan VIII

Margarita Naranjo
(İyot Madeni 'Maria Elena'dan, Antofagasta kenti)



Ölüyüm şimdi ben. 'Maria Elena'danım ben.
Bütün ömrümü bozkırda geçirdim ben.
Kanımızı Kuzey Amerikan Şirketi'ne verdik,
önce anam babam, sonra erkek kardeşlerim.
Grev falan olmadan, neden filan yokken
gelip sardılar etrafımızı.
Geceydi, ve bütün bir ordu gelmişti,
evden eve girdiler ve uyandırdılar insanları,
sürdüler sonra toplama kamplarına.
Bizi de götürmemelerini umut ettim.
Çok çalışmıştı kocam Şirket için
ve Başkan için, en yetenekli olan benim kocamdı,
buralarda en çok oy alan,
en çok tutulan benim kocamdı çünkü,
kimseler bir şey söyleyemez O'na, idealleri uğruna
savaşıyor O, çok az insan var O'nun kadar temiz yürekli
ve dürüst. Albay Urizar'ın emri üzerine
geldiklerinde kapımıza,
ve yakaladıklarında kocamı yarı çıplak, sürüklediler O'nu
dışarıdaki kamyona gecede yola koyulmak için
Pisagua'ya doğru, karanlığa doğru. Sanki
artık soluk alamıyor gibiydim, sanki
çekiliyordu toprak ayaklarımın altından,
ihanet çok büyüktü, çok büyüktü adaletsizlik;
ki bir hıçkırık gibi yükseldi boğazımda
yaşamanın anlamsız olduğunu söyleyen bir şey.
Arkadaşlarım yemek getirdiler, ne ki yemedim ve dedim:
'Kocam geri dönmeden, bir şey koymam ağzıma'.
Üç gün sonra konuştular
kahkaha üstüne kahkaha patlatan Urizar Bey ile,
Santiago'daki zalim gibi yanıt vermedi
telgraf üstüne telgraf çekildiğinde.
Uzandım ve ölmeye yattım
yemeden içmeden, sıka sıka dişlerimi
çorba ya da su içmemek için. Geri gelmedi kocam,
geri dönmedi
ve yavaşca büküldüm ölümün önünde, ve gömdüler beni:
buraya, güherçile şirketinin mezarlığına,
bir kum fırtınası estiğinde bu öğle sonrası
yaşlılar ve kadınlar ağlayıp türkü söylediler
sık sık onlarla birlikte söylediğim türkülerdi bunlar.
Yapabilseydim eğer doğrulup görmek isterdim
aralarında kocam Antonino var mı diye, ne ki yoktu orada,
yoktu aralarında, cenazeme gelmesine bile
izin vermemişlerdi: şimdi yatıyorum burada,
bozkırın mezarlığında, şimdi ölmüş olan ben,
şimdi artık daha fazla O'nsuz olmayacak olan ben,
hiç bir zaman O'nsuz kalmayacak olan ben.


Pablo Neruda
La tierra se llama Juan
Canto General

Dünyanın Adı Juan IX

Jose Cruz Achachalla
(Maden İşçisi, Bolivya)



Evet, efendim, ben Oruro'nun güneyindeki
Sierra de Granito'lu Jose Cruz Achachalla'yım.
Evet, orada yaşar annem
Rosalia kendi halinde:
bir beyefendi için çalışır,
evet, çamaşır yıkar.
Açtık biz, kaptan,
ve her gün döverdi bizi
anamız bir çubukla.
Bu yüzden maden işçisi oldum ben.
Yüce dağları aşıp kaçtım,
bir küçük koka yaprağı, efendim,
bir kaç dal başımda
ve sonra yürü babam yürü, yürü babam yürü.
Gökte akbabalar izledi beni,
ve düşündüm: daha iyidir onlar
Oruro'daki beyaz beyefendilerden,
ve böylece geldim işte
bu maden ocağına.
Neredeyse
kırk yıl önce olmuştu bunlar, aç bir çocuk
olduğum zamanlarda. Maden işçileri ilgilenmişlerdi
benimle. Çırak oldum önce,
ve o karanlık galerilerde,
tırnaklarım toprağa yönelmiş olarak,
topladım gizlenmiş olan kalayı.
Bilmiyorum nereye ve nasıl
sürükleyip götürürdü o gümüş parıltılı külçeler:
sefil yaşardık, evler harap ve sefildi,
ve o kadar açtık ki yeniden, efendim,
ve birleştiğimizde
bizler, kaptan,
bir lira daha fazla ücret için,
ulaştı o kızıl rüzgar, değnek, ateş
ve polis ve patakladılar bizi,
ve şimdi de buradayım, kaptan,
işimden kovulmuş,
söyle bana nereye gideyim şimdi,
kimse tanımaz beni Oruro'da,
taşlar kadar yaşlıyım ben,
dağları aşıp geçemem artık,
ne yaparım yollarda,
şimdi tek yapabileceğim burada kalmak,
böylece gömebilirsiniz beni kalaya,
yalnızca kalay tanır beni.
Jose Cruz Achachalla, evet,
ayaklara dokunmuyorsun artık,
buraya kadar ulaştın, buraya kadar,
Achachalla, buraya kadar ulaştın sen.


Pablo Neruda
La tierra se llama Juan
Canto General

4 Temmuz 2014 Cuma

Dünyanın Adı Juan

Kurtarıcılardan sonra geldi Juan
çalışarak, balık tutarak ve savaşarak
marangozhanesinde ya da rutubetli madeninde.
Sürdü toprağı elleri ve ölçtü yolları.
Kemikleri dağılmış dört bir yana.
Ama yaşıyor O. Geri döndü topraktan. Doğdu O.
Ölümsüz bir bitki gibi büyüdü yeniden.
Bütün bu kirli gece boğmak istedi O'nu
ve bugün şafakta güçlendiriyor O yılmaz dudaklarını.
Bağladılar O'nu, ve şimdi kararlı bir askerdir O.
Yaraladılar O'nu, ve daha diri elmaların sağlığı var O'nda.
Kestiler ellerini, ve bugün yeniden sallıyor yumruğunu O.
Gömdüler O'nu, ve şimdi bizimle yürüyor şarkı söyleyerek.
Juan, senindir kapı ve yol.
Dünya senindir halkım, ve doğdu gerçek
seninle, senin kanından.
Seni yok edemezler. Senin köklerin,
sen insanlığın ağacı,
sen ölümsüz ağaç,
çelikle savunuluyor bugün,
senin kendi büyüklüğünle savunuluyor bugün
senin Sovyet anayurdunda, zırhla örtünmüş
ölümle birlik kuran kurdun ısırıklarına karşın.

Halk, senin acılarından doğdu düzen.

Düzenden doğdu senin utku dolu bayrağın.

Dalgalandır onu düşen bütün ellerle,
birleşen tüm ellerle savun onu,
ve yenilmez yüzlerin birliği yürüsün
son kavgaya dek, yıldıza dönmüş olana, bırak.


Pablo Neruda
La tierra llama Juan
Canto General

3 Temmuz 2014 Perşembe

Dünyanın Merdivenlerine Tırmanırken

Dünyanın merdivenlerine tırmanırken,
ta yitik ormanın acımasız ıssızlığına dek,
ta yukarı sana doğru Macchu Picchu.
Dikleşen kayalardaki yüce kent,
dünyasal olanın uyuyan giyitleri altında
saklayamadığı en son mesken.
Sende sallanır iki paralel çizgi gibi
şimşeğin ve insanın beşiği
ısırgan bir rüzgârda.

Taşın anası, kondor'un köpüğü.

İnsan-şafağının yüksek pırıltısı.

İlk kumda yitik bahçıvan-beli.

Meskendi bu, mekândı bu:
burda yükseldi kudretli mısırbitkisi
ve toprağa düştü yeniden kızıl bir dolu tanesi gibi.
Burda büyüdü lama'nın altın yünü
süslemek için sevdalıları, mezartaşlarını, anaları,
kralı, yakarıcıları ve savaşçıları.

Burda dinlendi insanayakları geceleri
yabanıl hayvan oyuklarındaki kartal pençelerinde,
ve şafağın gölgesinde
mühürledi yıldırım ayaklarla incelmiş pusu
ve dokundu yerle taşa,
gecede ve ölümde tekrar tanınıncaya dek.

Giysileri ve elleri görüyorum,
çınlayan boşluktaki suyun akışında,
bir çehrenin uysal dokunaklılığından yumuşadı duvarlar,
ki gözlerimle izledim dünyasal lambaları,
ki ellerimle vaftiz ettim yokolmuş aşiretleri:
çünkü giyitler, deri, kap,
söz, şarap ve ekmek,
her şey yitti, düştü toprağa.
Ve portakal çiçeği parmaklarıyla çekildi hava
bütün uyuyanların üzerinden:
hava ve aylardan bin yıldan, havadan haftalardan,
mavi rüzgârdan, demir grisi sıradağlardan,
cilâlı adımların hafif fırtınasından,
taşın ıssız arazisinden.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Dünyanın Meyveleri

Nasıl tırmanıyor toprak mısırın arasından arayarak
süt beyazı ışığı, yoncanın yelesini ve katı fildişini,
olgun buğday başaklarının muhteşem ağını
ve çekirdekler gibi saçılan bütün altın ülkeleri?

Soğan yemek istiyorum, getir bana bir tane pazardan,
toprağın balmumu ve eşitliğe dönüştürdüğü
dolgun bir küre gibi kristal berrağı kardan,
atılacakken tereddüt eden bir dansöz gibi.
Avdan bazı bıldırcınlar ver bana, rayihasıyla kaplı
orman yosununun, derin tabakta suyu damlayarak duran
kral giysili balık,
limon yığınları altında
açmış solgun altın böceklerini.

Gidelim haydi. Kestane ağacının altında alazlanan ateş
bırakacak meyvelerin çıplak hazinesini korun üzerine,
ve bir kuzu bütün kurbanıyla ihya edecek soyunu
gırtlağında ambere dönüşünceye dek.

Dünyanın bütün armağanlarını ver bana, hâlâ yabanıl salkımlardan
sarhoş yeni vurulmuş orman güvercinlerini,
uysal yılanbalığını, ölümde gibi, ırmağa benzeyen,
yayan ufak tefek incilerini,
ve bir tabak ekşi deniz kirpisi
döküyor portakal sarısı deniz dibini
salatanın soğuk gök kubbesine.

Ve baharatlanmış tavşan
kokulardan çok ormanlı bir füg gibi
doldurmadan hoş kokusuyla öğünün havasını,
koşuyor öpüşüm Güney’in istiridyelerine,
tuzla doymuş ışıltıdan kabuğunda taptazeler,
bütün dünyanın sevdiğim özleriyle ıpıslak
ve kanımın sayısız bayraklarıyla
dalgalanan öpüşüm aceleyle varıyor.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı

1 Temmuz 2014 Salı

Düş

Kumda yürürken
karar verdim senden ayrılmaya.

Titreyen karanlık çamura
bastım,
ve battığımda ve sen geldiğinde,
beni terk etmen gerektiğine
karar verdim, batan bir taş gibi
batırırken beni,
ve hazırlandım yitişine
adım adım:
kestim köklerini,
yalnız bıraktım seni rüzgârda.

Ah, bu dakikadaydı,
canım sevgilim, ki bir düş
sakladı seni
korkunç kanatlarıyla.

Sandın ki çamur yutmuş seni,
ve seslendin bana, ve yardım etmedim sana,
battın, kımıltısızca,
dirençsiz,
boğulana dek kumun ağzında.

Sonra
rastladı kararım düşünle,
ve ruhlarımızı ezen
kopmadan sonra,
yeniden çıktık ortaya, çıplak,
ve seviştik birbirimizle
düşsüz, kumsuz,
büsbütün ve ışıltılı,
ateşle mühürlenmiş.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri
1952

30 Haziran 2014 Pazartesi

Düşlerin Atı

Anlamsız, baktığımda kendime aynalarda,
haftalara, hayat hikayelerine, kağıtlara bir zaafla birlikte,
söküp atıyorum yüreğimden cehennem bir kaptanı,
ve buluyorum en hüzünlü şartları.

Bir yerden bir yere seğirtiyorum, soğuruyorum yanılsamaları,
konuşuyorum terzilerle kuş yuvalarında onların:
çok sık olarak soğuk ölümcül seslerle şakıyorlar
ve avlıyorlar lanetlemeleri kaçışta.

Yayılmış bir ülke var gökyüzünde
gökkuşağının batıl inanışlı battaniyesiyle
ve akşamsı bitkileriyle:
gidiyorum oraya, birazcık zahmet dahi çekmeden –
çiğniyorum neredeyse taze mezarlardan toprağı
ve düşlüyorum yeşil bitkilerden bu yabansılığın ortasında.

Geçiyorum kullanılmış belgelerin ve kaynakların arasından
özgün ve cesaretsiz bir varlık kılığıyla:
seviyorum saygınlığın dökülmüş balını,
sayfaları arasında solgun
eski menekşelerin uyuduğu o nefis ilmihal,
ve yardımlarında dokunaklı saplı süpürgeler:
kuşkusuz sahibidir onlar üzüncün ve katiyetin.
Mahvediyorum ıslık çalan gülü ve albenili kaygıyı,
büküyorum sevgili aşırılıkları birbirinden, evet,
bekliyorum o sonsuz tekdüze zamanı:
ruhumdaki bir tat sıkıyor canımı.

Amma da gün bu gelen! Hangi sütten o yoğun ışık,
kesif ve sayısal, şımartıyor beni!
Çıplak, ayakkabısız ve parlak
işittim kişnemesini günün kızıl atlarının.
Kiliselere doğru sürüyorum atı,
askersiz kışlalardan geçiyorum hızla,
ve pasaklı bir ordu izliyor beni.
Okaliptüs gözleri onun çalıyor gölgeleri,
çan bedeni onun gidiyor dörtnala ve vuruyor.

Daimi ışıltısıyla bir şimşeğe ihtiyacım var,
ancak neşeli bir akraba mirasçım olabilir.


Pablo Neruda
Yeryüzünde Birinci Konaklama