Kızarmış orman, döküyor elbisesini yerlere.
Solmuş ova, ayazla gümüşlenmiş.
Gün, isteksiz, şöyle bir görünüp,
Gizleniyor çevre dağlar ötesine.
Yan, alev alev şöminem!
Metruk ve ufacık odamda;
Ve sen şarap, güz ayazının iyi dostu,
Akıt göğsüme sevinçli mahmurluğu,
Ve acı eziyetlere bir anlık boşvermişliği.
Üzgünüm: bir dostum olsun yok,
Uzun ayrılığı birlikte içecek,
Eli yürekten sıkılıp,
Uzun ve mutlu yıllar dilenecek.
Tek başıma içiyorum.
Boş yere hayal gücüm,
Yanıma dostlarımı çağırıyor.
Tanıdık, sessiz bir yakınlaşma...
Kalbim, sevgiliyi aramıyor.
Neva kıyılarında içiyorum, tek başıma.
Bugün, isim takıyor dostlarım bana...
Çok mu sizden, şölene katılan?
Sayılmadık kaldı mı?
Kim bu ihanet eden büyülü geleneğe?
Aranızdan kimi sürükledi soğuk dünya?
Kimin sesi sustu, kardeşlerin yoklamasında?
Kim o gelmeyen, kim eksik aranızda?
Gelmeyen, kıvırcık şarkıcımız*.
Gözlerinde ateş, tatlıdilli gitarıyla;
İtalya'nın güzel mersinleri dibinde,
Şimdi sessizce uyuyor.
Ve dostluğun keskisi,
Yazamadı Rus mezartaşına;
Birkaç sözcük; anadilinde,
Kaybolan selamı bulsun diye,
Dolaşırken kuzeyin çocuğu gurbette.
Oturuyor musun, dostlar arasında,
Başka göklerin huzur bulmaz aşığı?
Yoksa yine kızgın dönenceyi mi aşıyorsun?
Ya da geceyarısı denizlerinin, sonsuz buzunu?
Yolun, açık olsun.
Lisenin eşiğinden, atladın şakayla bir gemiye,
Ve o günden beri,
Yolun, hep denizlerde,
Ey, dalgaların ve fırtınanın sevgili çocuğu!
Korudun, gezgin kaderinde,
Güzel yılların körpe huylarını;
Lisenin* gürültüsünü, lisenin telaşlarını.
Taşkın dalgalar arasında düşledin onları.
Bize uzattın elini, denizin ötelerinden.
Genç yüreğinde yalnızca bizi taşıdın.
Hep söylerdin:
"Belki de bizi,
Bu uzun ayrılığa mahkum eden,
Bilinmez kaderimizdi" diye.
Dostlarım, birliğimiz ne güzel!
Bir ruh gibi, parçalanmaz ve ebedî.
Sarsılmaz, özgür ve dertsiz,
Dostluk perilerinin kanadında büyümüş,
Nereye atarsa atsın kader bizi,
İsterse uğramasın mutluluk oraya,
Biz hep aynıyızdır: tüm dünya gurbet,
Tsarskoye Syelo, anayurt bize.
Bir diyardan diğerine,
İz peşindeyiz, belâ gibi.
Kaderin çetin ağında,
Ben, yeni dostluğun kucağında, titreyişlerle,
Yorulup, yaslandım, başıma huzur verene.
Acılı ve başkaldıran yakarışımla,
İlk yılların, kandırması kolay umuduyla,
Başka dostlara açtım nazik kalbimi.
Ama kardeşçe değildi selamları, acıydı.
Ve şimdi burada, bu unutulmuş sağırlıkta,
Issız tipilerin ve soğuğun manastırında,
Bana tatlı bir keyif sunuldu.
Sizlerden üçünüzü, can dostlarım,
Burada kucakladım.
Bu şairin sefil evine,
Ah, Puşçin'im! İlk sen konuk oldun.
Kovulmuşluğun acı gününü,
Sen tatlandırdın.
Lise günlerimiz gibi bir güne,
Onu sen çevirdin.
Sen, Gorçakov, ilk günlerden beri,
Mutlu olmuş adam,
Övgüm, sana.
Talihin donuk pırıltısı,
Bozamadı özgür ruhunu.
Yine aynısın sen,
Onurun ve dostların için.
Çetin kader hepimize,
Farklı yollar sundu.
Atılıp yaşama, çabucak dağıldık.
Ama istemeden, bir köy yolunda,
Karşılaştık ve kardeşçe sarıldık.
Kaderin öfkesi beni yakaladığında,
Herkese yabancı, evsiz yetimler gibi,
Fırtınada büküp bezgin başımı,
Seni bekledim, Permessos bakirelerinin* bilgesi,
Tembelliğin ilham dolu oğlu,
Ah, Delvig'im; sesin uyandırdı,
Uzunca zaman uyutulmuş,
Yürek ateşimi ve ben,
Neşeyle şükrettim kadere.
Gençliğimizden beri,
Şarkıların ruhu yandı içimizde,
Muhteşem heyecanla tanıştık.
Gençliğimizden beri, bize doğru,
İki muz uçtu.
Onların şefkatiyle tatlandı yazgımız.
Ben, alkışları seçtim.
Sen gururla, müzler ve gönlün için,
Söyledin şarkılarını.
Ben, yaşamım gibi,
Armağanımı da harcadım tasasızca.
Sen, dahî,
Yetiştirdin seninkini,
Büyüttün, sessizlikte.
Müzlerin hizmeti gelmez öyle telaşa,
Zarif ve azametli olur, olacaksa.
Ama gençliğin tavsiyesi üzere biz,
Yerinde duramayan, oynak,
Yaramaz çocuklar gibi kurnaz,
Gürültülü rüyalarda mutluyuz.
Kendimize gelsek-çok geç artık!
Geriye bakıyoruz-boşuna!
Hiç iz kalmamış ki...
Söylesene Wilhelm,
Başımıza gelen bu değil miydi,
İlham ve kader ortağım, öz kardeşim?
Vakit geldi.Ayılalım artık!
Değmez bu dünya,
Canımıza çektirilen eziyete.
Çekelim birlikteliğin örtüsünü,
Yaşamımız üstüne.
Seni bekliyorum, gecikmiş dostum.
Gel de sihirli masalın ateşiyle,
Can ver gönül efsanelerine.
Fırtınalı Kafkas günlerinden konuşalım,
Schiller'den, şöhretten, aşktan.
Benim de vaktim tamam.
Bir şölen verin ah, dostlarım!
Bir mutlu buluşma seziyorum.
Şairin kehanetini atmayın yabana:
Bir yıl gelip geçer,
Yine sizinle olacağım.
Rüyalarımın öğüdü doğru çıkacak.
Yıl gelip geçince ben de,
Çıkıp geleceğim size.
Ah, kaç damla gözyaşı, kaç haykırış!
Kaç kadeh elimizde, göklere kalkmış!
Daha da doldurun birinciyi dostlarım, doldurun!
Ve için hepsini dibine kadar,
Birliğimiz şerefine!
Esirgeme bizden hayır duanı,
Sevinç dolu, taşkın muz,
Kutsa da çok yaşasın lisemiz!
Gençliğimizi canlı tutan akıl hocalarımıza!
Merhum ya da hayatta,
Hepsinin şerefine!
Kaldırıp kadehleri dudaklara,
Unutup kötüyü,
Öç alalım iyi adına!
Daha da doldurun!
Tutuşsun kalbiniz.
Onu da için dibine kadar!
Damlası kalmasın!
Ama kimin için?
Ey dostlarım, bilin bakalım...
Çok yaşa sen Çar! İşte böyle!
Çar'a içiyoruz!
O da insan, ona da anlar hükmeder.
O da kölesi söylentilerin, şüphelerin ve ihtirasın.
Haksız kovuşturmasına boşverin,
O ki Paris'i almış, lisemizi kurmuş.
Bir şölen verin,
Henüz buradayken hepimiz!
Yazık, çevremiz seyrekleniyor her saat;
Kimi tabutta uykuda,
Kimi yetim kalmış uzaklarda.
Kader, seyrediyor;
Biz soluyoruz, günler koşuyor.
Belli belirsiz bükülüp soğuyarak,
Kendi başlangıcımıza dönüyoruz...
Hangimizin aklına gelir ki,
Şu köhnemişliğin içinde,
Lisenin gününü kutlamak?
Zavallı, mutsuz dostum!
Yeni neslin arasında,
Sıkıcı konuk, gereksiz ve tuhaf,
Bizi ve birliktelik günlerimizi anacak.
Titreyen eliyle gözlerini kapatıp...
O zaman, bu günü,
Kadehler arkasında bitirecek.
Bugün ben, düşkün münzevînin,
Onu, acı ve telaştan uzak tükettiğim gibi.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Seçme Şiirler
1825
* Bu dizede sözü edilen "kıvırcık şarkıcı", 1820'de İtalya'da ölen Rus müzisyen Korsakov'dur.
* Puşkin'in okuduğu Tsarskoye Syole lisesi.
* Permessos bakireleri: Müziğin tarınçaları olan 9 kardeş (Müzler).