Şiir, Sadece: Eller

15 Nisan 2015 Çarşamba

Eller

O günâhın bizi kahretse mücâzâtı gerek:
Cennetin Meyve-i Memnûuna el sürdürerek
Etti dünyâyı haram Âdem'e Havva'nın eli.

Ne olur, Yûsuf'u on kardeş unutsaydı suda,
Sona erseydi serencâmı o gün bir kuyuda;
Ne olur, bâdiyeden Mısr'a giderken kervan;
Olmaz olsaydı o gün Yûsuf'a bir taht-ı revân.
Kırk asır yâdederiz yalnız onun bir şeyini:
Yûsuf'un parçalayıp âr u haya gömleğini,
Tepeden tırnağa fâşetti Zelîhâ'nın eli.

Âdem evlâdı hatırlar dökerek gözyaşını:
Bîr gümüş tepside Yahyâ-yı Resûl'ün başını
Sundu zâlimlere, işret günü, Selmân'ın eli.

Vurdu ejderden asâsiyle köpürmüş denize;
Dalgalar, diz çökerek, geldi huzurunda dize.
Bahr-i Ahmer yarılıp verdi geçit Musa'ya;
Geçti kavmiyle beraber ovadan Sînâ'ya.
Sürdü tâ Rabb'e kadar kavmini Musa'nın eli.

Dâima çarmıhı omzunda bir insan görürüm;
Her duâsiyle yürür hâle gelir bir kötürüm,
Her temâsiyle açar kör gözü îsâ'nın eli.

Çölde, kızgın güneş altında geçen gazve günü,,
Kahraman ümmetinin gördü susuz düştüğünü.
Yeni bir mucizenin seyrine yol verdi bu hâl,
Parmağından cereyan etti sular ayni Zülâl.
Kattı can, canlara Peygamber-i Zîşân'nın eli.

Maddeler birse de mânâ değişir ellerde;
Var kıyas et ki o eller ve bu eller nerde?
Dişi, Şeytan elidir; erkeği, Rahmân'ın eli.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Hiç yorum yok: