Bir şaheser bırakmış ölürken cihanda Cem,
Elden komaz, başıyle beraber tutar Acem;
Bir şaheser ki sırrını teşkîl edip sürür,
Seccadelerde renk olur, avizelerde nûr.
Sunmakla Cem bu âleme tılsımlı camını,
İnsanlığın helâle çevirmiş haramını;
Devran nizâmı, aksine dönmüş o eâm ile;
Devlet sürer şu anda fakîr, ihtişam ile;
Bülbülleşir onunla hayâl, açmadan da gül;
Leylâ'sı olsa, olmasa, Mecnûn olur gönül...
Binbir bahârı nakşederek bir buhurdana,
Tenhâ günümde bir melek ihsan eder bana,
Havva kadar vefalı, Zelîhâ kadar haşin,
Meryem misâli sâde ve Selmâ'dan âteşin!
Kim varsa, akraba ve ahibbâ, birer birer
Yıllar mesâfesince yanımdan çekildiler;
Kaldın yegâne sen kara gün dostu, ey şarâb
Kervanla gelmiş olsa da bir şey mi ıstırâb?
Şeytan geçit bulup sokulur belki minbere,
Girmez keder cihanda senin girdiğin yere!
Şevkinle her harabe olurken birer saray,
Meyhaneden güneş yaratırsın, kadehten ay.
Her kim kırıp dökerse Cem'in yadigârını,
Dünyâ gözüyle görmesin ömrünce yârım!
O büyük Rab ki, ufuklar boyu nimetlerini,
Hüsn ü an, reng ü füsun, aşk ü cünün mahşerini
Gayrı kâfî görerek sevdiği biz kullarına
Şimdiden va'dediyor başka bir âlem yarına;
Mâ-i Tesnîm'e şükür, Ravza-i Rıdvan'a şükür
O ki, sevdasına yandıkça bütün mahlûkat,
Arş-ı A'lâda Ezel kasrına çıkmış yedi kat,
Geriyor hüsn-i ilâhîsine atlas perde...
En güzel vuslatı tattırmak için mahşerde
Bize, gündüz gece, zehrettiği hicrana şükür.
O büyük Rab ki, dalâlet yolu düşkünlerine
Ben gazubum diye seslendi derinden derine;
Ve meleklerle kitâb indirerek her yandan
Yine yol çizdi halâs etmek için şeytandan...
Sayısız cürme bedel sonsuz inayetlere hamd,
Ve bu hizmetle celîl ettiği Peygamber'e hamd,
Gök yüzünden yere indirdiği Kur'ân'a şükür.
Elden komaz, başıyle beraber tutar Acem;
Bir şaheser ki sırrını teşkîl edip sürür,
Seccadelerde renk olur, avizelerde nûr.
Sunmakla Cem bu âleme tılsımlı camını,
İnsanlığın helâle çevirmiş haramını;
Devran nizâmı, aksine dönmüş o eâm ile;
Devlet sürer şu anda fakîr, ihtişam ile;
Bülbülleşir onunla hayâl, açmadan da gül;
Leylâ'sı olsa, olmasa, Mecnûn olur gönül...
Binbir bahârı nakşederek bir buhurdana,
Tenhâ günümde bir melek ihsan eder bana,
Havva kadar vefalı, Zelîhâ kadar haşin,
Meryem misâli sâde ve Selmâ'dan âteşin!
Kim varsa, akraba ve ahibbâ, birer birer
Yıllar mesâfesince yanımdan çekildiler;
Kaldın yegâne sen kara gün dostu, ey şarâb
Kervanla gelmiş olsa da bir şey mi ıstırâb?
Şeytan geçit bulup sokulur belki minbere,
Girmez keder cihanda senin girdiğin yere!
Şevkinle her harabe olurken birer saray,
Meyhaneden güneş yaratırsın, kadehten ay.
Her kim kırıp dökerse Cem'in yadigârını,
Dünyâ gözüyle görmesin ömrünce yârım!
O büyük Rab ki, ufuklar boyu nimetlerini,
Hüsn ü an, reng ü füsun, aşk ü cünün mahşerini
Gayrı kâfî görerek sevdiği biz kullarına
Şimdiden va'dediyor başka bir âlem yarına;
Mâ-i Tesnîm'e şükür, Ravza-i Rıdvan'a şükür
O ki, sevdasına yandıkça bütün mahlûkat,
Arş-ı A'lâda Ezel kasrına çıkmış yedi kat,
Geriyor hüsn-i ilâhîsine atlas perde...
En güzel vuslatı tattırmak için mahşerde
Bize, gündüz gece, zehrettiği hicrana şükür.
O büyük Rab ki, dalâlet yolu düşkünlerine
Ben gazubum diye seslendi derinden derine;
Ve meleklerle kitâb indirerek her yandan
Yine yol çizdi halâs etmek için şeytandan...
Sayısız cürme bedel sonsuz inayetlere hamd,
Ve bu hizmetle celîl ettiği Peygamber'e hamd,
Gök yüzünden yere indirdiği Kur'ân'a şükür.
Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder