Sayfalar

8 Haziran 2015 Pazartesi

Mavi Ve Beyaz Labirent

I

Ben geldim katederek hiçbir yerin ülkesini
Ben geldim rüzgârlı bir yoldan tehha ve dondurucu
Yorgunluk yanıtsız çağrılar silinmiş adımlarla dolu
Ve bataklıklarla ansızın yırtılan bir kumaş gibi

Beyhude bir kış ormanı bir ıssızlık yokluğunda kuşların
Bir dönüşten ötekine ve bir düşün sonu değil hiçbir zaman
Gözler görmemekten kızgın ciğer yanmış korkudan
Sadece kandır makas sesi çıkaran dibinde kulağın

Sana geldim haç dikilmiş tepelerden kayarak
Camdan iğne kollarımla ve bağıran dizlerimle
Yalan dolan dünyası sonsuz bir körebe
Eksiktir kötülük merdiveninde her zaman bir basamak

Ne biçim labirent bu orda ben peşimde hep ben
Oyunun yalnız ilk sözlerini bilen bir oyuncu gibi
Sana geldim candan başka bir ışık yokken geceleri
Bu sahneye burda durmaksızın hayata başlamaktayım yeniden

Ben geldim iç sislerden sırlardan geçerek
Yanlışlardan korkuyu kendisine geri veren kuşkudan bir de
Ben geldim sana ben dokunanları kesen bu kamışlar içinde
Toprağın ihanetinden ve bataklığın ölü suyundan geçerek

Sana geldim mıknatısa nasıl gelirse sert bir demir talaşı
Bir taş gibi ağırlığından başka kutsal yasası olmayan
Ya da bu dize gibi onbeşinci defasında uyağını bulan
Ağda çırpınan balık ilmiklere karşı

Dünya uçsuz bucaksız ikimize dar gelen yatak
Orda bana belirsizce yol gösterir inlemen
Ah bir düşle kaçacaksın sana elim değmeden
Oysa en çok korktuğum şey ey kurban seni uyandırmak


II

Benim ateş böceğim geceleyin bile seni kendi ışığında görmekteyim artık
Ve hiçbir şey yarışamaz seninle hiçbir şey tatlı değil o kadar
Ona benzer ne bir çocuk ve ne de bir koku var
Ne bir rüzgâr su zerresi uçurtma nilüfer kayık

Şafakta ne bir yankı ne de kıyıda bir köpük var
Ne bellekte bir fısıltı ne dallarda bir kıpırtı
Adımların bembeyaz bir kâğıtta kurşun kalem gibi tatlı
Bakışlarının öteki yanı Vermeer mavisine çalar

Her şey bana senden şarkı hep dilimde benim için işkence
Nefes aldırmayan bu kalp ve bırakmıyor bana
Seni yarasız sevmeyi ne bir saat ne bir dakka
İçimdeki bu hayvana yem yetişmiyor işte

Kesintisizdir bu açlık bu aç kalma beni yiyip bitiren
Ah elime bir alsam bir kerecik alsam
Elimle bir an için senin elini tutsam
Bana batan sözler geçer ölüm nasıl geçerse onların ötesinden

Hiçbir sözcük yok dile getirmek için bu heyecanı
Arzuya benzemeyen ve hiç olmazsa hazla sakinleşen
Sen o hafif kolunu avcuma koyup ağırlığını duyururken
Çok değil birdenbire bu korku sarkacın çifte salındığı

Çok uzaklardan ve derinden gelir bu bilemem hangi
Uçurum gırtlağıma kadar dört nala doldurur beni inlemesiyle
Bu rüzgârdan da beter büyük söğütlerin kargaşasıdır içimde
Bu ezilmiş otlar gökyüzünde yaprakların çılgına dönmesi

Buna hiçbir insan adı verilmemiş hiçbir şeyle de kıyaslama yapılamaz 
Hiçbir şey onun ne ilacı ve sessizliği ne de
Hiçbir şey aynı ağırlıkta değil terazinin öteki kefesinde
Tıpkı içi dışı bir manto yağmura boydan boya

Ama nedir bu şefkatin sonsuz ümitsizliği
Bütünüyle varoluş her nefes alışında
Mahkemeye çıkıp da can sınıra varınca
Yazacaklar şaşkınlığın üstüne Adres bırakmadan gitti

Artık beni duymayan sen Hep sen Bu beni ezmekte
Gerekli mi insana düşüncelerinin sonuna kadar gitmek
Olduklarının sonuna olduğunun sonuna farketmemek
Hissettiklerini dediklerini durmak cümlelerin tam da orta yerinde


III

Ben geçtim bizzat kendi yerimi ben olmanın yerini
Sandalda yattım kürekler arasına boylu boyunca
Suyun piyano gibi telgraf çaldığı bir müzik kulağımda
Ama saz krallığı gözyaşı döküyor orada kim öldü ki

Kavak yaprağına özgür olması için azıcık rüzgâr gerekli
Ah kumarbaz oyunun sona erdiğini anladığı zaman
İskambil kâğıtları delikli şanslar gibi çıkar parmaklarından
Ne güzel mekanik bir an her şeyin hiçbir şeye benzediği

Sofradan kalkılmaz öyle bir seçim gibi görünürse düşen
O zaman lüks olur ki insan duraklar kaçınılmazın karşısında
Bir hareket tercih edilir ötekine kum da başka bir safraya
Bir akşam sırf erteleme olan bir akşam hâlâ kendisi olabilen

Böyle bir günde bizzat kendi kusursuz düzenini kurmak
Pişmanlık veya red zamanı geçti mi
Ne boş bir hareket rötuşlamak eski halimi
Sevdiğime aynadan başka bir şey olduğuma inanmak

İki kolumun tümseğini koyuyorum uykunun çevresine senin
Tekrar bizim olacak bize saldıran gölgedeki topraklar
Ve mantar şamandıralarıyla terkedilmiş ağlar
Biricik kalıntıları olacak oradaki denizin

Oradan geri alacağım adım adım acımasız rüzgârlardan onu
Gün gün zamandan taş taş yıkıntıdan
Bir şarkının geri alınması gibi unutuşlardan
Günah günah cehennemden şeytanla çekişilen canı

Ve yaşamak en son kumsalına kadar kullanılmış olsa bize
Varmış olsak dünyanın ucuna müsrif krallar gibi
O zaman ey aşkım bir set yapardım alır da sözcükleri
Ölüme karşı toprağın görünsün ve çiçek açsın ey Zuyderzee


IV

Bizsiz gelen zamanlarda her şey beyaz ya da mavi
Bizsiz gelen zamanlarda bizi kim anlatmış olacak
Buradaki değirmenlerle bu porselen olur ancak
Çığ altında ölen için kar da beyaz ve mavi

İlerde benzer bir portre sahibi olmak mı en iyisi
Yeter ki aşk yalan bellekle rahvan gitsin
Yeter ki imge ile yankı inandırsın ve göstersin
Sözcükler mavi ve beyaz ülkede kalsın yeter ki

Ve beyaz ve mavi olsunlar her titreyen dudak için
Ve bütün heyecanlı bakışlar için kalsınlar beyaz ve mavi
Bizden yükselen sözcükler buğdayın baharda yeşermesi gibi
O sözcükler ki tadları olacak Hep sert ve keskin

Ve herkes dilediği gibi söylesin havanın güzel olduğunu yağmur yağanda
Terkedeceğiz bu hoş kokuyu eskiden ne olduğumuz önemli mi
Akşam vakti evlerde ışıkların yanması düş görülmesi gibi
Ve beyaz ve mavi bir gözyaşı yükselir her yıldız şafağında

Her ağlayışta biz olacağız her kucaklayışta biz
Siyaha mavi diyen partisine katılarak çılgınların
Gözlerin ve ellerin sırdaşlarıdır buluşmaların
Labirent aşk hatırımız için hep burda kal demekteyiz

Mavi ve beyaz labirent Ren nehrinin bittiği yerde oluşan
Ve ben bu ihtiyarım boş yere kollarım damar damar
Unuttum yüksek yöreleri ordan geçerdi Lorelei'lar
Bu aşk deltasında denizin kıyısı önünde kaybolan

Şaşkın adımlarımızın üstünde bu kanat seslerini çıkaran kim var
Tüyden ve havadan oluşan bu çifte ses bir sepetçinin eliyle biçim verdiği
Delft'in ışığı üstümüzdedir son bir çaput gibi
Ey akşam üzerleri geçen hava perileri ey kırlangıçlar


Louis Aragon
Mutlu Aşk Yoktur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder