Şiir, Sadece: 2015-03-01

7 Mart 2015 Cumartesi

I. Utanmak

su korkusuna uğradığım geceler
yıldızsız geceler
ıssız bir ova ıslığıyla kulaklarıma dolan
artık ne bir tek satır yazıyorum
ne bir tek satır okuyorum
herhangi bir kitaptan

gözlerim sonuna kadar karanlığa açılmış
bir deniz feneri inat ve çalışkanlığıyla durup durup
kırık sakallı bir dağ köylüsüne bakıyorum
damarları düğümlü kuvayı milliyeci ellerine
ve göz kapaklarının arkasından
bir yeraltı nehri gibi gizli gizli akan
devler yorgunluğuna

utanıyorum


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Memleket Havası

bu bizim gökler gibisi
hiçbir dağda çatılmamıştır
yıldızlarımızın titremesi
yüreğine deprem indirir
hiçbir yerde bu denize
bu acı tuz katılmamıştır
topraktan sağdığımız pekmez
güneşin başını döndürür


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Sen Burda Bir Yabancısın

bu rüzgârın tadı senin hiç tatmadığın
bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor
konuştukları dil ömrünce duymadığın
gözlerini sakla sen burda bir yabancısın
akşam tren raylarına yağmur yağıyor

devrilmiş bu sokak ayak basmadığın
çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor
karanlıkta bir kadın tanımadığın
bir şeyler söylüyor anlamadığın
şüpheli oteller üstüne geriniyor
sen burda bir yabancısın saklanmalısın
akşam tren raylarına yağmur yağıyor


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

6 Mart 2015 Cuma

Kırmızı Pazar

kız sen burda yeni misin peki leylâ nerde
hani çekirdek gözlü örümcekten korkan
kim ulan beni herkes tanır git patronuna sor
elektrikçi ihsan dedin mi içkide üstüme yoktur

leylâ güzel kızdı ben böyle göz görmedim
sen de güzelsin bak omuzların meselâ
biz elektrikçi kısmı karanlıkla güreşiriz
ölüm tellerde ıslık çalar gözümüz pektir
saçların kendinden mi sarı boyadın mı
öyle örtülü bakma içimi karıştırıyorsun

buranın tesisatını biz yaptık cahid'le beraber
düğmeye şöyle dokun süt gibi aydınlık
cahid askere gitti bak leylâ da gitmiş
geceleri uyku tutmuyor işin yoksa cıgara iç
yıldızlar boğazıma dizili inanmazsın
dilsiz misin nesin bir şey söylesene
istanbul'dan mı geldin yalnız mısın


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Gaziler Caddesi

basmâne'de gaziler caddesi'ne
küçük bir yağmur götürdüm
siz böyle akşamüstü görmediniz

gizlice bir şarap tuttum
yine o şehir korkusu
ola ki simsiyah sarhoşum
içimde elektrik uğultusu
bir de kötümserlik sebepsiz

surda yeşil gözlü bir çocuk
nylon geçirmiş şapkasına
ferid'e benzettim azıcık
kim bilir belki de başkasına
yetişkin eli yüzü tertemiz

basmâne'de gaziler caddesi'ne
kırık çocukluğumu götürdüm
siz böyle akşamüstü görmediniz

camların rengini beğenmedim
bütün mor bıyıklar yabancı
şekersiz çaylar içindeyim
gece makaslarında bekçi
sabaha karşı hırsız

bu afiş bir sinema tuzağı
düşme o kızın arkasına
yemyeşil kolu bacağı
cıgara yapışmış dudağına
dördüncü gecedir uykusuz

basmâne'de gaziler caddesi'ne
ürkek bir çarşamba götürdüm
siz böyle akşamüstü görmediniz


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Tension â Smyrne

kasım'da bir çarşamba çatladı
yarısını çaldılar yarısını ben çaldım
onüç gün dudak dudak yaşadım
dün gece kayboldu beni bıraktı
bir cıgara yaktım telefon ettim
ekipler onbir buçukta geldiler
gemisi onbir yirmibeşte kalktı

gözbebeklerine mızrak gibi saplı
çığlıklar götürüp getiren bir tren
dokuz gün yolculuk dedik durduk
o eksik bir çarşamba ben yoksul bir salı
armstrong'ın delik deşik sesinden
otuzaltı saat hayal dokuduk
çekirdekli ve mürekkep kanatlı
bir yağmur üstümüze yıkılırken
yolculuk dedik durduk yolculuk

sonra aşk sıyrılmış dört gün bir gece
iki bıçak hızıyla yaşadığımız
ateş ve barut gibi sımsıkı içiçe
birbirimizin avuçlarına kapanışımız
sabırsız dudaklarımıza değdikçe
rüzgârın sünger gibi köpürmesi
aklımıza dakar limanı geldikçe
zehirli gözlerimizin yaşarması
kaybettiğimiz kaybolduğumuz vs…

yarın şafakla bir konsolosluğun kapısındayım
dakar için fransız vizesi isteyeceğim
- …pardon monsieur! je vais vous demander
un visa, si c'est possible, pour dakar


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

5 Mart 2015 Perşembe

24-61

ahmed beni fevzipaşa bulvarı'na çağırdılar
onikinci ağacın altında bekleyeceğim
ahmed beni neden çağırdılar bilmiyorum
izmir'in yabancısıyım ahmed korkuyorum
sabaha dönemezsem telefon edersin
emniyet nöbetçi müdürlüğü'ne: 24-61

ahmed şu para sende dursun ne olur ne olmaz
rıhtımda istanbul oteli var bilirsin
kapıcı ibrahim'den çilli ferihan'ı sorarsın
benim için bir yalan uydur telgraf geldi de
acele gitti de nasıl bilirsen öyle yap
ahmed benim senden başka arkadaşım yoktur
yarından sonra mektup gelecek yırt at
unutma ferihan'a giderken karanfil götür
tarafımdan söyle turgut köpeğine yüz vermesin

ahmet beni fevzipaşa bulvarı'na çağırdılar
ahmed beni neden çağırdılar bilmiyorum
birazdan kalkıp gideceğim namus belâsı
ben izmir'in yabancısıyım kimseyi tanımam
ahmed benim senden başka arkadaşım yoktur
sabaha dönemezsem telefon edersin
emniyet nöbetçi müdürlüğü'ne: 24-61


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Deprem Bekçisi

mıknatıslı bir anten gibi tek tek
gökyüzüne açılmış kirpiklerim
dilimde yanık yıldızların tadı
ayakta ne uyku ne durak
bütün bir gece deprem bekledim
olmadık saatleri yokladım
hiç biri yerinden kımıldamadı
deprem gecesini dörde katladım
karanlıkta sustum büyük bekledim
ölüm bıçak gibi parlıyordu


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Yirmi Beşinci Saat

izmir limanında suya çöktüğüm malum
suya kırk beş kuruşluk bir akşam çöktüğü
yirmi dört yıldızın battığı malum

lâcivert üstünde beyaz joseph konrad
sipsicim dişlerimin ucundan çekilmiş
dört yöne bıçak sırtı telgraf telleri
onsekiz nokta yirmibir hat malum

ışıltılı bir sakal gibi çenemden sarkıyor
blaise cendrars'ın kıvırcık şiirleri
iki gözümün arasında üçüncü gözüm
akrepsiz yelkovanı delirmiş gömgök bir saat

izmir limanında battığım suya çöktüğüm
toprağın ve suyun korktuğu malum


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

4 Mart 2015 Çarşamba

Yaşamakta Direnmek

ıslak bir otomobil sabah karanlığında
seni kaybedilmiş bir oyuna iletirken
inadın nagant gibi koltuğunun altında
oynamakta direnmek ne demek düşündün mü
en hızlı manşetlerin en gergin saatında
tırmandığın ipin nerden çürüdüğünü
ne gün kopacağını kestiremeden
inadın nagant gibi koltuğunun altında
tırmanmakta direnmek ne demek düşündün mü

ya sırtlan dişleri kontes ağızlarında
en kral öpüşmeyle gelen ya çakal salyası
bulaştığın her kadın ayrıca kirletirken
sevişmekte direnmek ne demek düşündün mü
bu çabuk değişen deliler borsasında
tanrının simsiyah yeryüzüne tükürdüğü
karşılıksız adamlar her gece yarısı
deprem gürültüleriyle ansızın yıkılırken
inadın nagant gibi koltuğunun altında
yaşamakta direnmek ne demek düşündün mü


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Cehenneme Dört Bilet

gözleri dağılmış adamlar sanki biz
demokrat toni sanki ben ve ömer haybo
tabanca ağızlarında rezil aydınlığımız
üç çarpı ölüm koştuk rüzgâra doğru
aysel'in karanlığını silmek için üçümüz

gedikpaşa'da şubat eksi beş buçuk
son cıgaraların köşebaşında yine o
yine ağzından öpen tanımadığı karanlık
çift sesli bir iç bulantısı re bemol do
avuçları sıyrılmış ölüler kalabalık

yine kendisini bir başkası sanıyor
artık ne ben varım ne toni ne ömer haybo
bütün aynalardan yapayalnız dönüyor
dünyadaki yerini eskitmiş gibi
bulutlu uykulardan uyanamıyor

lavabonun beyaz dişlerinde üç mavi jilet
simsiyah bir almanca plak domingo
sıfır bir sıfır bir buluşacağımız saat
demokrat toni ben aysel ve ömer haybo
dördümüz için cehenneme dört bilet


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Ömer Haybo'nun Son Günleri

bir bıçak ısırmasın ömer haybo
dişleri çıtır çıtır çelik
yanılıp beyoğlu'na çıkmasın
topraklüle sokağı'nı tutmasın
bütün şaraplar ölü kırmızı
bütün kadınlar çabuk
hiç biri durduğu yerde durmuyor
ömer haybo'nun gözü hiçbirini tutmuyor
haydut ömer haybo

her gün onsekiz sularında acı siyah beyaz
ondokuz ellibirde bir alman gemisini limandan çıkarıyor
yirmibir buçukta alkazar sineması'nda kötü seyirci
yarından sonra beklediğim ömer haybo
gelmeyecek ömer haybo
lionel hampton'a tutulmuş cazdan anlamaz
polis romanları yazıyor acaba neden yazıyor
parmak uçlarında bronz kuruşların madenî kirliliği
birkaç kere öldü ömer haybo
korsan ömer haybo

hangi şehirde olsa sabahları yabancı
boğulmuş geceler mahallesini bir türlü bulamıyor
hangi otobüse binmesi lâzım bilemiyor yanılıyor
herkesin gittiği yer onun gitmeyeceği
terazi burcunun kötümser çocuğu
namuslu bıyıkları kirli siyah
ah ömer haybo
varujan'a karşı ömer haybo

eğer varujan düştüyse ömer haybo hiç
yirmibirinci varujan eylülcü
hem elleri kirli hem katolik
hani telefon korkağı eski bilardocu
acı saçları dökülmüş üstelik
dur ömer haybo
iki dört çift sıfırda dur
dur ömer haybo
kirletme ellerini

asfaltın ıslak mavisinde üç varujan
düşmüş üçe dağılmış varujan
çığlığı pırıl pırıl boşlukta duruyor
çığlığının üstünde ömer haybo duruyor
gözlerinin akında bir kükürt sarısı
eğri dişlerinin arasında kürdan
dur ömer haybo
iki dört çift sıfırda dur
dur ömer haybo
kirletme ellerini

iki sütun üzerine bir ceset varujan
iç cebinde bir ölüm omega bir altın saat
yüz elli dokuz dolar otuz mısır lirası
ömer haybo'nun aradığı varujan
benim gedikpaşa'da üç ay aradığım
demokrat toni'yi kravatıyla boğan
yirmibirinci varujan eylülcü
dur ömer haybo
iki dört çift sıfırda dur
dur ömer haybo
kirletme ellerini

demokrat toni birkaç misli bilardocu
boğulduktan sonra bile gülümseyen
topraklüle sokağı'nda portakalcı
benim oniki yıldır körebe oynadığım
ömer haybo'nun gözlerinden öptüğü
sıfır bir yenilmiş bir toni demokrat
boğulduğu sokakta üç varujan
dur ömer haybo
iki dört çift sıfırda dur
dur ömer haybo
kirletme ellerini


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

3 Mart 2015 Salı

Telsizci Hamdi

ayın yirmi dördünde nairobi'de ol
ilk yağmurlarla birlikte geleceğim
eğer ben gelemezsem yağmurlar gelecek
otelin penceresinden duyabilirsin

akdeniz polisi telsizci hamdi'yi arıyor
dün gece şu masada beraber içmiştiniz
hani cebinde hiç büyük para taşımayan
boynunun üstünde başı fevkalâde eğreti
hani gözlükleri lüzumundan fazla temiz
tek kelime ispanyolca bilmediği halde
antonio machado'dan şiir okuyan adam
cebinde üçüncü mevki bir vapur bileti

işte yirmi sekizinci defa luna lunera
bir bardak madensuyu soğutulmuş
yirmi sekizinci defa yalnızım otelde
nedense muslukları hep açık bırakıyorlar
nedense artık ölmek istemiyorum


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Yorgun Serüvenci

ben yeşil bir su içtim onsekiz
emirgân'da içtim temmuz'da
bütün karadeniz akıyordu
rüzgâr çözülmüştü ay yoktu
işte ben klor içtim onsekiz
bıyıklarımdan damlata damlata
büyük rezilliğimizi içtim

saat yirmibir demesin içim çöl
gözlerimi mumlar gibi söndürüyorum
sarhoşlar gitti onsekiz gitti
istinye'de gemiciler kahvesindeyim
avuçlarımda kurukafa işareti
oksijeni eksik başka bir gökteyim
başka bir karanlığa kan veriyorum
az sonra böbreklerim dökülecek
yabancı bir ıslık elektriklerde
rüzgâr dudaklarımı kesiyor
şimdi git onbeş yıl önce gel
yalnızlar sokağında bekliyorum
tırnak uçlarımdan kan sızıyor
kan burun deliklerimden sızıyor
bütün camlarım kırılmış yorgunum

bir elektrikli gitar ulumayagörsün
aseton kokuları gelmesin gelmesin
bir kadın sesi boşalmasın kulaklarıma
plastik bir merih gecesindeyim
serüvenlerin tutsağıyım yenilmişim
çiğneyip tükürdüğüm yoksa korku mu
yoksa bıyıklarımı kirleten bu yeşil
fosforlu saat kadranlarına eğilişim
akşam gazeteleri çıktı mı titremek
içimdeki filmin artık koptuğu mu

sen bakma bulutlandığıma onsekiz
s.o.s. ne demek biliyorum unutmadım
çanların kimin için çaldığını unutmadım
yeşil bir su içmedim mi şekersiz
klor kokuyor klor elim ayağım
dinamit kasalarına giriyorum
fransız afrikası'nda iş arıyorum
Cezayir'de kurşuna diziliyorum
ölüm sarhoşluğundan bıkmadım

kadehini kaldır onsekiz bir daha kaldır
yıkılsın bu temmuz bırak ayaklarına
kafesinden çıkar yürek diye taşıdığım
köprülerini at gemilerini batır
ellerini ellerimin üstüne koy onsekiz
sen de bir ıslık uydur devrik ıslığıma
ömrümüzü bir suç gibi ayarlamadık mı
ağır bir hüküm giyer gibi öleceğiz


Attilâ İlhan
Ben Sana Mecburum

Hesap Kitap

hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğumuz da olmuştur
ne yalan söylemeli
diz çöküp ferane avlularında
soğuk duvar diplerine
çifte kelepçeyle cıgara içtiğimiz
peynir ekmek yediğimiz
meyyus ve düşünceli

hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğumuz da olmuştur
ne yalan söylemeli

mapusanede mehtap
bakır çalığı
küf yeşili
ay ışığında şakırtısı
idamlık teşbihlerin
uykusunda sayıklayanlar
hafızanın perişanlığı
çağrışımların seli

mapusanede gece
dışardakinden çok daha kalın
çok daha karanlık
fosforlu ve derin
sübyan koğuşu pejmürde
kadınlar koğuşu bitap
siyasiler vesveseli
mapusanede mehtap
bakır çalığı
küf yeşili

hesap kitap
ne de olsa insanız
korktuğumuz da olmuştur
ne yalan söylemeli


Attilâ İlhan
Kimi Sevsem Sensin

2 Mart 2015 Pazartesi

Sonra O Güller

sonra o güller
ay ışığında vahşi
bilinmez hangi acıların kanattığı
sonra o saklı kokular
yapışkan ıslak ve dişi
insanı tepeden tırnağa
ter içinde bırakarak
sonra o sıcak
o çocuk gülüşleri uzaktan
içine sanki yıldızların aktığı

sonra bülbüller
yahya kemal bey'in
kanlıca'da bıraktığı
karışır en ümitsiz yalnızlığa
sabaha karşı çırpınarak

sonra 'melal ve hicran'
ve çaresizliği boş bir silah gibi taşımak
bakıp o yoksul kalabalığa
parmak uçlarında kan
'nobran ve derbeder'
sonra hayaller
hayaller
hayaller
'kurt' mustafa divan-ı harbi'nde sanık
'kemalist' fedailerin yaşattığı
-körüklü çizme avcı ceketi kayzer bıyık-
teşkilât-ı mahsûsa 'artığı'

sonra müstesna ölüler
'melali anlamayan' neslin tanıyamadığı
sultan galiyef mollanur vahidof
ve mustafa suphi ve ethem nejat
görünür zaman zaman
saat o saat
kıvılcım yüklü bir duman
etrafta barut kokusu
boş mermi kovanları
boşalmış fişeklikler
ve 'mazlum milletler'in uğultusu
bir dağdan öbür dağa yankılanan
asya'dan
afrika'dan

sonra boğaz'ın pusu
fecrin en dokunaklı anları
ezanlar dağılıyor eski istanbul'dan
beylerbeyi sarayı'nın
sabah mahmurluğuna
şeker ahmet paşa'nın
kayıp bir tablosundan
eflatun ve mor
martılar uçurulmuş
bir yağmur loşluğuna
kimse kimseyi anlamıyor
yâkup cemil bey çoktan
teşkilât-ı mahsusa'dan kovulmuş
idam mangasının kurşunları yağıyor
göğsündeki 'liyâkat nişanı'na
yani epeyce zindan

gelirdi devrilirdi nisan
müstesna çiçek kokularıyla
insanın kafasını karıştıran

yukarda bir akşam
ebruli bir akşam ki
perde perde açılan
bir şaşaa bir şehrayin bir ihtişam
billur kadehlerde rakı
bulanık
duman duman
dudaklarda mısralar
mısralar ki nâzım'dan
savaş yıllarının ağır karanlığında
ufkumuzu gizlice aydınlatan

gelirdi devrilirdi nisan
müstesna çiçek kokularıyla
adamın kafasını karıştıran
sonra birkaç sansaryan hanı
birkaç duruşma arkasından
sağırların dilsiz sükûneti
yani epeyce zindan


Attilâ İlhan
Kimi Sevsem Sensin

IX. Yazın Son Günleri...

ufkun sonsuzluğuna
hiç şaşmıyorlar
rüzgârın gizli ıslığını
hiç kimse işitmiyor
hangisi anlayabilir
yazın son günlerinde
tenha plajın
ağır hüznünü


Attilâ İlhan
Kimi Sevsem Sensin

Bu Yaz Da...

neden aynı kızlar
neden yine boğaz'da
bu yaz da
kirpikleri dargın
dudakları kırgın
gizli bir nazda
yoksa tenha mıdırlar belki biraz da
neden aynı kızlar
neden yine boğaz'da
bu yaz da

geçmişle geleceğin
kesiştiği çaprazda
yine aynı sevdalar
aynı ihtirastan
aynı çıkmazda
hayali bir ferahnak
görünmez incesazda

neden aynı kızlar
neden yine boğaz'da
bu yaz da


Attilâ İlhan
Kimi Sevsem Sensin