Şiir, Sadece: 2015-04-19

25 Nisan 2015 Cumartesi

Suyun Üstünde Mısralar

Dün gece parçaladı bir aslan kafesini,
Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
Fırtınanı! Baş ucunda duyunca nefesini
Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi.

Tatmak için enginin şi'rini dalgalarla
Kalbimiz göğsümüzden ayrı bir şeydi yarda.
İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda,
Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi.

Sonsuzluğun sırrına ererek biz denizde
Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde
Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de
Gezecek maceramız dillerde masal gibi.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Allahaısmarladık

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git,
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
Andırıyor ışıksız evinde pencereler.
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar, suyu dinmiş dereler..

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz;
Benim kadar titremez hiçbir yiğit oğluna,
Hiçbir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rü'yâsına girdiğini bilirim.

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
Daha candan görürüm senden uzaklaşınca.
Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca.

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Ardında

Yaktı yanardağ gibi can yurdunu son bakış,
Ve gönlüm koşmaz oldu maceralar ardında,
Önünde dün beyazlar giyinirken karakış
Bugün sensiz kalan yaz kara bağlar ardında.

Siyah kanatlarını batıya açtı kuşlar,
Benden sana haberdir bu çığlıklı uçuşlar.
Dereler ardın sıra akmağa koyulmuşlar,
Arıyor batan güneş seni dağlar ardında.

Gezdirir rüzgâr gibi üstünde yamaçların,
Boynuma çifte zincir çift örgülü saçların.
Ateşimden yanarken dalları ağaçların
Gözlerimin sel gibi yaşı çağlar ardında.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

24 Nisan 2015 Cuma

Gurbet

I

Bir kuş tanıyorum ki, baharda,
Salkımlar açan bahçemin üstünde uçar da
Akşamların ürperdiği bir sesle öterdi.

Besbelli, bu iklime yabancı,
Nerden koparak geldiği meçhul,
Endamı uzun, tüyleri parlak, sesi vahşî
Bir kuş.

Akşamla yatan köyde sadâlar durulunca,
Mehtaba yakın, gölgeli bir nokta bulunca,
Hicranla kısılmış, heyecanlarla boğulmuş
Bir sesle öterdi.

Öttükçe uğuldardı sesinde
Âvâre kuşun duyduğu hasret
Bir bilmediğim kıt'ada, bir dağ tepesinde,
Binbir çölün ardında kalan yurduna dâir.

Öttükçe o, hasretle genişlerdi, duyardım,
Korkunç uçurumlar gibi ruhumda derinlik.
Hergün daha bir parça yakından sevişirdik:
Ben şâir, o şâir.

Birgün camı açtım ki, ufuk bir kara perde;
Sahrayı beyazlar bürümüş, yollar uyuşmuş;
Gördüm ki, o gurbet kuşunun gezdiği yerde
Cansız bir avuç tüy yatıyor... Baktım: O kuşmu

II

Ey gözlerinin çevresi mor, benzi tutuşmuş,
Akşamladığım yolları yalnız gezen âfet!
Kaç yıl geçecek, böyle hazîn, böyle habersiz,
Sen Marmara'nın göl gibi durgun bir ucunda
Ben böyle atılmış gibi yurdun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret?

Sarmış beni gurbet,
Sarmış beni Mecnun diye zincir gibi dağlar;
Bir türbe ki ruhum, gelen ağlar, giden ağlar!

Her şey bana bîgâne bu yerde,
Herkes gibi her şey:
Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller;
Dillenmiş ağızlarla tutuk dilli gönüller...

Hattâ bana insanlara nisbetle yakındır
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş.

Herkes bana bîgâne bu yerde...
Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden, eser yok;
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok;
Yok... yok!

Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Bir fırtınanın kahrına kurban
Kuşlar gibi, derdinle bugün, darmadağındır
Kalbimde güneş, sevgi, emel, neş'e, ne var

Karşımda hayâlin, diyorum ki,
Birgün bu dudaklar beni hasretle anarsa,
— Rabbim, ne dudaklar:
Kül benzinin üstünde birer damla kıvılcım!
Birgün bana ağlarsa bu gözler,
Beyhude değildir, bunu bilsin;
Bilsin ki bugün, bir sen eziyyette değilsin:
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden,
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta.
Yorgun biri uzlet denilen kabre gömüldü:
Ölmeden öldü.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1923

Onlar

Dudağında bir ıslık, elinde bir cıgara,
Karışırsın bu gece sen de karanlıklara
Duyarsın bir kafesin ardından öksürükler...

Alaca bir perdeye çizilen gölge bir baş
Seni kumral saçından tutar da yavaş yavaş
Aralanmış kapıdan bir taşlığa sürükler.

Çevrilir dört yanına örselenmiş fidanlar,
İşte onlar, o adı ağza alınmayanlar,
Gözlerinde çürükler, kollarında çürükler.

Sen avutmak dilerken bir acı hâtıranı
Duyarsın, fırlatarak çıkınca son liranı,
İçinden hıçkırıklar... Ardından öksürükler.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Mağara

En uzun ölümü günlerce tatmış,
Son demi yaklaşan bir kurt var indi
Mağaranın ağzını bir taş kapatmış.
Açlıktan ölüyor bir kurt içinde.

Çığ gibi tepeden inen kayanın
Farkı yok gitgide mezar taşından.
Kan sızıyor kana hiç doymayanın
Duvardan duvara vuran başından.

Gözünde karanlık ecelleşirken,
Az daha yaşatmak için canını,
Her gün el kanıyle ziyafet çeken
Koca kurt yalıyor kendi kanını.

At, çoban, postunu omuzlarına,
Koy artık meydana bütün varını:
Ya çıkar, ya çıkmaz o kurt yârına,
Yaylaya zağarsız sal davarını.

Şakıyor mağaranın önünde sesin,
Geç, atlım, belli ki ruhun kanatlı,
Atının nalları taşa değmesin,
O zaman canından olursun, atlı!

Ey çimen gözleri, papatya başı
Bahara benzeyen, yazı andıran!
Bir kımıldatırsan eğer bu taşı,
Andolsun, ölüme gelmiştir sıran,

... Kalbime benzetin çırpınan kurdu,
Kapanan mağarayı göğsüm sayınız:
Bu açlık boğmadan ininde kurdu,
Yolcular, bu taşa dokunmayınız!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

23 Nisan 2015 Perşembe

Yalılar

Göğsünü gökyüzüne açmış gibiydi kıyı,
Ay sudan çıkmış gibi tertemiz, bembeyazdı...
Ay suda bestelerken en güzel bir şarkıyı
Küreklerim de suya en derin şi'ri yazdı.

Sanki bir bekliyenin yuvasıydı her yalı,
Yolumu gözlüyordu sanki her camda bir baş,
Durgun sular, başı boş bıraktığım sandalı
Yalıların önünden geçirdi yavaş yavaş...

Boğazı baştan başa dolaştım ağır ağır,
Yaşlı, genç yalıları birbirine ekledim.
Anladım, pencereler kördü, kafesler sağır...
Son kadın bekler gibi fecri, artık, bekledim?


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Üzüntü

Yüzünde bir çizgi, saçında bir ak
Görünce: "En sonra hazan!" dedin mi?
Elini alnına koyup dalarak:
"Bahara döneyim bir an!" dedin mi?

Geçiyor geceler, bir örnek,
Bir koku veriyor işte her çiçek,
Bilmiyor seslerle renkler değişmek...
"Boş yere dönüyor cihan!" dedin mi?

Ne kurban kes artık, ne de mum ada,
Yetmiyor bir ömür bin bir murada!
Bir tatlı gün geçti hayâtında da:
"Devam et, ey güzel zaman!" dedin mi?


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Gecelerim

Bir çınar altında geçer her gecem,
Konuşur, dururum orda rüzgârla;
Her akşam sularla uyur düşüncem,
Her gece uyanır yarasalarla.

Eşyayı al kana boyar bir gurup
Ve gece giydirir ölüm rengini,
Hem düşüncemizle ufku doldurup
Hem kalbe boşaltır bütün engini.

Akisler silinir bir bir denizden,
Gece eşya uyur ve rûh uyanır!
Gündüz, uzaklaşan ne varsa bizden,
Göz, şimdi bir adım ilerde sanır...

Güneşten gizlenen inci yıldızlar
Şimdi bir sır gibi çıkar meydana,
Ve yalnız masalda görünen kızlar
Benimle yollarda yürür yanyana.

Ve sen, ey kumralım, güzel kumralım,
Şeklini gizlerken akşamdan bile,
Elâ gözlerinde o sonsuz alım,
İnersin rûh olup gece sahile.

O zaman dalarız birlikte artık:
Karşıki ufuklar bize yaklaşır,
Göze sonsuzluğu serer karanlık,
Ve sükût esrarlı bir mânâ taşır.

Sıcak nefesinle erir kederim,
Erir göğsümdeki o taş yığını,
Ve şafak sökerken duyar, titrerim,
Elinin elimden ayrıldığını.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

22 Nisan 2015 Çarşamba

Beşikten Mezara Kadar...

Seni istikbâl için önce gelmek cihâna,
Ve başkasından almak sonra geliş müjdeni.
Bir nefes dinlenmeden yıllarca koşmak sana,
Aramak her tarafta... bulmamak asla seni.

Suda, rüzgârda, kuşta senin sedanı duyup
Seni beyaz çiçekli dallar içinde sanmak.
Vuslatın rüyasını görmek üzre uyuyup
Hasretin azabına ermek için uyanmak.

Başka bir şekle koymak her gün güzel yüzünü,
Boyamak gözlerini bir siyah, bir maviye.
Tek seni hayâl için süzerek batan günü,
Gece mehtaba dalmak, sen de dalmışsın diye.

Seni anlatmak üzere uyanıp her gün bir gazel
Geçirmek ömrü yalnız sana dâir eserle.
Saçlannı çözerek hulyâ dizinde, tel tel,
Bugün güllerle örmek, yarın menekşelerle...

Tesadüf ümidinin bittiği müthiş anda
Dudağa kanla çizmek yeniden tebessümü:
Seni istikbal için artık öbür cihanda,
Dosta el sallar gibi, davet etmek ölümü.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Şarkın Sultanları

I

Ben her akşam dolaşırdım bu yeşil sâhilde
Âşinâlar gibi karşımda gülümserdi sular;
Nazlı rüzgâr konuşur anladığım bir dilde,
Sevdiğim şarkıyı söylerdi hafiften korular.

Yaz kış, öterdi ağaçlar bu derin maviliği,
Uhrevî beldeler üstünde güneş parlardı;
Bir havârî gibi hergün denizin inlediği
Kayalıklarda gezen ince kadınlar vardı.

Sisli enginleri ruhumla duyup dinlerken
Dolaşan kızları toplardı deniz şen sesine,
Ayrı bir yüz düşünürdüm bu güzelliklerden
El ederken sarışın şâireler beldesine

Gülmek isterdi uzaktan bana bir gölge, niye?
Tanımazdım onu, esmer mi veyahut sarı mı?
Belki birgün gelerek toplar o mabude diye,
Dağıtırdım deli rüzgârda uzun saçlarımı.

Gezerek sessiz adımlarla nefessiz kumda
Geçirirdim bu hararetli yaz akşamlarını;
Bâzı bir şüphe parıldardı sönük ruhumda,
Her güzel yüzde arardım bir ilâhî kadını.

II

Bir hazan akşamı indimdi yeşil sahile ben,
Vardı kumral sular üstünde beyaz bir yelken.

Daralan omzuma bir yaşlı sedîr oldu kaya.
Gözlerim daldı uzaklardaki mermer saraya.

Ufkun üstünde güneş secde eden bir iklîl,
Tutuşan körfeze çizmişti alevden bir Nîl.

Gölgeler cenneti olmuştu bütün karşıki yar,
Gölgelenmişti kayıtsız uyuyan genç adalar.

Silinirken güneşin yorgun ufuklardan izi
Bir kürek darbesi titretti o baygın denizi.

Geri döndümdü düşerken yere boynumdaki şal;
Kayalıklarda yanaşmıştı uzun bir sandal.

Geçti bir gizli nefes gölgeli sahillerden...
Sandalın taşlara yaslandığı tenhâ yerden.

İndi şarkın sarışın kızlarının en genci;
Arkadan bir köle, munis ve uzun bir zencî.

Kumlar üstünde, çakıllarda denizden sessiz,
Yürümekteydi bu parlak ve karanlık iki iz.

Solgun alnında kımıldardı yürürken saçlar,
Belli, çâlâk idi bir yavru geyik ruhu kadar.

Ben o hummalı bakışlarla sararken geçeni,
"Kim bu vahşî?" demek ister gibi süzmüştü beni.

O zaman kalbimi bir gizli günâh etti esîr,
Sardı etrafımı gökten boşalan bir zincîr.

Önce kalbimde beyaz elleri bir sisli kışın;
Sonra karşımda o sultan, o ilâhî sarışın...

Bir alev şarkısı hâlinde geçerken o peri,
Kül olup kaldı hayâlimde onun nağmeleri.

Sanki vurmuştu benim alnıma çöllerdeki sam,
Kumların üstüne düşmüştü yılan başlı asam.

III

Bütün eşyaya hazan indi, sular dermansız.
Şimdi bir gölgeyi bekler, gezerim ben yalnız.

Gördüğüm manzara, akşamları, kalbimde bir ok;
Gece, kalbim gibi, evlerde ışık yok, ses yok.

Mavi bir sis çiziyor bahçeler üstünde sabah,
Geziyor gölgeli sahilde hazin bir seyyah.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1916

Kış Bahçeleri

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgâr uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı...
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mevsim gibi sislenmiş Emirgân, Çınaraltı.

Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden,
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda.
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden,
Pas tuttu bu akşam suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hâtıralar var korulukta:
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle, ufukta,
Binlerce daim verdiği tek meyva güneştir!

İçlenme, tabîatteki yekpare kederden,
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler:
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmiyecekler!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1936

21 Nisan 2015 Salı

Serenat

I

Bir nîsan akşamı, serin bir günün,
Şark'ın bu sevimli, güzel köyünün
Cenneti andıran bir akşamıydı.

Sizi ilk balkonda gördüğüm gündü,
Yüzünüz sararmış gibi göründü,
Acaba ruhunuz çok hasta mıydı?

Sordum ki bu kimdir, gülümsediler,
"Eşinden ayrılan bir kız dediler,
"Gezdiği yer işte bu ücra saray..."

Hicran ne anlamış, sevda ne bilmiş,
Ağlatmış, ağlamış, sevmiş, sevilmiş
Bir güzelmişsiniz, isminiz de Ay.

II

Bahardan sâdedir şehnîşininiz:
Ne sütunlarında yeşil bir filiz,
Ne kemerlerinde arapkârî süs.

Uzaktan görenler yine aldanır,
Gözlerde bir hayâl gibi canlanır
Endülüs, Endülüs... Güzel Endülüs!

Gezerken bu yolda ben akşamları
Ruhuma cihanın dolar gamları
Bir kere geçersem görmeden sizi.

Ne ölüm korkutur bizi ne hicran,
Kalbimiz olmasın yalnız ayrılan...
Biz böyle severiz sevdiğimizi!

III

Gölgeler çökerek kararınca su
Yayılır bir serin toprak kokusu:
Bu hasret ne, derim, kalbimiz birse

Bana derdinizken bugün hediye
Gülmeyin beni tez unuttu diye
Bu ziyaretlerim seyrekleşirse...

Bir de bakarsınız büsbütün yokum,
Biliniz, dünyâda ben o gün yokum,
O bana hasretin işlediği gün.

Bu yoldan bir daha dönmezsem geri
Önüme serpilen beyaz gülleri
O zaman kimsesiz kabrime dökün!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1919

Onu Bir Gün Görmedim

Yüzüme sert çizgiler çekti senin adını,
Hasret saatlerini saydı saçımda aklar.
Senin ağzından çıkan bir cümlenin tadını
Ne bugün içki verdi, ne bu gece dudaklar!

Sorma, nasıl yollarda tutunabildiğimi,
Nasıl siyah rüzgâra yaşımı sildiğimi...
Görür görmez kapında yere devrildiğimi
Ürperdi bir tekinsiz kedi gibi sokaklar.

Gece, muzlim şeklini bana çizmese perde
Sesin bir sırça gibi kırılmazsa içerde,
Beni bugün serilmiş görenler orta yerde
Yarın da bir çukurun dibinde bulacaklar..


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Eriyen Adam

Gözlerim gözlerinde dinlenirken eriyor,
Eriyor yaklaşırken dudağına dudağım.
Zerrelerim çözülmüş gibi sesler veriyor,
Ben sıcak bir denize inen buzdan bir dağım.

Yanında damla damla bittiğimi duyarım,
Yoklarım, yerinde mi yüzüm, alnım, saçlarım?
Bir göğüs geçirerek derim ki: "Yine varım,
Fakat bir rü'yâ gibi şimdi kaybolacağım."

Bir gün, için içimde neyim varsa alacak,
Varlığım bir su olup kabından boşalacak,
Benden nişan olarak kucağında kalacak
Boş bir yığın: Elbisem, gömleğim, boyunbağım.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

20 Nisan 2015 Pazartesi

Çiçekten Adalar

Her sahile bir müjde götürmek emeliyle,
Yaptıkdı beyaz bir gemi ilhamın eliyle;
Hisler gibi açtıktı hayâl ufkuna yelken.
Her mevsimimiz başka bir iklimde geçerken,
Bir gün, gemimiz parçalanıp kaldı kenarda...
Mihmânız o günden beri zümrüt kayalarda.

Âlemle bütün bağlarımız böyle çözüldü;
Talih bize ancak bu kazadan beri güldü.
Gördük ki, saadet bize bizden de yakınmış;
Hissettiğimiz her sızı bir başkasınmmış!
Bir ben varım artık bu yeşil kıt'ada, bir sen;
Rüzgârla sudur başka bir ahenk işitirsen.
Âlemden uzak, hâdiselerden heyecansız,
Hayranız açan gülle uçan bülbüle yalnız.
Hergün dönerek bir yeni şarkiyle çimenden
Hergün duyarım bestelenen şarkımı senden.
Kim şi'rini duymuş ki bizim matemimizde,
Mısra dizelim başkasının derdine biz de?

Göçsün, ne çıkar, her gün uzaklarda bir âlem;
Bulmuş yeniden cenneti Havva ile Âdem.


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1942

Kır Türküsü

Yayılır karanlık sisler engine,
Korkarım, bakamam sana ben yine.
Yıllarca dalardım solgun rengine
Güneşten nûr uman gözler yanmasa

Vâdîde bir hazin nağme ürperdi;
Bu ıssız dağların sen misin derdi?
Üstünde yabanî güller biterdi
Dereler, tepeler seni anmasa...

Coşarak ruhunun bütün hevesi
Yüksekli uzaktan bir çoban sesi.
Bence bir, kırların ye'si, neşesi,
Kolların boynuma halkalanmasa!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları
1917

Gönül

Bağından her güzel bir gül seçerdi,
Bundan mı sarardın, soldun, ey gönül?
Kadınlar geçerdi, kızlar geçerdi,
Bir zaman aşk için boldun, ey gönül!

Dünyaya baksan da gülümser gibi
Uzuyor havatın bir keder gibi,
Ellerde dolaşan kadehler gibi
Yıllarca boşaldın, doldun, ey gönül!

Çare yok, matemin çok derinse de,
Hasretin tükenmez yaşın dinse de.
Gençliğin hoş geçti, eğlendinse de
Sanmam ki bahtiyar oldun, ey gönül!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları