Sayfalar

27 Haziran 2015 Cumartesi

Memleket İsterim

Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; 
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; 
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; 
Olursa bir şikayet ölümden olsun.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Korktuğum Şey

Gün çekildi pencerelerden; 
Aynalar baştan başa tenha.
Ses gelmez oldu bahçelerden; 
Gök kubbesi döndü siyaha.

Sular kesildi çeşmelerden; 
Nerden dolacak bu taş nerden, 
Nergislerin açtığı yerden
Ey kuş uçurtmıyan ejderha?

Ne yardan geçilir, ne serden; 
Korkuyorum bu gecelerden.
Bel bağladığım tepelerden
Gün doğmıyabilir bir daha.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Serenad

Kimdir bana gülümsiyen yeşillik balkonundan 
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.
Bir gülüşündür gençliğimi döndürdü yolundan; 
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.

Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme; 
Çok değil evi barkı terkedip sana uyduğum, 
Ancak sen tâzelikte gül yaraşır pencereme; 
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum.

Eğil bak suya, ordadır güzelliğin, gençliğim.
Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın.
Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim; 
Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın.


Cahit Sıtkı Tarancı

26 Haziran 2015 Cuma

Sanatkarın Ölümü

Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.

Seidi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek; 
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Sayıklayan Ağaç

Güzü duymıyagörsün ağaç,
Artık her günü bir işkence; 
Bir hayale dalar her gece, 
Başında gök ürperen bir taç.

Göz kırparken ona yıldızlar, 
Baharında sanıp kendini
Çağırır eski bülbüllerini
Ağaç pırıl pırıl sayıklar.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Mezarlık

Ve şehrin şenliğine karşılık 
Susar servileriyle mezarlık.
Susar ve hatırlar: - Bu kırık 
Aynadaki hazin perişanlık

Sizindir, siz gafil, siz bihaber 
İnsanlar bilseydiniz ne bekler 
Bir gün açmak için bu çiçekler; 
Ölülerin sükûnu çiçekler


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

25 Haziran 2015 Perşembe

Perişan Sofra

Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, 
Ne bir kuş havalandı pencereden.

Öldü; kimse görmedi melekleri; 
Sorma nasıl habersiz gitti giden.

Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; 
Gemiyi gören var mı? hani deniz?

Sen gittin, soframız oldu tarumar; 
Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Deniz

Bu akşam vakti deniz,

O bütün hasretimiz,

Sanki gelmiş de dile,

Nedametin sesiyle,

Çarparak kayalara,

Yetmez mi, diyor deniz,

Karada çektiğiniz?


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Madem Ki Vakit Akşam

Madem ki vakit akşam,

Madem ne evim barkım,

Ne de bir tek aşinam,

Açılsın gizli sofram,

Gelsin kadehte rakım,

Dostum, neşem ve şarkım!

Madem ki vakit akşam!


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

24 Haziran 2015 Çarşamba

Gün Eksilmesin Penceremden

Ne doğan güne hükmüm geçer, 
Ne halden anlayan bulunur; 
Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:

- Pervam yok verdiğin elemden; 
Her mihnet kabulüm, yeter ki 
Gün eksilmesin penceremden!


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Gündüz

Ey sakin suları karıştıran el,
Balıklara huzur vermiyen dalgıç,
Ey zenginle fakir, çirkinle güzel
Arasında keskin parlayan kılıç.

Gündüz, ey sızlayan kalb, ağrıyan diş,
Ey yaşamaktaki tükenmez tasa,
Git sor niçin sana düşman kesilmiş,
Geceden geceye uçan yarasa.


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

Kulak Ver Ki

Kulak ver ki havasında bahçemizin,
Gök maviliğinden, dal yeşilliğinden
Bir türkü söylenmede kendiliğinden;
Nasıl dinlersen öyle, sen veya hazin.

Kulak ver, dolaşan ruhumuzu tel tel;
Dallardaki tomurcukları ürperten
Bir türkü söylenmede kendiliğinden;
Dinlenmedikçe ömrün artar, öyle güzel!


Cahit Sıtkı Tarancı
Otuz Beş Yaş

23 Haziran 2015 Salı

Bitiş

Ester'in söyledikleridir
Yalnızlığına korku vurma

Ester'in söyledikleridir
Ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim
Gelsin ve geçsin

Ester'in söyledikleridir
İnsanların içinden
Kendim olup taşayım

Ester'in söyledikleridir
İnsanlara uzaklık vurma
Ama herkes ki kendisi olsun
Sonra herkes kendisi olsun
Bir gün herkes kendisi olsun

Ester'in söyledikleridir
Dünyada bakınıp durma
Bütün ol ve ayn tut 'ki kendini
Zaten öyledir
Çünkü öyledir.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

Uyanış

Uyanıyorum uyanıyorum
Dört duvar
Evet, dört duvar
Peki duvarın arkasında ne var

— Duvarın arkasında ne var
— Bir çocuk, bir çocuk daha, çocuklar..
— Duvarın arkasında ne var
— Bir kaçlın, katolik, yas giysilerini çıkarmış
— Duvarın arkasında ne var
— Yaşlı bir adam, dinleniyor güneşte
— Duvarın arkasında ne var
— Bir gemi, yolcu gemisi, ışıklar içinde
— Duvarın arkasında..
— Bir çim makası, bir havuz
— Duvarın arkasında, duvarın..
— Bir piyano, büyük çok, bir de viyola
— Duvarın arkasında ne var
— Avdan dönüyor balıkçılar, balığın 'deniz içi' renginde
— Duvarın arkasında ne var
— Ne olsun, bir lunapark, kartopu kadar o da
— Duvarın arkasında..
— Çünkü, işte, şimdi, sonra...
— Duvarın arkasında, duvarın..
— Beyaz beyazlık
— Duvarın arkasında ne var
— Bir şarkı, anlamlı çok
— Duvann arkasında ne var
— Bir melek, üç kanatlı
— Duvann arkasında..
Ne olsun duvarın arkasında
Yıkanmış, arınmış bir gök 
Köpük köpük bir dünya
Dört duvar? Evet, dört duvar.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

Düş

Gökte, gökkuşağının üstünde
Yedi renkli Musa'lar
Yedi lambalı, yedi güvercinli Muhassen'den
Yedi renkli sesler üflüyorlar aşağıya
Aşağıda
Seniha
Bir elinde sigarası
Oturmuş kıpkırmızı bir bahçe koltuğuna
Önünde
Masa masa masa —çok değil, hepsi bir masa-
Mermer bir masa
Gümüş bir masa
Zümrüt bir masa
Seniha birasını içiyor —bir eli de birasında—
Sonsuz bir bira
Sessiz bir bira
Cam akışlı bir bira
Saçlarında başaklar, tavus tüyleri
Gözleri
Gözleri ses veriyor
Seng-i laciverdi gözleri
Son yudumunu da alıyor birasından
Yere dökülüyor ipek şalı
Yere sızıyor
Yeri alıyor
Birlikte götürüyor yeri
Katlar gibi bir halıyı durmadan
Parmaklarından altın bir anahtarlık sarkıyor
Ve anahtarlar anahtarlar
—Çok değil, hepsi hepsi bir anahtar—
Fildişi bir tahtırevana biniyor
Kaldırıyoruz onu dört kişi
Ben, Cemile ve Cemal
Bir de sonsuzluk
Tutuyoruz havada bir süre onu
O gülümsüyor bize durmadan
Ve kalabalığa
Yaldızlar dökülüyor dudaklarından
Lambalar, güvercinler dökülüyor
Çiçekli laledanlar, çeşmibülbüller
Kristal boy aynaları
Ve gelin telleri, pırlantalı taçlar

Sedef kakmalı bir tramvay geçiyor yakınımızdan
İnce bir org sesini sürükleyerek
Benekli bir örtü çekiyor üstüne dünya

Hepimiz kayboluyoruz.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

22 Haziran 2015 Pazartesi

Bitmeyen

Ve ağzım ağzını öptü ise
Çünkü için sözle doludur
Elim eline değdi ise
Çünkü elin yaratılmış işler doğurur
Gözlerine baktım ise
Ki bakmışımdır
Onlar bir denizi sezme derinliğindedir
Ve saçlarına
Ve boynuna
Ve omuzlarına
Baktım ise
Ki bakmışımdır
Onlar bir kuşun uçuşunu
Sezme derinliğindedir

Ey sözlerim benim
Onlar ki bana her zaman
Bir diriliş verenedir

Meselim bitmeyendedir.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

Yeniliş

Açılmamış bir şarap şişesiydim
Ki öyle kaldım
Acımı köpürtmedim
İçime sağdım
Gözyaşlarımı göstermedim
Ki sildim
Özgürlüğüm beni tutsak düşürdü
Başaramadım

İçimde kara kara bulutlar sallandı
Ki sallandılar
Dışarı yağamadım

Ve yenildim ve sustum.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

Biliş

Ve hemen gidemedim
Ve artık gidemedim
Ve sonra hiç gidemedim
Kurtuluş'ta, son durakta bir tramvay ölüsü
Sanki ben
Öylece kalakaldım

Hepimiz kalakaldık
Elimizde tetiği çekilemeyen
Namlusu yönsüz bir tabanca gibi.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar