Sayfalar

16 Ocak 2016 Cumartesi

Gökten Yere

Birden bütün harıltısı dehrin sükût edip
Yükseldi bir sadâ-yi müheykel; bu hatifi
Âvâze-yi mutantanın aksiyle en hafi
Evtâr-ı ihtisasa kadar sad ü mükterib,
Manzûr u muhtecib
Her şey derin derin
Sarsıldı bir dakika... Semâ pak ü cevherin
Mes'alleriyle lâ-yetenâhi ve pür-ebed
Bir ma'bed ihtişamını almış, o lâ-yûed
Gözlerle arz-ı hâsi-i seyreyliyor; zemin
— Lerzân adımlarıyla, çolak kollarıyla, gah
Evhama, gah ümide koşan, daima tebâh
Amalinin bakıyye-i enkaaz-ı harım
Nev-hande bir emel gibi memnun kucaklayan
Sükkân-ı zar ü hâirinin bir hatar-nisân
Âsûbe karşısındaki vaz'-ı hasarını
Temsil eden husû'-ı zelîliyle mübtehil,.
Ser-geşte, — bekliyordu...
Sada önce ses değil,
Bir kükreyişti sanki, buruşan ü zehre-çâk
Bir tûf-i lerze-rîz-i tehevvür ki, ân-be-ân
Tesdidi igtizâb ile, serpildi nâ-gehân.
Başlar eğildi: fırtınalar sindi; kalb-i hâk
Durmuş gibiydi; cevde kırık bir kanat sesi,
Son kartalın sukuutu; bir insân iniltisi;
Birkaç boğuk fısıltı; ve bir lücce-i sükût...
Yalnız o söylüyordu, semavî haberlerin
Teblîg-i sermedîsine hâs, i'tilâ-karîn
Bir nutk-ı bî-zebân ile
"Hallâk-ı lâ-yemût,
Fâni beşer, yolunda ezelden hazırlamış
Bir zirve-i rehâ. Su semâvâta fırlamış
Mağrur u muhteşem kuleler sence pek bülend,
Pek sanlı, pek sütûde eserlerdir. Eskiden,
Tâ mehd-i hilkatinde, henüz yerde sürtünen
Bir za'fı-mahz iken yine sen böyle hod-pesend
Eflâke tırmanırdın: Ok attın; kanat, balon,
Her vasıtayla uçmaya uğraştın; işte son
Verzislerin de gösteriyor: Kasdın, i'tilâ,
Her lâhza i'tilâ ve teceddüd. Zaman zaman
Düştün; ne baş, ne kol, ne kanat kaldı; nâ-gehân
Bir darbe-i cenah ile bir hamle, bir daha,
Yükseldi nâsiyen yine ulvî bulutlara.
Fâniyyetin ve gaayet-i aczinle kapkara
Bir leyl-i istibâhın içinden sönük, alil
Birkaç suâı reh-ber edip sırr-ı hilkati
Tahkika yol bulan nazarın her hakikati
Bir gün bedâheten görecektir. Ve bî-delîl
Artık yolunda gitmeye kaadirsin. Asuman
Kâfi, dehânı etti asırlarca imtihan.
Her gün başında yıldırım, altında zelzele,
Mat'ûn ü müşteki yaşadın; hep elem, hüzün;
Kandır bütün sehâyifi târîh-i ömrünün!
Hâkim zekâ ve tecrüben artık gavâile.
Ezdin başınla tasları, yendin denizleri;
Tuttun elinle berki, o gurrende ejderi,
Tuttun ve bağladın; o senin şimdi en muti',
En canlı âletin; odur ilkaa-yı ruh eden
Esbâh-ı mümkinâta senin kudretinle, sen
Bî-sübhe kendi kendine bir âlem-î bedi',
Bir âlem-î suûn ü bedâyi'sin... ey hayât,
Ey rûh-ı kâinat,
Takdis edin: Beşer
Takdise müstahaktır; odur Rabb-i hayr ü ser,
Rabb-i mümkinât!"



Tevfik Fikret
Haluk'un Defteri
Aşiyân, 22 Kânun-ı evvel 1328


Günümüz Türkçe'siyle


Birden dünyanın bütün gürültüsü kesildi,
Büyük bir ses yükseldi; yeri bilinmeyen
Bu tantanalı sesin yankısıyla en gizli
Duygu tellerine kadar üzgün ve şen,
Görünen ve görünmeyen
Her şey derin derin
Sarsıldı bir dakika... Gök temiz, mücevher
Lambalarıyla sonsuz ve uçsuz bucaksız
Bir tapınak görkemine bürünmüş, sayısız
Gözlerle küçük yeryuvarlağına bakıyor, yer
— Titrek adımları, çolak kollarıyla bazı
Kuruntuya, bazı umuda koşan, kırılan
İsteklerinin sıcak yıkıntılarından geri kalanı
Yeni açılmış bir umut gibi sevinçle kucaklayan
Bu şaşkın ve inleyen konukların tehlikeli
Bir kargaşa karşısındaki düşkün halini
Yansıtan bir alçalışla yalvarırcasına,
Afallamış — bekliyordu...
Yankı ses değildi,
Bir kükreyişti sanki, taşkın ve öd koparan
Bir öfkenin titreyen yansımasıydı; sürekli
Artarak kızgınlığı, serpildi ansızın.
Başlar eğildi, fırtına dindi; yüreği toprağın
Durmuş gibiydi; boşlukta kırık bir kanat sesi
Son kartalın düşmesi, bir insan iniltisi,
Birkaç boğuk fısıltı, büyük bir sessizlik...
Yalnız o söylüyordu, gökten gelen haberlerin
Her zamanki bildirimine özgü, yüceliğe yakın,
Sözsüz bir deyişle:
"Ey ölümsüz Yaratan,
Ölümlü insan yolunda çok önceden kurmuş
Bir kurtuluş tepesi. Su göklere fırlamış
Gururlu ve görkemli kuleler sence pek yüce,
Pek şanlı, pek kutlu eserlerdir. Eskiden
Yaratılışın beşiğinde henüz yerde sürünen
Pek zayıfken de sen kurumla yine böyle
Göklere tırmanırdın: Ok attın, kanat, balon,
Her araçla uçmaya uğraştın; işte son
İşlerin de gösteriyor.- Amacın yükselme,
Her an yükselme ve yenileşme. Zaman zaman
Düştün,- ne baş, ne kol, ne kanat kaldı; birden
Bir kanat çırpışıyla bir atılış, bir daha,
Yükseldi alnın yine yüce bulutlara.
Ölümlü ve çok güçsüz oluşunla kapkaranlık
Kuşku gecesinin içinden sakat, sönük
Birkaç ışını kılavuz tutup varlığın gizini
Anlamaya yol bulan bakışın her gerçeği
Bir gün açıkça görecektir. Artık
Kılavuzsuz yolunda gidebilirsin. Yeter, madem
Gökler dehanı yüzyıllardır sınadı.
Her gün başında yıldırım, altında deprem,
Kınandın, yakınarak yaşadın; hep tasa, acı;
Kandır hayat tarihinin bütün sayfaları!
Deneyim ve zekânla artık egemensin belâlara.
Ezdin başınla taşları, yendin denizleri;
Tuttun elinle şimşeği, o gürleyen canavarı,
Tuttun ve bağladın; o şimdi senin en uslu,
En canlı aletin; odur hep can veren
Senin gücünle bütün varlıklara;
Kuşkusuz, kendi başına güzel bir evrensin,
Olaylar ve güzellikler evrenisin... ey hayat,
Ey ruhu evrenin,
Kutsayın. İnsan
Kutsanmayı hak etmiştir; odur tanrısı iyiliğin,
Kötülüğün,
Tanrısı olanakların!"


Tevfik Fikret
Aşiyan, 3 Ocak 1910

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder