Sayfalar

28 Nisan 2016 Perşembe

The Rock'dan Korolar

I

Kartal süzülür doruklarında Göğün,
Avcı köpeğiyle izler kendi yörüngesini.
Ey sürekli devrimi kümelenmiş yıldızların,
Ey sürekli yinelenişi saptanmış mevsimlerin,
Ey dünyası bahar ve güzün, doğum ve ölümün!
Sonsuz dönüşü düşünlerle eylemlerin,
Sonsuz buluşlar, sonsuz deneyimler,
Getirir bilgisini hareketin, ama durağanlığın değil;
Bilgisini konuşmanın, ama susmanın değil;
Bilgisini sözlerin, ama habersizliği Kutsal Sözden.
Tüm bilgimiz bizi daha yaklaştırır bilisizliğimize,
Tüm bilisizliğimiz bizi daha yaklaştırır ölüme,
Ama yakınlık ölüme, daha yakınlık değildir tanrı'ya.
Nerede hayat, yaşarken yitirdiğimiz?
Nerede bilgelik, bilgi içinde yitirdiğimiz?
Nerede bilim, bilgiler içinde yitirdiğimiz?
Göğün dönüşü yirminci yüzyılda
Bizi uzaklaştırır Tanrı'dan, yaklaştırır Kül'e.

Gidip gezdim Londra'yı, zamanı gösteren Kenti,
Orada Nehir akar, yabancı para desteğiyle.
Orada bana dendi: pek çok kilisemiz var,
Ve pek az aşcı dükkanımız. Orada bana dendi:
Mahalle papazları emekliye! Kilise gereksiz insanlara
İş yerlerinde, ama Pazarı geçirdikleri yerde.
Kentte gerek yok çanlara:
Varsın varoşları uyandırsınlar.
Gidip gezdim varoşları, ve orada bana dendi:
Altı gün canımız çıkar, yedinci gün gazlamalıyız
Dişi geyik peşinde, kız oğlan kız peşinde.
Hava bozuksa evde oturur ve gazete okuruz.

Sanayi bölgelerinde, orada bana anlatılan
Ekonominin yasalarıydı .
Güzelim kırlarda, orada görünen oydu ki
Kırlar şimdi yalnız pikniğe elverişlidir.
Ve kiliseye gereksinim görülmüyordu
Kırda ya da varoşlarda ; ve kentte
Yalnız önemli düğünler için.


Koro Şefi

Susun! ve bozmayın gerekli uzaklığı.
Çünkü seziyorum , yaklaşmakta
Rock. O belki yanıtlar kuşkularımızı.
Rock. Gözcü. Yabancı.
O ki görmüştür ne olduğunu
Ve görür ne olacağını.
Tanık. Eleştirmen. Yabancı.
Tanrı-esriği, ki içindedir doğruluk doğuştan.


Rock girer, bir oğlanın öncülüğünde.

ROCK:

İnsanların çoğu sürekli işçidir,
Ya da sürekli işsiz, bu daha zordur,
Ya da geçici işçi, bu da hoş değildir.
Üzüm cenderesini tek başıma çiğnedim, bilirim
Ki gerçekten güçtür yararlı olmak, el çekerek
İnsanların mutluluk saydığı şeylerden, arayarak
Sonu çapraşık iyi davranışları, kabullenerek,
Kılı kıpırdamadan, onursuzca davrananları,
Herkesin alkışını ya da hiç kimsenin aşkını.
Herkes hazırdır parasını yatırmaya
Ama çoğu kazançtan pay umar.
Derim size : Yetkinleştirin istencinizi.
Derim : hiç düşünme hasadı
Ama düşün gereğince ekmeyi.

Dünya döner ve dünya değişir,
Ama tek bir şey değişmez.
Yaşantım boyunca tek bir şey değişmez.
Ne kadar gizleseniz de, bu şey değişmez:
Sürekli çatışması iyi ile kötü'nün.
Unutkan, savsıyorsun türbeleri, kiliseleri;
Öyle insanlarsınız ki bu zamanla alay edersiniz
İyilik adına yapılanlarla, nedenler bulursunuz
Mantıklı ve aydınlık kafaları hoşnut edecek.
Sonra, savsıyorsunuz ve küçümsüyorsunuz çölü.
Çöl uzak değildir güney dönencesinde,
Çöl yalnız çevresinde değildir bölgenin,
Çöl sıkıştırılmıştır kapı komşu metro'ya,
Çöl yüreğindedir senin kardeşinin.
İyi insan yapıcıdır, yapıyorsa iyi olanı.
Size göstereceğim şeyler şimdi yapılmaktadır,
Bazı şeyler de çok eskiden yapılmıştı,
Ki sizleri yüreklendirebilir. Yetkinleştirin istencinizi.
İşte size halkın yaptığı iş. Dinleyin.


Işıklar azalır; yarı karanlıkta şarkı söyleyen

İŞÇİLERİN sesi duyulur:

Boş yerlerde
Kuracağız yeni tuğlalarla
Oradadır eller ve makineler
Ve kil, yeni tuğlalar için
Ve kireç, yeni harç için
Tuğlaların düştüğü yerde
Kuracağız yeni taşlarla
Kirişlerin çürüdüğü yerde
Kuracağız yeni keresteyle
Sözcüğün söylenmediği yerde
Kuracağız yeni bir dille
Oradadır iş birlikte
Bir kilise hepimize
Ve bir iş her birimize
Herkes kendi işine.


Şimdi soluk göğe karşı bir işçi kümesinin silüeti belirir.

Daha uzaktan onları yanıtlayan İŞSİZLERİN sesi duyulur.

Kimse iş vermedi bize
Eller ceplerde
Ve suratlar asık
Açık yerlerde dolaşıp dururuz
Ve titreriz ışıksız odalarda.
Yalnız rüzgar dolaşır
Boş tarlalarda, sürülmemiş,
Orada bir pulluk, yan yatmış
Bir pulluk izine. Bu ülkede
İki adama bir sigara olmalı,
İki kadına yarım bardak acı
Bira. Bu ülkede
Kimse iş vermedi bize.
Ne hayatımız isteniyor, ne ölümüz
Yer alıyor The Times'da.


Gene İŞÇİLERİN şarkısı

Nehirler akar, mevsimler geçer
Serçe ve sığırcığın harcanacak zamanı yok.
İnsanlar kurmazsa
Nasıl yaşayabilirler?
Tarla sürülünce
Ve buğday ekmekleşince
Onlar ölmeyecek kısalmış bir yatakta
Ve ensiz bir çarşafla. Bu caddede
Ne başlangıç, ne hareket, ne barış, ne de son var,
Ama sözsüz gürültü ve tatsız yiyecek.
Gecikmeden, ivecenleşmeden
Bu caddenin başlangıcını ve sonunu yapardık.
Biz kurduk anlamı:
Bir kilise hepimize
Ve bir iş herkese
Herkes kendi işine.


III

Rabbin kelamı ulaştı bana, diyerek:
Ey aşağılık kentleri düzenci insanların,
Ey aydın insanların umarsız kuşakları,
Saptırılmış, labirentlerinde ustalığınızın,
Kafeslenmiş, geliriyle size özgü buluşların:
Size eller vermiştim, tapınmaktan çektiniz,
Size dil vermiştim, sonsuz palavra için,
Size Yasamı vermiştim, siz komisyonlar kurdunuz,
Size dudaklar vermiştim, dostça duyguları belirtmek için,
Size kalpler vermiştim, karşılıklı güvensizlik için.
Size seçme gücü vermiştim, ama ancak bocaladınız
Saçma varsayımlarla boşuna eylemler arasında.
Nicesi kitap yazıp bastırmakla uğraşıyor,
Nicesi adlarını basılmış görmek dileğinde,
Nicesi koşu sonuçlarından başka şey okumaz.
Çoktur okuduğunuz, ama Kelamı değil Rabbin,
Çoktur konutunuz, ama Evi değil Rabbin.
Kurar mısınız bana alçıdan bir ev, çatısı oluklu,
Doldurmak için pazar gazeteleri döküntüleriyle?


BİRİNCİ ERKEK SESİ:

Bir Haykırış Doğudan :
Ne yapılacak payandasına tüten gemilerin?
Bırakacak mısınız halkımı, unutkan ve unutmuş,
İşsizliği, çalışmayı ve çılgınca bilinçsizliği?
Orada kalacak devrilmiş baca,
Çıplanmış tekne, paslı bir demir yığını,
Tuğla yığılı bir sokakta, keçilerin tırmandığı,
Ki orada söylenmez Benim Kelamım.


İKİNCİ ERKEK SESİ:

Bir Haykırış Kuzeyden ve Batıdan ve Güneyden
Ki her gün binleri gönderirler zaman-bekçisi kente;
Ki orada Benim Kelamım söylenmez,
Lobelya çiçekleri ve tenis fanilaları ülkesinde
Tavşanlar yuva kazar ve karaçalı yine biter,
Isırganlar gelişir kumlu çakıllı avluda,
Ve rüzgar der: "Buradaydı kibar tanrısız halk:
Onların tek anıtı asfalt yollar
Ve yitmiş binlerce golf topu."


KORO :

Kurarız boşuna, tanrı bizimle kurmadıkça.
Üstlenebilir misiniz tanrının size vermediği kenti?
Trafiği yöneten binlerce polis memuru
Soramaz size, neden geliyorsunuz, nereye gidiyorsunuz.
Bir kobay kolonisi, etkin bir dağsıçanı sürüsü
Daha iyi kurarlar tanrısız kuranlardan.
Ayaklarımızı kaldıralım mı sonsuz örenler arasında?
Sevmiştim güzelliğini Evinin, huzurunu Tapınağının,
Süpürdüm döşemelerini ve süsledim mihraplarını.
Nerede tapınak yoksa orda yuva olmayacaktır.
Gerçi vardır barınaklarınız ve kurumlarınız,
Kira ödendiği halde güvenilmez pansiyonlarınız,
Yere gömülü fare yuvası bodrumlarınız
Ya da numaralı kapılı sağlık konutlarınız
Ya da komşununkinden daha iyice bir eviniz;
Peki, Yabancı sorarsa: "Kuruluş amacı nedir bu kentin?
Karşılıklı sevgiden mi bu ıkış tıkış bir araya geliş?"
Ne yanıt vereceksiniz? "Hep birlikte oturuyoruz ki
Herkes para kazansın" mı? yoksa, "Bu bir toplumdur" mu?
Ve Yabancı ayrılacak ve dönecek çöllere.
Ey ruhum, hazır ol Yabancının gelişine,
Hazır ol çünkü nasıl soracağını bilir o.

Ey bezginliğini insanların, tanrıdan yüz çevirip
Uslarının görkemine, eylemlerinin ününe dönenler,
Sanatlara, buluşlara, atak girişimlere dönenler,
İnsan büyüklüğünün, hiç güvenilmez, düzenine dönenler,
Yani toprak ve suyu sizin hizmetinize sunanlar,
Denizleri sömüren ve dağları devindirenler,
Yıldızları sıradan ve yeğlenen diye ayıranlar,
Yetkin buzdolabının tasarımıyla uğraşanlar,
Ussal bir ah tak kuramıyla uğraşanlar,
Olabildiğince çok kitap basımıyla uğraşanlar,
Yaratarak mutluluğu, fırlatarak boş şişeleri,
Döndürerek dinlencenizi ateşli bir coşkuya
Ulus için, ırk için ya da insanlık denen şey için;
Unutmuş olsan da Tapınağın yolunu,
Hatırlayan birisi var senin kapının yolunu:
Hayattan kaçınabilirsiniz, ama Ölüm'den değil.
Sizler yadsıyamıyacaksınız Yabancı'yı.


VII

Başlangıçta tanrı dünyayı yarattı. Çorak ve çıplak.
Çorak ve çıplak. Ve karanlık derinliklerin yüzündeydi.
Ve insanlar varolunca, kendi çeşitli yollarında,
çabaladılar ezinç içinde ulaşmaya tanrıya.
Bilinçsizce ve boşuna, çünkü insan boş bir şeydir, ve
Tanrısız insan yele kapılmış bir tohumdur: o yana, bu
yana sürüklenen, ve kök salıp göverecek hiçbir yer
bulamayan.
Onlar ışığı da izlediler, gölgeyi de, ve ışık onları ışığa
doğru yeddi, ve gölge onları karanlığa ulaştırdı,
Yılanlara ve ağaçlara tapınış, hiçbir şey bulamayınca
şeytanlara tapınış: hayat ötesi hayatı istemek, tensel
olmayan esrimeyi istemek.
Çorak ve çıplak. Çorak ve çıplak. Ve karanlık derinliklerin
yüzünde.

Ve Ruh suyun yüzünde kımıldadı ve insanlar ki
ışığa döndüler ve ışıktan haberleri vardı
Buldular Yüksek Dinleri; ve Yüksek Dinler iyiydi
Ve insanları ışıktan ışığa yeddiler, İyi ile Kötü'nün
bilgisine.
Fakat onların ışığı hep karanlıkta çevrilmiş ve
mahvolmuştu
Ilımlı denizlerin havası, Kutup Akıntısının durağan ölü
soluğuyla parçalanır gibi;
Ve onlar bir sona ulaştılar, bir ölü son, bir hayat ateşinin
ürperttiği,
Ve onlar, açlıktan ölmüş bir çocuğun buruşuk ve antik
görünüşünü aldılar.
Dua çarkları, ölülere tapma, bu dünyanın yadsınışı.
anlamı unutulmuş ayinlerin onanışı
Rüzgarın kamçıladığı tedirgin kumlukta, ya da rüzgarın
kar barındırmadığı tepelerde.
Çorak ve çıplak. Çorak ve çıplak. Ve karanlık derinliklerin
yüzünde.

Sonra geldi, saptanmış bir anda, bir an ki
zaman içre ve zamandan,
Bir an, değil zaman dışı, ama zaman içre, yani tarih
dediğimiz şey: zaman dünyasını çaprazlamasına ve
ikiye bölerek, bir an zaman içre ama zamandan
bir an gibi değil,
Bir an zaman içre ama zaman o an içre yapılmıştı: çünkü
anlamı olmaksızın hiçbir zaman yoktur, ve anlamı
veren ise zaman'ın o anı idi .
Sonra sanıldı ki insanlar ışıktan ışığa geçmeliydi, ışığında
Kelamın,
Olumsuz varlıklarına karşın bağışlanan Çarmıh ve Özveri
içre;
Hayvansal hep önceki gibi, kösnül ve çıkarcı hep önceki
gibi, bencil ve mankafa hep önceki gibi,
Ama hep çabalayarak, hep yeniden onayarak, hep o ışığın
aydınlattığı yolda yürümeyi sürdürerek;
Çoğu kez duraklayarak, oyalanarak, yalpalayarak, gecikerek,
dönerek ama başka hiçbir yol izlemeyerek.

Ama belli ki bir şey olmuştur, daha önce hiç olmayan:
tam olarak bilmesek de ne zaman ve neden ve nasıl
ve nerede.
Diyorlar ki insanlar tanrıyı başka tanrılar yüzünden
boşlamadı, hiçbir tanrı olmasın diye; ve daha önce
hiç olmayan şeydi bu
İnsanlar hem tanrıları hem de tapınmayı yadsıdılar,
yeğledikleri önce Mantık idi,
Ve sonra Para, ve İktidar, ve Hayat dedikleri şey, ya da
Irk, ya da dialektik.
Kilise yadsındı, kule yıkıldı, çanlar alt üst edildi, başka
ne yapmamız gerekirdi
Ama öylece kaldık eller bomboş ve avuçlar açık
Bir çağda ki ilerliyor durmaksızın geriye doğru?


İŞSİZLERİN SESİ (çok uzaktan)

Bu ülkede
Bir sigara olacak iki erkeğe,
İki kadına çeyrek litre acı
Bira...


KORO:

Ne diyor dünya, doğru yoldan ayrılır mı bütün dünya,
kestirme bir yolda güçlü arabalarla?


İŞSİZLERİN SESİ (daha da hafiften)

Bu ülkede
Hiç kimse iş vermedi bize...


KORO:

Çorak ve çıplak. Çorak ve çıplak. Ve karanlık
derinliklerin yüzünde.
Kilise mi yanılttı insanlığı, yoksa insanlık mı kiliseyi?
Bir zamanda ki kilise artık saygı görmez, tepki de
uyandırmaz, ve insanlar unutmuşlardır
Tüm tanrıları, Tefecilik, Kösnü ve İktidar dışında.


IX

İnsanoğlu, kendi gözünle gör , ve kendi kulağınla işit
Ve yüreğini hazır tut sana göstereceğim her şeye.
Kimdir o ki demişti: tanrının Evi bir Hüzün Evidir;
Yolda karalar giyinmeli ve üzgün davranmalıyız, asık
suratlarla,
Boş duvarlar arasından geçmeli, pesden bir şarkıyı
titreterek, hafiften fısıldıyarak?
Tanrıya yükleyeceklerdi kendi üzünçlerini, duyacakları
acıları
Kendi günahları ve hataları için, günlük uğraşlarını ele
alırken.
Ama caddede yürüyüşleri baston yutmuş gibidir,
yarışa hazır soylu atlar gibi,
Donatarak kendilerini, işgüzardır piyasada, forumlarda ve
ve bütün din-dışı toplantılarda.
Düşünerek kendi yararlarını, her eğlenceye hazır,
Sağlayarak kendi rahatlarını.
Yas tutalım özel bir odada, öğrenerek pişmanlık yollarını,
Sonra öğrenelim neşeli arkadaşlığını azizlerin .

İnsan ruhu hızlanmalı yaratma için.
Biçimsiz taşlardan kendini taşla özdeşleştirince yonutçu,
Daima hayatın yeni biçimleri fışkırır, insan ruhundan ki
katılmıştır taşın ruhuna;
Anlamsız çizilmiş biçimlerinden her şeyin, (ister canlı ister
cansız
Ressamın gözünün gördüğü) fışkırır yeni hayat, yeni biçim,
yeni renk.
Ses denizinden müzik hayatı,
Kaygan çamurundan kelimelerin, sulusepkeni ile
dolusundan sözlü karmaşaların,
Oynak düşünce ve duyguların, kelimelerin ki yerini almıştır
düşünce ve duyguların,
İşte orada fışkırır yetkin düzeni sözün, ve güzelliği
büyünün.

Rab, bu armağanları sunmayalım mı Senin hizmetine?
Sunmayalım mı Senin hizmetine bütün gücümüzü
Hayat için, onur, kayra, ve düzen,
Ve duyuların ussal kıvancı için?
Yaratan Rab istemiş olmalı yaratmamızı
Ve yarattığımızı kullanmamızı gene kendi hizmetinde
Ki zaten O'nun hizmetidir yaratma işinde.
Çünkü insan bütünlenmiştir ruh ve bedenle,
Ve dolayısıyla ruh ve beden olarak hizmet etmelidir.
Görünen ve görünmeyen, iki dünya buluşudur insanda;
Görünen ve görünmeyen buluşmalı onun Tapınağında;
Yadsımamalısınız gövdeyi.

Şimdi görürsün ki Tapınak tamamlanmıştır:
Pek çok çabadan sonra, pek çok engelden sonra;
Çünkü yaratma işi hiç sancısız olmamıştır;
Yontulmuş taş, görünen çarmıhtaki İsa,
Süslenmiş sunak, yükselen ışık.

Işık

Işık
Görünen hatırlatıcısı Görünmeyen Işığın.


X

Gördün yapının kuruluşunu, gördün süslendiğini
Geceden gelen birince, tanrıya sunulmuştur o şimdi,
Artık bir kilisedir, bir ışık daha dikilmiş bir tepeye
Bir dünyada, şaşkın ve karanlık ve ürkmüş korku
habercisinden.
Peki gelecek üstüne ne deriz? Kurabildiğimiz tek bir kilise mi?
Ya da sürdürecek mi o Gerçek Kilise fethetmeyi Dünyayı?

Büyük yılan hep yarı uyanık yatar, dünya cehenneminin
dibinde, kıvrılmış
Kendi katları içre, uyanıncaya dek açlıktan ve çevirerek
başını bir sağa bir sola hazırlanır yiyip yutma saatine.
Ama Günahın Gizi bir çukurdur, öyle derin ki ölümlü
gözler iskandil edemez. Gel
Sen , arasından onların , yılanın altın gözlerine bayılanların,
tapanların, yılanın gönüllü kurbanlarının. Seç
Kendi yolunu ve ayrı kıl kendini.
Pek merak etme İyiyi ve Kötüyü;
Çabalama zamanın gelecek dalgalarını saymaya;
Ama kendini hoşnut say çünkü ışığın var
Yeter adım atmana da basamak bulmana da.

Ey Görünmez Işık, öğüşler sana!
Onca parlak ölümlü görüşler için.
Ey Daha Büyük Işık, öğüşler Sana daha sönüğün için;
Doğu ışığı çan kulemize ulaşır sabahları,
Işık ki dolunur batı kapılarımızda akşamları,
Alacaışık durgun gölcükler üzre yarasalar uçarken,
Ay ışığı ve yıldız ışığı, baykuş ve pervane ışığı,
Ateşböceği ateş ışığı upuzun bir yaprakta.
Ey Görünmez Işık, tapıyoruz Sana!

Şükran Sana ışıklar için, tutuşturduğumuz,
Işığı mihrabın ve kutsal yerin;
Küçük ışıkları gece yarısı düşünceye dalanların
Ve ışıklar, renkli pencere camlarından gönderilen
Ve ışık, cilalı taşlardan yansıyan,
Yaldızlı oyma tahtadan, ve renkli fresklerden.
Denizin altı bakışımızdır, gözlerimiz yukarı bakar
Ve görür ışığı, tedirgin sularda kırılan.
Görüyoruz ışığı ama göremiyoruz nerden geliyor.
Ey Görünmez Işık ululuyoruz Seni!

Dünyasal hayat ritmimizde ışıktan bıkarız. Kıvanırız gün
erince sona, oyun erince sona ; ve coşkunluk acıdır daha çok.
Bizler çocuğuz, çabucak bıkan: çocuklar ki kalkar geceleri ve
uykuya dalarlar roket ateşlenirken; ve gündüzler, iş ya da
oyun için, uzundur.
Bıkarız eğlenceden ya da çabalamaktan, uyuruz ve iyi ki
uyuruz.
Denetiminde kan ritminin ve gündüzün ve gecenin ve
mevsimlerin.
Ve söndürmeliyiz mumu, söndürmeli ışığı ve yine
yakmalıyız;
Daima karartmalı, daima yeniden parlatmalıyız alevi.
Bu yüzden şükran Sana, cılız ışığımız için, gölgelerle
benekli.
Şükran Sana ki yönelttin bizi kurmaya, bulmaya
oluşturmaya parmak uçlarımızda ve gözlerimizin
ışığında.
Ve bir mihrap kurunca Görünmez Işığa, üstüne dikebiliriz
küçük ışıkları, bedensel görüş gücümüze uygun ışıkları.
Ve şükran Sana ki ışığı hatırlatır bize karanlıklar.
Ey Görünmez Işık, sunarız Sana şükranımızı, Senin büyük
görkemin için!


T. S. Eliot
Çorak Ülke, Dört Kuartet ve Başka Şiirleri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder