Sayfalar

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Susan Anadolu

çatlamış topraklar üzerinde yürüyorum
dudaklarım kanıyor kuru ağaçlar durgun akşamda
senin gözlerinde görüyorum sivas'ı erzincan'ı
gecenin sarktığı toprak evlere iniyorum
çıra alevinde oturuyor döne bacım susarak
alıyorum yüzünden karanlık keder bulutunu
hiçbir hazin türkü onları ağlatmıyor mutsuz da olsalar
dağlarda ırmaklarda bitkisel bir yaşantı
eğitim görmemiş insanlarım düşünmeyi öğreniyorlar
rüzgar yanığı yüzlerinden geçiyor yirminci yüzyıl
sen içkilerle girerken akşamın turuncu bulutuna
dikenli otlarıyla geçiyor uzak bozkırlarım
haberin var mı toprağın altındaki köylerimden
dokuz bin yedi yüz köy yirmi dört saat gecede
beyinlerinin kıvrımlarından geçmemiş daha
gün ışığında gelen bir okul penceresi
oysa çekilerle dolu türkülerde duruyorlar
saçlarını unutmuş sakallarını unutmuş uzakta doğuda
gözlerimi yaktılar göğüs tahtanı paramparça
ufukta tortum uzun bir çizgi mutsuz
bırak beni orta anadolu unuttum ağlamayı
kerpiç bir baca gibi düşünüyorum bulutlara karşı
karacaoğlan'dan öğrendim doğa sevgisini
bir gözümde siirt öbür gözümde bitlis muş
ateş yakacağım uzak kıyılarında senin
gelip duracaklar göz bebeklerimde gemiler
rizeli ıslak bir akşam bırakacaklar avuçlarıma

diyarbakır'ın anlattıkları ak kağıtta kara yazı
mağarada yaşıyorsunuz öküz keçi koyun beraber
kara akrep karayılan cümle haşarat yanınızda
ötede dadaşların bebeleri mavi boncuk
uzun süre dalıyorum erzurumlu bir kulübede
kızgın bir akşam giriyor içeriye ansızın
uzakta yırtıcı kuş gözündeki parıltı
isli bakracın ateşine tutuyorum kitabımı
pir sultan abdal'dan beri susuyorsun sivas'ta


Ömer Faruk Toprak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder