Sayfalar

19 Ekim 2016 Çarşamba

İki Ayakkabı Arasında Biri

Görülüyor pencereden yalnız kalpler
bitik göğüsler dışında trenlerin
Hüzünlü bir masa
Eğiyor başını uzaktan ağlamaya

Tekrarlıyorum sözleri deli gibi
Kahvelerde büyüğünde küçüğünde
Altında yıldızların kalabalığın tükrüğü altında
Anlamasın diye kimse beni
Ne çocuk ne kuş
Ne bir yabanıl hayvan

Sabahtan akşama değin titriyor çenem
Akşamdan sabaha değin
Yapışıyor bir türkü öyle bir türkü çeneme

Bitti deha zamanı
Uzun merdivenler üstünde kayma

Üstünde çiçeklerin bitler
Uçak kalıntıları üstünde bitler

Duyuyorum sallandığımı üstünde toprağın
Sürekli çarpıyor kulağıma
'Git'ler
Öleceğim bir akşam bu dört yol ağzında
Taş üstünde parmaklarım alacak elmadaki kurt biçimini
Orda sonum
Karanlıkta parlayan bir kılıç görüyorum yüreğime doğru
Sürüklüyor bir araba söndürülmüş ateşleri
Masamı
Kağıtlarımı

Genişliğine çölün
Orda o anda tam
Çıkacak öfkeli bir rüzgar
Keserek kısa tırnaklarımı
Sebze artıkları gibi süpüren şiirlerimi
Bitecek etimden uzun kulaklar
Duyacağım onlarla halkıma indirilen son yumrukları
Kendiliğinden kapanan kapıların ezgisini
Kargılarla kapatıldığında
Bıyıkların ucunda donan parmaklarla
Bakacağım ayağına güvenlik görevlisinin
Çamura batık bu ayak
Dönüyor bana yüzü dönük bu ayak
Bilmeden kim olduğumu

Sokaklarımızda bu tuhaf ölü
dinginlik bulduğunda ciğerlerim
İki göz gibi alımlı olacak görünümü
Çok uzaktan bir gelin görünümü

Açıldığında göğsüm duvarların yağmurun kokusu altında
dişler gibi tenha
Olmayacak yüzümde rüzgarın çözdüğü bir örgü
Sayfalarımda gözyaşı gibi inen bir meme

Aşındıracağım bu onur kıran toprağı

Ağlayarak

Bulamamak ne kötü başka bir olanağı
Ayırdı beni kökümden
Dikeceğim oraya dişlerimi
Anımsamak toprağı biraz anlamak demektir
Anımsamak kirli topraklan
Sürgün kolları ortağı
Çaprazlaştırılmış göğüsleri

Düşünüyorum pencerede elleri demirde bekleyen anamı
Sineğin ya da kelebeğin uçuvermesi gibi dönüşümü

Geçireceğim ellerimi rayların üzerinden
Güz ıslağı
ayaklarımı sürüdüğüm kaldırımlar üstünde
MASRAFSIZ BİR İNTİHAR TASLAĞI
sırtımı verdiğim dirkel üstünde
dinleyeceğim toprağın dibinden
toprağın dilinden
çarpan yüreğimi
al öcünü
anımsa cılız kızkardeşlerini
iple delinmiş kulaklarını

Anımsa ölülerini
böylece
Denizle çöl arasındaki
Şiirlerin erkten düşmeleriyle çamur arasındaki

Ey sultan onurlu köylü

Sen ve yağmur
Mürekkeple gözyaşları arasındaki toz
Ben değil miyim hıçkıran konuşan
Daha yüksek sesle ölümcüllerden
Biliyorum geç kaldın toprağa
Gece yarısından sonra gelen yabancı gibi

Doğmak zorunda kalmış olacaktım
bu yalı romantiklerle
varlıklı sakal1ara
güve yemiş külahlara
yaşamak çok eski zamanlara

Kayıkçı krallık
kumral tefecilerin yanında
kırmızı tuğlalı odada
çekmeceler çiçekten arda
duvarlarda
çocuk eriklerinin kuş gagalarının oluşturduğu

Kemerlerde değnek
Kitaplar sırtta

Geçiyorum arasından çok koyu bir yeşilin
ormanların
sise batık balçık çukurundan
durgun su birikintisine


Muhammed Maghut
Çeviren: Nuri Pakdil

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder