Şiir, Sadece: 2016-01-24

30 Ocak 2016 Cumartesi

All Our Yesterdays

Bilmek istiyorum geçmişim kimin.
Gelip geçenlerden hangisinin?
Işıltılı yılların sildiği altı hecelik dizelerle
Latince bir şiir yazan Cenevrelinin mi?
Yoksa şu çocuğun mu, altüst eden
Babasının kitaplığını, bulmak için
En doğru kıvrımlarını haritanın ve yabani
Biçimleri, aslında kaplanla pars olan.
Yoksa ötekinin mi, ardında ölmüş,
sonsuza göçmüş olan adamın yattığı
şu kapıyı iten ve öpen, ağaran günle birlikte,
geçip giden o yüzü ve ölüp giden o yüzü?
Artık var olmayanlarım ben. Yararsızca
Akşamleyin yitip giden bu insanlarım ben.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Ağıt

Geçmişten üç yüz gözümün önünden gitmiyor:
Biri Claudius’la konuşan Okeanos, bir başkası
gün doğarken ve gün batarken acımasız
ve duygu nedir bilmeyen Kuzey;
üçüncüsü da ölüm, hepimizi alıp götüren
akıp giden zamana verdiğimiz o öteki ad.
Tarihte yaşanan ya da düşlenen
dünlerin o halka özgü yükü
işlediğim bir suç gibi eziyor beni.
Gökler altında Danimarka’ya hükmeden
Scyld Sceaving’in cesedini denize
geri getiren o mağrur gemiyi düşünüyorum;
dizginleri yılanlar olan o koca kurdu,
yanan gemiye güzel ölü tanrının
saflığını ve aklığını bağışlayan;
insan gövdeleri serüvenlerinin tabanı
o suların ağırlığı altındaki
bataklıklara saçılan korsanları düşünüyorum;
kuzey Odisealarında denizcilerin
rastladıkları mezarları. Kendi ölümümü
düşünüyorum, kusursuz ölümümü,
gömülecek kül kâsesi ve gözyaşı olmayan.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

1972

Şimdiden geçip gitmekte olan geleceğin
işe yaramaz, belirsiz ve bulanık,
bir boşyücelikler tekrarı, uzayıp giden
bir aynalar koridoru olacağından korktum,
Ve bu düşten önceki yarı aydınlıkta
yalvardım adlarını bilmediğim tanrılarıma
günlerime bir şey ya da birini göndersinler diye.
Onlar da gönderdiler. Bu yurdumdu. Atalarım
yasaklara karşın, açlık ve yoksulluk içinde,
savaşlarda kendilerini ona adamışlardı,
İşte bir kez daha karşımdaydı o çekici tehlike.
Oysa zamanın unutmadığı dizelerimde övdüğüm
o hayalet koruyuculardan biri değilim.
Yetmişini tamamlamış kör bir adamım ben
Ölüm kokan bir hastane köşesinde,
Can çekişen insanlar arasında
göğsüne yediği iki kurşunla ölen
Doğulu Francisco Borges değilim;
Ama şimdi saldırıya uğramış yurdum benden
kılıcın savaşla ilgili hünerinden uzak
bilgiçlik taslayan beceriksiz kalemimle:
bir destanın ayrıntılarını toparlayıp
kendi yerimi belirtmemi istiyor. Ben de
onu yapıyorum.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bir Kör

Ne zaman aynadaki yüze baksam,
bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor;
bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce
ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor.
Karanlığımda yavaşça görünmeyen çizgilerimi
araştırıyorum elimle. Bir kıvılcımın ışığı
sızıyor içime. Saçlarını tanıyorum,
külrengi, hatta altın sarısı olan.
Gene söylüyorum yalnızca boş ve yapay
yanlarını yitirdim eşyanın.
Bu soylu sözler Milton’un bilgeliği,
ama ben gene de harfleri ve gülleri düşünüyorum.
düşünüyorum ki görebilseydim yüzümün çizgilerini,
bilebilirdim kim olduğunu bu benzersiz akşamda.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

29 Ocak 2016 Cuma

Kör Adam

I

Yoksun bıraktılar onu bu bin yüzlü dünyadan,
Eskiden olduğu gibi duran yüzlerden,
Bugün artık uzakta kalan komşu sokaklardan,
Dün derinlikli, bugün çukur bir tas olan mavilikten.
Kitaplardan ona kalan ancak ona sunduklarıdır
Belleğin, öylesi bir unutuştur ki
Akılda kalan biçimdir, anlam değil,
Ancak bir tek başlıklar yansır ona.
Uyumsuzluk pusudadır. Her atılan adım
Düşüş olabilir. Ağır kanlı tutsağıyım
Ben uyku sersemi bir zamanın,
Ne gün doğumu belli ne gün batımı.
Sürgit bir gece. Başkaları yok. Dizelerle
İşleyip yoğurmalıyım yavan evrenimi.


II

Doğduğum yıldan beri, ki doksan dokuzdur,
Tepemizde asma çardağından ve aşağıda dipsiz sarnıçtan,
Kaplumbağa hızıyla geçen zaman, bellekte bir an sanki,
Bu dünyanın gözle görünür biçimlerini hep benden kaçırdı.
Günler ve geceler törpüledi durmadan görünüşünü
İnsandan harflerin ve sevgili yüzlerin.
Tükenmiş gözlerim boşuna arandı sorgulayarak
Yararsız kitaplıkları, rahleleri boşuna.
Mavi ve lal artık çöken bir sis üstüme
Ve işe yaramayan iki ses. Baktığım ayna
Duman renkli bir nesne. Bahçede soluyorum içime,
Dostlarım, karanlıkta açan hüzünlü bir gülü.
Şimdi bana kalan yalnız sarı renklerdir
Ve gözlerim yalnız karabasanlar için var.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Brunanburh, İ.S., 937

Kimse yok senin yanında.
Dün gece bir adam öldürdüm savaşta.
Yaşam dolu ve uzun boyluydu, Anlaf’ın soylu kanından.
Bağrına saplandı kılıç, hafifçe soldan.
Yere yuvarlandı, bir nesne oldu
Kargaların önünde.
Boşuna bekleyeceksin onu, görmediğim kadın.
Sarı suların üstünden kaçan gemiler
Geri getirmeyecek onu.
Gün doğarken,
Arayacak onu düşünden uzanan elin.
Döşeğin soğumuş.
Dün gece bir adam öldürdüm Brunanburh’da.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bilinmez Bunlardan Hiçbiri

Ay sakin ve aydınlık olduğunu bilmezden gelir
Üstelik ne de ay olduğunu bilir;
Ne de kum kumluğunu. Tek bir şey
bile yoktur biçiminin benzersizliğini bilen.
Fildişinden taşlar öylesine yabancıdır
Soyut satranç oyununa tıpkı kendilerini
Süren el gibi. Belki de insanın yazgısı,
Kısa süren sevinçler ve uzayıp giden acılar,
Aracıdır Ötekinin. Görmezden geliriz;
Ona Tanrı adını vermenin hiç yararı yok bize.
Boşunadır üstelik korku, kuşku
Ve başlattığımız kısacık yakarı.
Hangi yay fırlatmış olmalı bir ok
Olan beni? Hangi doruk acaba hedefi?


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

28 Ocak 2016 Perşembe

Ianus’un Bir Büstü Konuşuyor

Kimse açıp kapayamayacaktır kapıları
Hepsinin başını çeken Çift Çehreliyi
Saygıyla anmadan. Kuşatırım çevresini
Belirsiz denizlerle belirgin karaların,
İki ayrı yüzüm seçebilir geçmişi
Ve geleceği. İkisini de görürüm ve eşdeğerlidir
Demirler, uyumsuzluklar ve kötülükler,
Silebilecekken hepsini Biri, silmemiş
Silmeyecek. İki elim eksik kalmış
Ve kıpırtısızım, taştan. Diretemezdim
Kursam bile kafamda çekişmeli bir
Gelecek ve bugün uzaklarda kalmış geçmişi.
Yıkıntımı görüyorum: altımdaki kırık sütunu
Ve artık hiç görülmeyecek olan yüzlerimi.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bir Gelecek

Övgüler olsun acıma duygusuna
Her Kiminse, yetmiş yaşını doldurmuş
Gözlerine perde inmiş beni,
Kurtarıyor saygıdeğer yaşlılıktan
Ve kesinlikli aynaların geçitlerinden
Birbirini andıran günlerden
Törenler, izlenceler ve uzmanlıklardan,
Sonu gelmez tasarıların imzasından 
Toz içinde belgeliklere kaldırılmak üzere,
Ve kitaplardan, belleğin öykünmeleri olan kitaplardan,
Ve bana önceden yiğitçe bildiren sürgünümü,
Belki de Arjantin yazgısı denen bu,
Ve felekten ve delikanlı serüvenlerden
Ve tehlikenin saygınlığından.
Belirttiği gibi Samuel Johnson’ın.
Sürekli utanç duymakta olan ben,
1874’te ölen Francisco Borges olmadığımdan
Ya da babam olmadığımdan, çömezlerine
Ruhbilim sevgisini aşılayan ve aslında ona inanmayan,
Unutacağım bana ün sağlayan yazılarımı,
Austin, Edinburgh ve İspanya insanı olacağım,
Yüzümü Batıya çevireceğim gündoğumum için.
Her şeye kadir belleğimde benim olacaksın
Yurdum, her güne bölünen parçacıklarla değil.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Protheus / Bir Başka Değişke

Tekinsiz kumların sakini,
Yarı tanrı yarı deniz canavarı,
Geçmişe ve yitik şeylere
yatkınlığından belleği yok saydı.
Başka bir fırtınadan çıkmış Protheus
Hiç de azımsanmayacak, geleceğin
Gizlediklerini bilmek: yüzüne kapandı kapı
Sonsuza dek, Troyalı ve Akhalı.
Köşeye kıstırılınca akıl almaz kılıklara
Girerdi, kasırga ya da şenlik ateşi
Altın renkli kaplan ya da pars
Ya da sular içinde görünmez su.
Değişkenlerden oluşmuşsun sen de
Dünlerden ve yarınlardan. İken ve önceden...


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

27 Ocak 2016 Çarşamba

Protheus

Odysseus’un kürekçileri
Yorgun düşürmeden şarap renkli denizi
Seçebiliyorum akla sığmaz biçimlerini
Adı Protheus olan o tanrının.
Denizlerdeki sürülerin çobanı
Bilicilik yetisiyle donanmış
Birbirini tutmayan kehanetler örer
Bildiğini gizlemeyi yeğlerdi.
Üstüne çok geldiğinde insanlar
Oluverirdi bir aslan ya da bir şenlik ateşi,
Ya da bir ağaç su boylarında gölge veren
Ya da suya karışıp yiten su.
Mısırlı Protheus şaşırtmasın seni,
Sen ki tek bir adamken çoğulsun hem de.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bir Sezar’a

Kötü ruhları ve ölüleri didikleyen
Kurtçukları işaret eden gecede
Kehanetlerin boşuna karargah kurmuş
Yıldızların tuttuğu açık alanlarda.
Alacakaranlıkta boynu vurulmuş boğanın
Boşuna deşip çıkarmışsın bağırsaklarını;
Sabah güneşinde boşuna parlıyor
Silah kuşanmış askerinin sadık kılıcı.
Sarayında bekliyor hançeri
Titreyerek gırtlağın. Daha şimdiden
Biliniyor, duyumsanıyor olacaklar,
Yakanlarla, yakılan ateşlerle,
Senin borularının öttüğü
Sınır boylarında imparatorluğunun.
Dağlarından iniyor, altından kaplanın
Ve gölgenin kirlettiği kutsal dehşet.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Alonso Quijano Düş Görüyor

Adam bulanık bir düşten uyanıyor
Düzlükler ve hançerlerle dolu bir düş
Sakalını sıvazlıyor ve soruyor kendine
yaralandım mı yoksa ölü müyüm?
Ayın altında kötülük andı içmiş
Büyücüler düşmeyecek mi peşine?
Yok bir şey. Soğuk yalnızca. Belki de
Yaşamın son yıllarının acısı.
Bu beyefendi bir düştü Cervantes’in gördüğü
Ve Don Quijote de beyefendininki.
Birbirine karışıyor bu çifte düş ve çok eskiden
Olmuş bir şeyler yineleniyor.
Quijano uyuyor ve düş görüyor. Bir savaş:
İnebahtı suları ve şarapnel parçaları..


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

26 Ocak 2016 Salı

Simón Carbajal

Antelo kırlarında, 90’lara doğru
Tanımış babam onu. Belki değişmiştir
Unutulmuş bir iki önemsiz sözcük.
Tek bir yönüyle anımsıyordu onu:
Esmer sol elinin üstündeki
Çizik çizik pençe izleri. Çiftlikte
Herkes payına düşeni yapardı:
Biri terbiyeci, öteki sığırtmaç,
Berikinin üstüne yok kement atmada
Simón Carbajal da jaguar avcısı.
Dadanacak olsa sürülerine bir jaguar
Ya da karanlıkta kükreyişi duyulsa,
Carbajal dağlara çıkardı iz sürmeye.
Bıçağını, köpekleri alıp giderdi.
Sonunda onu çayırda kıstırırdı.
Üstüne salardı köpeklerini. Sarı renkli
Canavar üstüne atılır onun
Adam da pelerinini sallardı sol koluyla
Hem kalkanıydı bu avcının hem de
Çığırtkan kuşu. Apak karnı bir an
Boşlukta çakardı korumasız. Hayvan
Çeliğin içine gömülüşünü duyardı ölümüne.
Dövüşleri ölümcül ve sonsuz olurdu.
Hep aynı jaguarı öldürüyordu avcı,
O ölümsüz hayvanı. Çok da şaşırmayın
Bu yazgıya. Sizinki de aynı benimki de,
yalnızca bizim jaguarın çok değişik halleri var
kılık değiştiriyor hiç durmadan. Adı bir an
nefret oluyor, bir an sevda, bir an alın yazısı


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Muhbir

Alicia Jurado’ya


Savaşların dışarı vuran parıltısında
Canlarını verdiler şu vatan uğruna başkaları
Ve mermerlerle anımsanıyorlar.
Bense nefret ettiğim kentlerde karanlık işler çevirdim.
Başka şeyler verdim.
Onurumu ayaklar altına alıp,
Dostluğuma bel bağlayanları ele verdim,
Vicdanları satın alıp,
Yurdumun adını lanetledim,
Alçaklığa boyun eğdim.


Jorge Luis Borges
Onbeş Sikke
Sonsuz Gül

E. A. Poe

Alicia Jurado’ya


Gördüğüm düşler. Kuyu ve Sarkaç.
Kalabalıkların Adamı. Ligeia...
Ama bir de şu öteki.


Jorge Luis Borges
Onbeş Sikke
Sonsuz Gül

25 Ocak 2016 Pazartesi

Sonsuzluklar

Alicia Jurado’ya


Denizi kuşatan ve denizin kendisi olan yılan,
Iason’un suya inip çıkan kürekleri, Sigurd’un genç kılıcı.
Zamana direnebilenler yalnızca
Zaman içinde yer almayanlardır.


Jorge Luis Borges
Onbeş Sikke
Sonsuz Gül

Macbeth

Alicia Jurado’ya


Eylemlerimiz yazgımızın akışında gidiyor,
Bitmek tükenmek nedir bilmiyor.
Kıralımı öldürdüm ben, Shakespeare
Tragedyasını tezgahlayabilsin diye.


Jorge Luis Borges
Onbeş Sikke
Sonsuz Gül

Tutsak

Alicia Jurado’ya


Bir eğe.
Ağır demir kapıların ilki.
Bir gün kavuşacağım özgürlüğüme.


Jorge Luis Borges
Onbeş Sikke
Sonsuz Gül