Sayfalar

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Maşar Dağı

Bir kuşluk vaktıydı, bahardı.
Yollarda çiçek dere dere
Kişi, Maşar Dağı'na vardı,
Baktı doruğundan düzlere.

Göz alan bir güneş doğardı
Gökçegelin gibi Ağrı'dan.
Ve iki yüce dağın ardı
Kızıl bir laleydi Tanrı'dan.

İçimde sanki sen esersin
Tanrım! Garip kişi kuş ola,
Seni bir yerde bulmak için
Kendini dağdan aşağı sala.

Sen bu doyulmaz evrendesin;
Ama nerdesin? Hangi pınar
Başında hangi ormandasın?
Nerde bahçenden uçan kuşlar?

Boşluklarda seni arıyor
Dağ bir yanda, kişi bir yanda:
Bir yaralı hayvan bağırıyor
Senden ayrı düşen insanda.


Ahmet Muhip Dranas

Bitmez Tükenmez Can Sıkıntısı

Bir bıçak saplı durur göğsünde,
Hangi su tasına uzansan boş;
Hangi pencereye koşarsan koş
Aynı siyah güneş gökyüzünde.

Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşu, aynı...
Of... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı...


Ahmet Muhip Dranas

Ayaklar

Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
ayakları dışarda örtüden.

Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan.

Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş bakakalmış şaşkın.

Der ki, bu ayakları görenler,
Başım değilmiş düşünen meğer.

Ayaklarım, az gide uz gide,
Ayaklarım, ümitler peşinde!

Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür!
Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür...


Ahmet Muhip Dranas

Her Şeyin Uzaklaştığı Saat

Kanı çekiliyor evlerin,
Eriyip dökülüyor damlar;

Şimdi rüya görür damlarda
Soluk, uzun yüzlü adamlar.

Bir kanat yumuşaklığıyla
Göklerden indi mi akşamlar,

Sonsuzlaşan yollara dalmış
Tasalı gözler olur camlar;

Bekler camların arkasında
Soluk, uzun yüzlü adamlar.


Ahmet Muhip Dranas

22 Temmuz 2016 Cuma

Atlıkarınca

Ne çektik böyle gülünceye dek
Eh, şeniz işte hep bu düğünde!
Karım şen bir deliler evinde,
Yirmisindeki hemşirem Van'da,
Babam tenha tezgahının üstünde,
Ben bir hayal atının sırtında
Ve anam mahzun... ölünceye dek.


Ahmet Muhip Dranas

Yağmur, Gül ve Eller

Yel yapraklarımı savurur,
Dört yanım yağmurla örtülü;
Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!

Kafamda hep bir uykusuzluk
Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunuk.

Ve bir düşünce arasında
Ellerim; beyaz, boş ve bencil,
Bu gül’le gece arasında,

Kopmuş gidiyor dallarımdan...
Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden.


Ahmet Muhip Dranas

Selam

Uçuyor, duran bir anın havasında
Işıktan kuşları bir akşam seherinin;
Gündüzün geceyle buluşan noktasında
Yaklaşıyor musikisi eteklerinin.

Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi
Kanatlarını açmada bir altın devir.
Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği,
Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir;

Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden
Selam, senelerce, senelerce evvele,
Hatırası kalbe ışıklarla dökülen
En sevgiliye, en iyiye, en güzele.

Geçmiş bir zamanı kalbim bulmak üzredir,
Tamamlanacaktır yarım kalmış rüyalar;
Ey hafıza cömert memenden beni emzir,
Zengin renklerini ufkuma dök, ey bahar!

Uzattığımız bu tası dolduracak mı
Yine bol sularla akarak o çeşmeler?
Yoksa, hiç bulunmayacak kadar uzak mı
Dudakları öpüşlerle dolu geceler?

Ey pembe akşamların karasevdaları!
Güzelliklerine doyulmamış zamanlar!
Ergen yastığının ateşten rüyaları!
Ey, saf kalbimizde doğmuş ve ölmüş anlar!...

Hatırası kalbe ışıklarla dökülen
En güzele, en iyiye, en sevgiliye
Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden,
Selam, senelerce öteye...


Ahmet Muhip Dranas

21 Temmuz 2016 Perşembe

İnsanın Kahpesi

İnsanın kahpesi,
Ne arslana, ne kaplana benzer.
İnsanoğlunun kahpesi,
İlk bakışta sana bana benzer.

İnsanoğlunun kahpesi,
Arslandan, kaplandan yırtıcı.
İnsanoğlunun kahpesi,
Her yanda haklı, her işte haklı,
Hem de gürültücü, patırtıcı.

Onca sıfırdır
Doğanın her güzel yarattığı,
Ya da sanatçının her güzel dediği,
Dana beynini beğenmez
İnsan beynidir yediği.

Sabrımızı yer kıtır kıtır
çerez yerine.
Cellattan bile daha kaygusuzdur
Namuslu insanın üzüntülerine...


Hasan İzzettin Dinamo
Kavga Şiirleri

Halkım

Türkiyeli'm, türküm, benim garip halkım,
Her zaman görmek istedim seni
mutlular mutlusu,
Bu dünya güzeli yurdumda
Sıra dağlar gibi felaketler
sana kurdukça pusu
Ağulu dizelerle dolup taştı şarkım.

Ulusun döktüğü gözyaşının
Ağusu mermeri deler de geçer.
Kanlar geçer damar damar mermerden,
O, isterse canlanıp yürür mermer.

Meyhanelerde içen şairlerin
Elbette, saygıya değer tasaları.
Söyle, yalnızlıklarından başka hangi gölgenin
Ağırlığı altında çatırdar masaları?

Talihsiz sanatçıları memleketimin
Halkımın türküsünden uzakta
içtikçe içerler.
Sonra, birkaç münzevi okuyucunun
ölümsüzlüğünde
öbür yana göçerler.

Kına beni, arkadaşım kına:
Yalnız, şunu bil ki rahattır içim,
Ellerim bulaşmadıkça ihanete,
Ellerim batmadıkça kana.

Kırk yıl geçtiğim yolları
İncileriyle süsledim gözyaşlarımın,
Gelip geçmesi için ulustaşlarımın,
Bağışlarım da beni bilmeyerek
bıçaklayan insanımı,
Bağışlarım bilmeyerek alsa da canımı
Suratıma bilerek tükürene beslerim kin.
Dikilir durur ortasında tanyerinin
Şair nöbettedir insanlar uyusun
Şiir nöbettedir insanlar uyusun,
Bu topsuz, tüfeksiz nöbetçinin
Gölgesinde korkusuz canlar uyusun.

Ne güzel ölümsüzlüğü
halkların,
halkların.
Sonra, onların göğüslerinde yatan
Mutluluk düşlü şarkıların.

Oturur bir yanda şairler
Uzatıp başını sözcüklerin aralığından
Söyler içinin zifir gibi karanlığından
Leyla'yı, Şirin'i güldüren türküler.
Halksa, öbür yanda döker gözyaşı,
Yatar acıdan ısırır
toprağı, taşı.

Sözcük sultanları
gönüllerinin harem dairesinde
unutur giderler
ulusçul kayguyu, telaşı.

Güzel halkım,
Senden bir tek alkış beklemeden
Salt senin için ağladı durdu kırk yıl
binlerce şarkım.

Bitirdim nice dert okulunu,
Yalnız, şununla öğünebilirim
Birgün işçime ihanet etmedim
Birgün ihanet etmedim insana.
Bin bir yerinden vurulmuş yüreğimi
Ah, anlatabilsem bir gün sana.


Hasan İzzettin Dinamo
Kavga Şiirleri

On Birinci Sonnet

Kendimi varisi sanırdım şiir imparatorluğunun
Belki de bu yüzden ömrüm boyunca sürgünlerde gezdim.
İçimdeki altın yeleli arslanı görmeseydi kanun
Bir canavar gibi gurbet gurbet böyle sürülmezdim.

Güzel bir Türkiye hayali ve mutlu insanlar
Oturdu yazamadığım şiirlerime boydan boya.
Katakomplardan kalkan düşüncelerin döktüğü kanlar
Çaldı en uysal düşünceme bir kanlı boya.

Dikildi karşıma demirden yumruğuyla felek
Yol verdi birer birer geçsin diye cücelere
Sürdü beni taşından altın yapılmayan gecelere.

Beni demir kazıklara bağlarken sürgünler
Ve geçip giderken kaplumbağa gibi günler
Böğürüp dururdu danalar gibi salhanede gerçek!


Hasan İzzettin Dinamo
Gecekondumdan Şiirler

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Mapusaneden Aşk Sonnetleri

Sonnet II


Anarım Yeşilırmağı aklıma düştükçe sen
O misket elmalarıyle yüklü bahçelerde
Ak yüzün, kumral saçın, apak elbisen
Açılıp görünür sisler içinde perde perde.

Yürürken kıyıdaki ince patikada
Yüzerdi durgun suda nilüfer gibi gölgen.
Ben, bir dal altında gizli karşı yakada
Geçip giderdin anan, kardeşlerinle sen.

Keşfettin mi düş kurmayı sen o çağında?
Dönerken bir yığın elma çiçeği kucağında.
En aşağı bencileyin dalgın görünürdün.

Yeşil çağıltılariyle akarken Yeşilırmak
Gelirdi tutsağın gibi içimden haykırmak,
Sense akarsu gibi, rüzgar gibi hürdün.


Hasan İzzettin Dinamo
Özgürlük Türküsü

Yirmibirinci Yüzyılın İnsanlarına Şiirler

I

Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Sabahı olmayan gecelerde.
Gül dalları yerine demir çubuklar vardı
Münzevî-münzevî pencerelerde.

Dört uzun yıl boyunca
Dışarda koskoca bir doğa
Baştan çıkaran kokularıyla
doldurdu yolları.
Her bahar göğün kapılarında
Şarkılar okudu tarla kuşları.

Apak bulutlar geçti habersiz
Âşıklığımdan, şairliğimden,
Bahar yağmurları bensiz yağdı
Ebemkuşağı açtı bensiz.

Bir Eyüp sabrıyla bekledim
Gübreliğinde günlerimin,
İnsanlar olmadı farkında
En küçük hünerimin.
Ne de bir kimsenin haberi oldu
varlığımla yokluğumdan.
Yalnız, bir bahar sabahına benzeyen çocukluğumdan
Ebemkuşakları gelirdi
eğlendirmek için beni,
İçinde çırılçıplak çimdiğim dereler
Söylerken kulağımın dibinde ninni
Bir bahar sabahı gibi güzel çocukluğumun
Kırık beşiğine başımı koyar
Uyanmadan günlerce uyurdum.
Umudumu, dudaklarında büyük türküler
Ellerinde gelincik desteleri
karşımda bulurdum.

Öğrenme
istemem
bir Eyüp sabrı nedir
torunlarımın torunu.
Say ki dedelerin bir masal yaşadı
Say ki acılar masaldı,
Öttür ölümsüzlüğe doğru borunu!


Hasan İzzettin Dinamo
Özgürlük Türküsü
1939

B-T Denizaltısı

Henüz bir balığa bile çarpıp öldüremeden
Yediği torpille denizin dibine
Uzandığı zaman
Kaptan emretti:
Vatan yolunda,
Disiplin üzre
Ölüme hazırlandılar.
Vatana can vermekten
Gurur duymak için tekrar emir aldılar.
Ve mağrur olmağa hazırlandılar.
Ne zaman ki şaka bitti
Oksijen bitti
Damarlardan hemoglobin ayağını çekti
Herşey silindi gözlerden,
Canın azizliği
Canın tadı,
Canın bir taneliği
Arasında ölüp gittiler.


Mustafa Seyit Sutüven

19 Temmuz 2016 Salı

Savaş ve Barış Üstüne

Donovan'ın
Otuz tonluk bir tank
Sağ ayağını dişinin kovuğuna yerleştirince
Hastanede ameliyattan sonra ölürken
Karısını düşünmüş,
Karısıyla nasıl yattığını bile hatırlamış
Üstelik gözleri yaşarmıştır.
Donovan, vatan uğrunda
İşte böyle ölmüştür.


Mustafa Seyit Sutüven

Son Kumaş

Görmedim ilham atını,
Ben bu şiir san'atını
Bir deli kızdan okudum.

Sanatı öğretti bana:
Ben de bu tezgahtan ona
Türlü kumaşlar dokudum.

Altı buçuk yıl emeğim;
Gönlüm, elim gözbebeğim
Eskidi sırtında bütün.

Tam gözü doldurduğu gün,
Sevgiden almış gibi hız
Ansızın evlendi o kız.

İstedim ünler salacak,
Bir yaman örnekli duvak
Örmek o ruhum geline.

Ay ışığından bir ipek
Gamla beraber bükerek
Taktım ömür iğnesine.

İğneyi ilkin derime,
Sonra çürük gözlerime
Saplayarak, titremeden;

İşledim üç günde bakın:
Solmuş ümit yaprağının
Üstüne her duygumu ben.

Sanatım ermişti sona;
Gitti merasimle ona
Ellerimin son hüneri.

İşte o kızdan bu kumaş
Her yanı kıpkırmızı yaş,
Ertesi gün geldi geri!


Mustafa Seyit Sutüven

Sutüven

Bir kayadan duman duman
On iki metre atlıyan,
Dağ kokusuyla yüklü su.

Boşluğa fırlayınca saç,
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.

Şi'rin elindesin bugün,
Eski masalların bütün,
Canlanacak birer birer.

Ahkalılar da bir zaman,
Şair, ilâhe, kahraman,
Şi'rini burda içtiler.

Hepsi tapardı rengine,
Raslamamıştı dengine,
Hiçbiri mor Teselya'da.

Öyle füsunludur bu yer,
Şi'rine borçludur Homer.
Çünkü senindir İlyada.

Eski uzun zamanların,
Tığ gibi kahramanların,
Türküsüdür yanık sesin.

Dağda hayatı uyandıran,
Taşları duygulandıran,
Yerdeki son ilâhesin.

Afrodit, Afrodit'ken ah,
Dağdan inerdi her sabah
Elde gümüş hamam tası.

Burda çıkardı örtüden
Kimseye gösterilmeyen
Göğsü, vücudu, kalçası.

Burda Yunan, Moğol, Mısır,
Med, Roma, Türk, asır asır,
Taptı döküldüğün yere.

Tanrıların konakları,
Orduların otakları,
Burda ererdi göklere.

Söylediğim masal değil,
Atları kahraman Aşil
Burda sulardı bir zaman.

Burda gezerdi Keykubat,
Burda keserdi Mihridat,
Burda içerdi Antuan.

Göğse nasıl batarsa diş,
Öyle derinden işlemiş
Taşlara Hektor'un izi.

Söyle, fakat bugün neden,
Böyle güzelliğinle sen,
Kulluğa almadın bizi.

Halbuki bir Yunan kadar,
Hüsnüne her tapan kadar,
Tapmayı biz de anlarız.

Bizleri başka görme sen,
Hüsnü Huda kadar seven,
Gönlü temiz adamlarız.

Hepsini at da bir yana,
Bari o günlerin bana
Şi'rini söyle tatlı su.

Şi'rini geldiğin yerin
Şi'rini eski günlerin
Söyle köpük kanatlı su...


Mustafa Seyit Sutüven

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Sonbahar

Altın rengi gözleri yanan bir semaverdi
Ilık bir çay kokusu akardı saçlarından.
Yanmanın lezzetini onda hissettiğim bir an
Ve yazın sevgisini bana önce o verdi.

Yaz gibi iri olgun meyveleri severdi,
Bir çocuk gibi şendi ve gülerdi her zaman
Bir mevsim gözlerinden içime doldu cihan
Ve güzel yaz günleri ne çabuk geçiverdi.

Artık donuk bir cam var mavi gökler yerinde.
Güneşi benden çalan o sıcak bakışlardır,
Ve yazı o götürdü mutlak beraberinde.

En güzel rüyaların bile bir sonu vardır:
Bir bahar rüzgârından alarak bir sabah hız
Mevsimlerin ömrünü yaşamıştı aşkımız.
Onu şimdi kaybettim ve şimdi sonbahardır.


Yaşar Nabi Nayır

Bayburt Koşması

Çoruh coşkun Çoruh hırçın Çoruh şen
Ark boyunca nabız gibi atıyor
Bir tepede Aşık Zihni yer almış
Bir tepede Şehit Osman yatıyor

Bir sararmış beniz hali taşında,
Kalesi var göğe ağmak peşinde
Kavakları yıldız öper düşünde
Kargaları firak firak ötüyor

Celâli’de çilesini denemiş
Hicranî’si sevgisizi kınamış
Zaman saat kulesinde tünemiş
Tezeklerde tütsü tütsü tütüyor

Kavağının suna gibi boyu var
Irmağında insan kapma huyu var
Oyunu var, türküsü var, suyu var
Gönülleri birbirine katıyor

Dağ ardında kovalarken biz onu
Çoruh bizi dâvet etti en sonu
Visâl yeri “Cumhuriyet balkonu”
Geç kalmışım çağıl çağıl çatıyor

Taşı oyan su bana da işledi
Köpük köpük yüreğimi dişledi
Madem Çoruh konuşmaya başladı
Âşık Ömer koşman burda bitiyor


Behçet Kemal Çağlar
Benden İçeri

İki Ses

Dışardan herkes: - Görmemiş ol, savaş..
İçimden bir ses: - Konuş! Konuş! Konuş!

Dışardan herkes: - Böyle uslu, yavaş..
İçimden bir ses: - Savaş! Savaş! Savaş!

Dışardan herkes: - Tıkırında işin..
İçimden bir ses: - Düşün! Düşün! Düşün!

Dışardan herkes: - Bugüne uy, barın..
İçimden bir ses: - Yarın! Yarın! Yarın!.


Behçet Kemal Çağlar
Benden İçeri
1947