Şiir, Sadece: 2016-08-21

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Gün Işığı

karanlık geceleri sevemem
bir zından örtülür sanki üstüme
ne güllerin açılısını görürüm
ne çocukların gözlerindeki mavi gülüşü
ıslak kıyıya dizilse bile yıldızlar ora ya doğru yürüyemem
gece başladı mı bir yerde
yarım kalır dudaklarımda türküm
karanlıkta güzel değildir gülüm
saçları başak kokan köylü kızının yürüyüşü

sabahın ilk ışıkları nerde
bursa'nın şeftali bahçesi gibi girer
açık penceremizden kapımızdan içeri
hani gürleyen dalgalar bazen bizi sürükler
ak köpükler içinde götürür engine
sonra tekrar getirir geri
işte öyle ilk aydınlıkta
uçurmalı rüzgar uykumuzu
doğa bir sergi uzatır
başlar cümbüşü yeşil ile mavinin
doyamazsın her birinin rengine
akmaya başlar belim kalınlıkta
yaprakları sürükleyen bir su
alır gözlerimizden saçlarımızdan
altın çocukluğumuzu

devam eder hayat
devam eder bir okul bahçesinde
bulutlara sürtünüp geçen
meleklerin uykusu
bir park kanepesinde otururum
orda takıp iki kanat
süzülürüm uzaklara
fakir bir ev bulurum
açanın bütün pencerelerini
alıp çocukları kanadımın altına
kocaman gün ışığını yayıp parklara
anlatı bindirip atlı karıncalara
çimenlerin üzerinden seyre dururum

gece başladı mı bir yerde
ağır kurşun bulutlar iner üzerime
açıp penceremi soranın
açlıkla yoksulluk kolkola durakta mı
kaygılı bir gölge düşer gözlerime
gün ışığının kapısında oturup
fırat suyunu anlatır bana karım
orada dağlarda rüzgarı durdurup
büyük asi ırmaktan geçer
renk renk ışıklarım
getirip onlardan arşın arşın
bütün okullara dağıtırım


Ömer Faruk Toprak
Ay Işığı

Susan Anadolu

çatlamış topraklar üzerinde yürüyorum
dudaklarım kanıyor kuru ağaçlar durgun akşamda
senin gözlerinde görüyorum sivas'ı erzincan'ı
gecenin sarktığı toprak evlere iniyorum
çıra alevinde oturuyor döne bacım susarak
alıyorum yüzünden karanlık keder bulutunu
hiçbir hazin türkü onları ağlatmıyor mutsuz da olsalar
dağlarda ırmaklarda bitkisel bir yaşantı
eğitim görmemiş insanlarım düşünmeyi öğreniyorlar
rüzgar yanığı yüzlerinden geçiyor yirminci yüzyıl
sen içkilerle girerken akşamın turuncu bulutuna
dikenli otlarıyla geçiyor uzak bozkırlarım
haberin var mı toprağın altındaki köylerimden
dokuz bin yedi yüz köy yirmi dört saat gecede
beyinlerinin kıvrımlarından geçmemiş daha
gün ışığında gelen bir okul penceresi
oysa çekilerle dolu türkülerde duruyorlar
saçlarını unutmuş sakallarını unutmuş uzakta doğuda
gözlerimi yaktılar göğüs tahtanı paramparça
ufukta tortum uzun bir çizgi mutsuz
bırak beni orta anadolu unuttum ağlamayı
kerpiç bir baca gibi düşünüyorum bulutlara karşı
karacaoğlan'dan öğrendim doğa sevgisini
bir gözümde siirt öbür gözümde bitlis muş
ateş yakacağım uzak kıyılarında senin
gelip duracaklar göz bebeklerimde gemiler
rizeli ıslak bir akşam bırakacaklar avuçlarıma

diyarbakır'ın anlattıkları ak kağıtta kara yazı
mağarada yaşıyorsunuz öküz keçi koyun beraber
kara akrep karayılan cümle haşarat yanınızda
ötede dadaşların bebeleri mavi boncuk
uzun süre dalıyorum erzurumlu bir kulübede
kızgın bir akşam giriyor içeriye ansızın
uzakta yırtıcı kuş gözündeki parıltı
isli bakracın ateşine tutuyorum kitabımı
pir sultan abdal'dan beri susuyorsun sivas'ta


Ömer Faruk Toprak

Yaşadık Diyelim

başladı saz damlı kulübemizde akşam
ocağın aydınlığında dudakların ıslak
görünüyor ardına kadar açık kapımızdan
ufukta bakır renkli bulutlar
baktım göle düşmüş gözlerinin yeşili
avuçların mayıs ayı kadar sıcak
bu saatte bütün umutsuzlara yaklaşmalıyım
ellerimle silmeliyim gözyaşlarını
onlara barıştan savaştan söz açamam
her şeyden önce çünkü yaşamak

gözler yollarda dağıtmış saçları rüzgar
uzun zaman sonra gün ışığına çıkmışım
soluğunu duyuyorum yastığımda penceremde
anıların kıyısında yürümüşüz beraberce
şimdi ağır bas bariton sesiyle söylüyor
santa-lucia'yı bir zenci ilerde
keten gömleğinde denizin tuzlu ağzı
gözleri gülüyor avuçları beyaz beyaz
bir ateşböceği ile bir an aydınlanan
korkmayan, yüzünü hatırlıyorum

bana yavaş sesle okuyor şiirlerini
sanki eğilmiş geceleri sulara
tenhada ağlayan bir nar ağacı
halbuki sen kahraman yüreğinle
bir kalp damarı gibi hızlı hızlı atardın
cesaretle bakardın uçurumlara
şimdi ağır ağır geçiyor beyaz bulutlar
yelkenleri ferah rüzgarlar dolduracak
yasla başını omzuma sıyrıl kederlerden
duyacaksın çünkü bu titremeyi yaşadıkça


Ömer Faruk Toprak
Dağda Ateş Yakanlar

Yalnız Sen Değilsin

bu gece tek başıma karanlıktayım
affet beni biraz kalbimi dinleyeceğim
gerçi ne varsa hürriyet keder aşk
bu katı duygulu yürekte hepsi var
güneşe karşı ya da toprağın altında
saatlerce onları konuştuğumu bilirim
ağlamayı unutmuş bu gözler beni affet
şu saatte çok şeyler dinlemeni istemiyorum geceden
saçların varsın dökülsün omuzlarına
elbet dilinden düşmemeli hürriyet şarkıları
çünkü seni bağrıma basarken de düşünmüşüm
beş kıtada hürriyet adına konuşanları
onun uğrunda kaybetti delikanlılar
bir bahar gibi çiçeklerle dolu hayatlarını
bir bahar gün ışığı ve ıslak yapraklar
ilk kez seven bir yüz umutlu bakışlarıyla
konuşmaya başladı işte tekrar

bu gece tek başıma ve karanlıktayım
ağaçlardan yıldızlardan uzakta kalbe yakın
yanan avuçların ve yüzüne dökülen saçlar
ben de çok istiyorum aşktan konuşmayı
ama çin'de daha kurtarılmamış şehir var
çekik gözleri örgülü saçlarıyla biliniyorlar
orada binlerce hektar araziye pirinç ekilir
gene binlerce hektar toprağı su basmış derler

bütün insanları seven kalbim tekrar konuşacak
çok zahmetlerle az kazananlardan yana
her sabah güneşle birlikte işbaşı ederler
bıçakçı süleyman ve yeşil tulumbalı ahmet
cömert yürekleri tertemiz bakışlarıyla
hikayesini anlatmışlardır manavgatlı ismail'in
bir öğle paydosunda ya da soğuk bir akşamüstü
çok zaman avutmuştur onları mısralarımız
bir sigara içimi zaman geçmiş çok mu
gözlerimi senin yüzünde dinlendirirken
yalnız seni değil onları da düşünüyorum
elektriksiz kasabalar çıra ışığındaki köyler
kilometrelerce yol aşan kamyonlar
batının postalarını taşıyor doğu şehirlerine
kömür yüklü mavnaları ve emekçi halkıyla
severim memleketimin alın teri kokan toprağını

bu gece tek başıma ve karanlıktayım
biliyorum okyanustan geliyor bu rüzgar
yarın sabah şafakla uyandığım vakit
hürriyete ve yaşamaya inandığım için
seni tekrar dudaklarından öpeceğim
yalnız sen değil bütün insanlar
tuna üzerinde feribot işletenler dok işçisi
düşman elindeki köprüleri alan yurtseverler
cherbourg'ta mitralyöze göğüs geren çavuş henri
velhasıl bütün hürriyet savaşçıları
sizler en kutsal anılarım arasındasınız.


Ömer Faruk Toprak
Hürriyet

26 Ağustos 2016 Cuma

Nostalji

Sen aziz şehrim,
Uykusuz yaşadığımı bilmelisin.
Bütün işçilerin
Saçak altında uyuduğu bir saatte,
Ben mızıka çalarak geçiyorum sokaktan.
Sen aziz şehrim,
Ellerim gözlerim kadar benimsin.

Ve aziz şehrim,
Şu anda seni terk etmem için
Her şey tamam.
Gemi hazır, yelken fora.
Fakat neden,
Ölülerim bırakmıyor yakamdan.


Rüştü Onur

Davet

I

Sen açabilirsin kapımı
Benden habersiz.
Ve odama
Kendi odan gibi girebilirsin.
İstersen yatağıma
Benim gibi uzan boylu boyunca
İstersen bir cıgara yak tabakamdan.


II

Odamın duvarlarında
Zengin resimler arama.
Beyaz duvarlardaki
Kargacık burgacık resimleri o çizdi.
Ve ben son şiirimi
Odamın buğulu camlarına yazdım.


III

Kitaplarım şeker sandığında
Kendi kitapların gibi aç
Yolculuk canını sıkarsa eğer
İster götür onları beraberinde.
Bana yalnız
Yatağımın altındaki
Şiir kitabını bırak.


Rüştü Onur

İtiraf

I

Size açabilmeliydim içimi
Geceler yalnız size
Ve yüzüm kızarmadan
Çocukluğumun küçük aşklarını
Anlatabilmeliydim
Geceler yalnız size.


II

Benim de aşklarım oldu
Ve alabildiğine günahlarım.
Halbuki bigünah olmak istedim
Bütün ömrümce.


III

Anam,
Ben topaç çevirirken sokakta,
Benim güzel oğlum,
Paşa olacak derdi...
Halbuki ben hâlâ
Topaç çeviriyorum sokakta.


Rüştü Onur

25 Ağustos 2016 Perşembe

İlk Aşk

Bir yürek çarpar
Yüreğimin içinde
Gözlerinde bir yavru ceylan
Ürkek

Ağzı yeni ayrılmış
Ana sütünden
Dudakları bir öpüşte
Eriyecek.


Ahmet Köksal
Yanık Sarı

Hastir Lan

Ben gider oldum
kardaşlar.
Ve de
kız kardaşlar,

Ben gider oldum,
Gayri
Haram bana
Bu toprak damlar
Bu ağaçlar,
Bu taşlar bana.

Apat dediğin
Şişirilmiş oto lastiği
Ve bir kaç
Tahtadan ibaret
Bir saldır.
Suda yüzer.
Oğul, uşak, bir de karım
Kurt bana
Hastir çeker
Kuş bana
Yılan bana
Hastir çeker
Çiyan bana
Lan kardaş
Bu nasıl yara
Kanar heryerimden.

Döğülmüşüm
Süğülmüşüm
Koğulmuş.
Siktir çekilmişim yani
Kendi öz yurdumda.
Bir meri keklik gibi
Çeker giderim.


Enver Gökçe
Sanat Emeği, 1980

Dost

Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz'ın çam ormanları güzel değildir.
Hayda günlerim hayda
Sırtını düşmana verdikçe
Murat dağları güzel değildir,
Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova'nın tütünü, Kütahya'nın çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana'nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım uryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik'in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigarı kardeş
Söyle ağrılar yadigarı kardeş
Neden alınterleri
Nimetler, haklar haram oldu sana
Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan
Sana selam olsun
Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya
Canım Türkiye,
Memleketimiz!
Calışan halklarıyla ümmi
Calışan halklarıyla garip,
Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri
Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;
Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,
İşşizleri, realist şairleri, mücahitleri,
Sokak şarkısı, keten helvası,
Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,

Sana selam olsun
Zincirin zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak'tan
Erzincan'dan, Kemah'tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan


Enver Gökçe
Gün, 15.07.1946

24 Ağustos 2016 Çarşamba

İlk Adım

Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular!
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?
Yıllardır kan içinde, sargı içinde
Unuttunuz mu
Sevmesini şakalaşmasını?
Çekik gözlüler,
Kıvırcık saçlılar, ablak yüzlüler!
Küller mi saz beniz etti sizi
Yabani güller, dost bakışlar, otlu çiçekler!
Ve sizler :
Adana, Aras pamuğu kadar
Sevdiğim yüzler!
Yayla türkülerim kadar
Memleketlilerim kadar
Sevdiğim yüzler!

Altıya mı değdi yaşlarınız
Otuz dokuz doğumlu çocuklar?
Ömrünüz, gözleriniz, uykularınız
Sığınaklarda geçti harp boyunca.
Oylum oylum ateşleri gördünüz mü,
Cepheden dönenleri sordunuz mu?
Tanır mısınız
Ay nedir, gün nedir, elma nedir?
Güneşi gözlere doldurmak güzelken
Hey küçük kardeşler hey
Görün ne hale koydular dünyamızı.

Şimdi zafer topları gürlüyor
Avrupa'da.
Ve deniz ötesi kıtalardan
Şarkılar...
Şimdi kazaska oynuyor Avrupa.
Şimdi silah yerine bayrak tutanlar...
Hiçbirini tanımadığımız,
Oyunlarını bilmediğimiz
Mişiganlılar, Oksfortlular, Ukranyalılar

Şimdi, göz aydın etme zamanıdır.
Yeni bir dünya doğuyor.
Şorul şorul giden kan pahası.
Müjdeler, müjdeler olsun
Yeni bir dünya doğuyor
Zincir seslerinden
Verem basillerinden uzakta...

Büyük ölülerini bağrına basıp
Yaralı insanlarımız
Kahramanlarımız konuşuyor :
"Benim olsun, senin olsun, bizim olsun,
Hani kardeşlerimiz vardı ya
Bu dünyada.
-Kız kardeşlerimiz, annelerimiz, şairlerimiz-
Dumdum kurşunuyla vursalar da
Her zaman böyle döğüşeceğiz :
Gırtlak gırtlağa, diş dişe, tank tanka
Demokrasi için,
Eşitlik ve hürlük uğruna"
Bir mermi de benden aslanım
Bir mermi de benden
Bir mermi de benden
Zafer topları, mübarek namlular!


Enver Gökçe
Ant, 01.06.1945

Memleketimin Şarkıları

Ben, bizden olan bütün insanların dostu;
Adı, haritalarda bile bulunmayan
Bir köyündenim Anadolu'nun.
Güzel şeylere hasrettir memleketim,
Güzel şeylere hasret bu dünya.
Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım
Yanan şehirlerin,
Ağır tankların tekerlekleri arasında.
Biliyorum,
Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce
Pasifik kıyılarından Volga'ya kadar.
Benim arzumanım kaldı
Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.
Bütün kıtalarda
Tulu arzda, islam içinde, küffar içinde
Mülhit, mümin ve vatanseverim.
Fakir, cefacı topraklarım içinde
Mendil tutanım, diz vuranım, baş çekenim
Zeybekte, halayda, tamzarada...
Ben küçük Yusuf'um Çit köyünde
Çapak çapak ela gözlerim;
Kıl keçim kısır, annemin memesi yara.
Benim saçlarım belik belik,
Bıyıklarım burma burma
Gözlerim kara kıyma renginde, ama
Erzincan oynamış ağlamışım
Irgatlık etmişim el kapısında.
Dolu vurmuş bahçelerimi,
Çekirge inmiş tarlalarıma.
Ben bir yolcuyum hemşeri
Manisa bağlarından geçtim
Aydın incir tarlalarından.
Çığlıklar getirdim
Üzümleriyle beraber çürür gibi düşen
İnsanlarımdan.
Sıcak tuzsuz gevreklerinizi yemişim
Alaca karanlıkta... Buca'lı işçilerim.
Unutur muyum seni
Derdini, ekmeğini bölüştüğüm
Türküleriyle bizi ağlatan memleketlim.
Karadeniz'in Rumelikarı tütünü,
Bende türküler oldu ağlamaklı,
Bende türküler oldu dizim dizim.
Doldurdum sineme, ciğerlerime,
Doldurdum derdi mihneti
Pamuk tozunu, kömür tozunu;
Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.
Ben Ahmet Çavuş'um
"Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna
Şimdi kuzgunlar iner taze leşime
İki kere kesemden everdiğim"
Dost dediğim kıydı bana.
Ben Kürtoğluyum derim ki "Yiğitlik kadim"
Ben Nazif'im "Urfa'ya karşı vurdular beni"
Ağlasın Urfa.
Ben şairim
Halkların emrinde, kolunda, safında.
Satırlarım vardır kahraman,
Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı.
Ahdim var :
Terli atlet fanilalı göğüslerden
Püfür püfür geçeceğim.
Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı
Yar için serden geçeceğim.
İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim
Bu hususta :
"Üçten, beşten, senden geride kalan değilim"


Enver Gökçe
Ant, 01.07.1945

Tükendiğimiz Yerde Çoğalmak

Doğarken tüketir ömrümüzü böyle durmadan
Başkaldırmak aklın, direnmek duyguların işi;
Benim de bir dileğim var elbet,
Güneşin çıkmasını beklemiyelim şimdi!

Uçsuz bucaksız sayılanır kendince başlayan,
Birbirini çağrışır düşünceler aralıksız;
Onulmaz acılara doğru güzelleşir insan,
Bereket versin gene de sıcak ellerimiz.

En güzel kötülüğü içimizden içimize uzayan,
Yapayalnız ve karanlık bu savaşta
Görüyorum boşuna değil her sabah yeniden,
Kimse kimseyi kurtaramaz yaşayan.

Daha da büyür gezegenler arasında zaman,
Işık hızından korkusu özgürlüğün boşlukta,
Değişir ölçekleri alıştığımız ne varsa,
Ağlarız coşkunluklar içinde güldüğümüz zaman.

Bugün onlar gidiyor, yarın sıra sizde, öbür gün
Dolup dolup boşalan olukları sevincin,
Yoksa biz daha önce mi varız yaşadığımızdan,
Öyleyse, kimin rüyasıdır bu izlediğimiz? ..

Anlaşılmaz gerçeği tükendiğimiz yerde uyanan,
Elimizde değil mi, gücümüz yetmez mi başkasına,
İlkbahar yaz, sonbahar kış ve yeniden
Bir şey var dölümüzde bize karşı çoğalan!..


Sabahattin Batur

23 Ağustos 2016 Salı

Şiir Üstüne Notlar

genç bir ozana


1.

imge avlama
gelirse kapıyı aç

düşüncenin içsel sesidir imge.


2.

ses
sesteki tını
bak işte o, çok önemli:
a’dan sonra u, u’dan sonra a.


3.

uyum
iniş çıkışı sesin
uyumu yineleme
başka grafikler.


4.

gerçekse dize düzenler solunumu.


5.

çok konuşma
suskunluğa yakın dur.


6.

şiir yazarken
eski ozanları düşün
eski, belki de
çok eski.


7.

bir ilkçağ ozanı şiirini okusun istemez misin.


8.

göğe benzemeyi dene
gök gibi doğal
gök gibi şaşırtıcı


9.

ne duygu üret
ne çağrışım
o okurun işi.


10.

dengeli ol,
öyle ki, cambaz sakar kalsın yanında.


11.

kıvılcım külün altında
külünü karıştırmayı unutma.


12.

çağına uy,
zaman dışıymışsın gibi davran
bunda çelişki yok.


13.

bir avucun matematik,
bir avucun büyü,
bunda da çelişki yok.
sonra düşün, olsa ne çıkar:
çelişkidir şiir.


14.

matematiğin rastlantısı da diyebilirsin ona.


15.

geceyle gündüze denk
karşıtlığında
bütünü tümleyen.


16.

demosthenes gibi yap
ağzında çakıl taşı denize karşı konuşurdu o
senin de dizeler olsun ağzında
onlarla otur kalk
onlarla uyu
onlarla uyan.


17.

sözcük,
sözcükten şaşma.


18.

insanlığın yükünü taşımıyorsan,
kendinden söz etme.


19.

şiir, tarihinden bu yana pek değişmedi
insan yüzleri gibi tıpkı
o denli benzer
o denli başka.


20.

çaban özgünlüğe yönelik olmasın
sıradan konuş
unutma ki özgünlük mayanda ya var ya da yok
çabayla ulaşılmak istenen özgünlük
ozanı daha bir iter sıradanlığa


21.

küçük bir sesteki çığlık
benzemez hiçbir çığlığa.


22.

masanın anlamı yok,
kuşun anlamı yok,
pramidin anlamı yok.


23.

unutulmayı iste
yeniden anımsanırsan
sonsuz yaşam ondan sonra.


24.

daha da var, bunlar ilk usuma düşenler.


Sabahattin Kudret Aksal
Buluşma

Giderken

Otobüsümüz dağdan indi
Düze kavuştuk

Hendek
Ve ayçiçekleri

Bir ev de
Suya eğik

Dizinin dibinde uyumuş söğüt
Öğlenin

Köpek
Sıcağı yavruluyor

Sarı
İçimizin sarısı.


Sabahattin Kudret Aksal
Buluşma

Tomurcuk

Vazgeçmededir aşkın güzelliği
Boy atarken alabildiğine gür
Düzlerde ırmaklar örneği yürür
Yeşerirken ak bademin çiçeği

Güzelliği vazgeçmededir aşkın
Dur kapısında bu masal ülkenin
Suyun ışığı kokusu yeşilin
Bırak bir deli tomurcukta kalsın

Aşkın güzelliği vazgeçmededir
Bilmediğin suların yaman dibi
Başında ilk yazın ağaçlar gibi
Bir gün daha beter büyür güçlenir.


Sabahattin Kudret Aksal
Duru Gök

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Bugün Ayın Biri

Seni bütün kalbimle öpebilirim sevgilim
Değil mi ki koynumda sıcaklığı var
Değil mi ki istediklerini alabileceğim
Mahzun eliboş dönmiyeceğim eve
Sesim titremiyecek bitene kadar

Sen fakir memurun
Zengin gönüllü karısı
Sen sabretmesini bilen sevgilim
Sen canımın canı gözbebeğim
Giyin artık bütün çarşılar bizim.

Bak insanlar bak insanlar akın akın
Her şeye rağmen memnunluk gözlerinde
Seviyorlar
Seviyoruz hayatı
Aldırma bugünler de geçer sevgilim
Başlar elbette bolluk saltanatı

Hiç düşünme sinemaya da gidebiliriz
Ayda bir olsun hakkımız değil mi
istersen çay içebiliriz üzende
Pasta da yiyebiliriz sevgilim
Bugün bayram günümüz değil mi

Etimiz salatamız olacak sofrada
Dudağında gülüşlerin en güzeli
Bir bardak şarabı hakettim değil mi
Mezesiz de içebilirim sevgilim
Sen karşımda olduktan sonra
Sen mezelerin sen kadınların en güzeli


Halim Yağcıoğlu
Anzelha

Muzaffer Tayyib Uslu

Zonguldağın mahzun bir tepesinde
Mesut alabildiğine yaşıyan
Sen Muzaffer Tayyib Uslu içli şair
Sen ılık ılık parıldayan
Hatıralar içinde

Nasıl da geçivermiş seneler üstünden
Daha dün gibi Balkaya akşamları
Ah hoyrat seneler vefasız seneler
Bıktım çilenizden eleman
Ömrün zehir gibi rüzgarları

Dudaklarımdan düşürdüğüm gün yoktur.
Sanki ben yazmışım o mısraları
Her şeye dokunmuşsun her şeye
Aşka hayata dostluğa dair
Ve hayal ettiğim hürriyete

Sen bahtsız neslimizin şairi
Sen kesik kesik öksürerekten
Sen kömür tozları özlemler içinde
Eğilmeden kırılmadan ürkmeden
Altın gibi şiirler veren


Halim Yağcıoğlu
Anzelha

Bir Gül

Odamın penceresi
bir bahçeye bakar
bahçe çırılçıplak
kurumuş ağaçlar
bir kız bilirim
hep ayni günde
ayni saatte
aydınlık iplere
çamaşır asar

Odamın penceresi
bir bahçeye bakar
bahçe bütün bahçeler gibi ıssız
tarumar olmuş çiçekler perişan
sadece bir gül var
kızın gözlerinde
şimşek şimşek açan


Halim Yağcıoğlu
Anzelha