Susayınca, kuşkun olmasın içerler
Tuzu alınmış deniz suyunu.
Ve petrolden yapılmış şekerlemelerle beslenirler.
Yok olur ağaçlar.
Güz radyodan duyurulan bir haberdir yalnızca.
Herkesin düşkün olduğu
Sosyal ve kültürel saçmalıklardır.
Hiçbiri kalmaz-
Ne tek bir bilim, ne sanat.
Bilim adamları da papazlar gibi
Tutarlar çenelerini.
Sentetikten nice yapay uzuvlar yapılır, kimbilir,
Kemik iliğine kadar,
İnsan için bu dünyada?
Kalp, akciğerler, karaciğer, böbrekler, sindirim organları...
Hepsi gerekli.
Sırıtacak bir şey yok.
Fakat, hala emin değilim-
Beşiğe ne koyacaklar-
Dişi robottan mamul bir minik robot mu?
Düşünceleri de
Yaptıkları işler gibi aptalca mı olacak?
Tek bir kurum zerresi bulunmayan
Ve mikroplardan arınmış kent,
Aşıkların metalik öpücük şakırtılarıyla mı çınlayacak?
Ve acaba, böyle aylak aylak dolaşacaklar mı?
Ne zaman ki herkes her yıldan korkuyor,
Ne zaman ki tanklar etleri sıyırıp atıyor
Canlı kemiklerinden,
Ne zaman ki insanlık doluyor zihnime,
Kafamdan hep bu düşünceler geçiyor,
Fakat, tanrı bilir nedenini,
Niçin aptalca kullanırlar özgürlük dizginini.
Bir Prometheus masaya yatırılmış,
Hazır, ameliyat bekler.
Hala katırlaşmamış bir Pegasos
O noktada dururken eşeler yeri,
Ve o güzelim yeşil ve mavi toprak üstünde
İyice kasılmış sinirlerin gerilimi durur,
Delilik içeri girmeden önce.
Bu baskıdan kaçacak
Bir delik bulmaya çalışıyorum-
Tek bir organik hücreye bile özgürlük gerek.
Tüylü karahindiba çiçeğini üflüyorum,
Dağılıp uçuşmasını izliyorum.
Kar beyazı paraşütçükler küçük bir insan biçimi taşıyor-
Hayat.
Ojars Vacietis
Çeviren: Yusuf Eradam