Sayfalar

19 Kasım 2016 Cumartesi

Nocturno

Severek dinlendir beni
Yorgunluk güzel bir yataktır aşk için
Göğsünde uykuya erişmek
Denizde bir mezar bulmaya eş
Çalkalanıp beşiğinde akıntıların uzun uzun.
Uyut beni sevginle
Kurbanlarını geri vermeyen o deniz gibi

Severek sükun ve bana
Sonsuz ormandan daha fazla.
Yalnız ormandır ki ölülerini
Denizden de iyi gömer, yok eder.
Bırak yitireyim kederlerimi
Çıkmaz yollarında labirentlerinin
Yerinden çok öte gidenler örneği.

Sarmaşık her çağrıyı boğar derinlerde
İç çeken fundaların yaprakları örter gövdeleri
Ve kaplar her yanı karanlık yaban bitkileri...

Yanaklarında ihtiras yaşları
Uzanmış yatıyorsun kollarımda
Deniz de sensin orman da sen.
Kurbanlarını
Bir daha hayata geri vermeyen.


Olavi Paavolainen
Çeviren: Ata Karatay

Kış Geldi

Kış geldi yine-
Genç olsaydım
Kimbilir belki de türkü söylerdim
Taze çiçeklerle dolu
Kara toprak çanağın üstüne,
Kimbilir belki de
Yıldız yıldız çiğ
Türkümü parıldatacaktı çayırlarda
Koyu mavi gecede.

Ama dondu gençlik şarkıları
Şimdi onlar:
Damı akan kulübesindeki
Ateşi için çalı çırpı toplayan
Yaşlı bir kadının soğuktan morarmış
Buruşuk elleri gibi
Yorgun ve zavallı.

Çıplak ve ürpertici açlığımın
Yörüngesinde döner dururum
Bir zindan avlusundaymışçasına
Körelmiş duygu ve düşüncelerim uğraşlardan.

Kış geldi
Veryansın ediyor acı kırbacıyla yoksul çocuklara
Ama kütükler yanıyor alev alev
Bir imdat çağrısı gibi.


Katri Vala
Çeviren: Ata Karatay

Yeryüzünde Zamanı Olan Bir Varlık Yoktur

Yeryüzünde zamanı olan bir varlık yoktur
Tanrı'dan başka.
Ve bu yüzden bütün çiçekler gelir ona
Ve en sonuncusu çiçeklerin
"Unutma Beni" yakarır
Mavi gözlerine
Parlaklık vermesi için daha.
Ve karınca
Diler ondan daha büyük güç
Taşıyabilmek için saman çöpünü.
Ve arılar
Gül goncaları arasında
Daha bir yürekten
Çağırabilmek için zafer türkülerini
Ona seslenir.
Ve Tanrı orada:
Bütün bu uyumlu düzen içindedir.


Edith Södergran
Çeviren: Ata Karatay

Yaradanın Düşleri

Demirden yüreğim sarkışını söyleyecektir
Zorlayacak, zorlayacaktır
İnsanlık denizini
Biçimlendirecek, biçimlendirecektir
Hoşnut kılmak için tanrıları.
Gevşek eyerler üstünde
Yalpa vura vura geliriz korkusuz
Bilinmeyen, umursamaz, kuvvetli bizler.
Rüzgarlar ama hep bizden yana mı eser?
Gün gelir kendi sesimizi duyarız
Alaycı kahkahalarla çınlar
Ta uzaktan ta uzaktan ...


Edith Södergran
Çeviren: Ata Karatay

18 Kasım 2016 Cuma

Türkü

Evinizde bir şölen var
Hopluyorum toy gibi
Çevrelemiş gençler seni,
Işıldarsın ay gibi.

Eşiğinde titriyorum,
Kar yağar, yalnızımdır.
Cellat-giysisinde allar var,
Allar benim kanımdır...


Avedik Isahagyan
Çeviren: Pars Tuğlacı

Dönmeyen Yolcular

Yaşadığım hayat ve geçmiş yıllar
o iki sıska ihtiyar
yürüyorlardı konuşarak
sonsuz dünyaya doğru:

Biri diyordu -benim
ilkbaharın kucağını dolduran
güzel kokan, taze çiçeklerim vardı,
hepten sundum insanlara onları.

Benim -diyordu öteki
diri gücüm, gür duygularım vardı,
ben de verdim hepsini insanlara
sevdalı şarkılarla.

Kışı ve siyahı
bıraktım o vadilerde -diyordu biri
öteki: oralarda acılı bir yürek
kaldı benden dedi
kırık, üzgün, delik deşik-

Ama diye söyledi -bir tanesi
çiçek açar o vadiler yeniden!
öteki bir şeycikler demedi,
başı önünde eğik gidiyordu...

İşte, hayatım ve geçmiş yıllar
o iki güçsüz ihtiyar
yürüyorlardı konuşarak
sonsuz dünyaya doğru...


Hovannes Tumanyan
1897
Çeviren: Alpan Güloğlu

Akseki'ye Çıkış

I.

Dalgalanıyor dağlar
tomurcuk açmış
badem dallarını eğen kar
esen rüzgarla
savrulduğunda.


II.

Dağda yakılan türkü
dağda söylenmeli.
Söylenmez
başka yerde.
Öldürür söyleyeni.


III.

Ölüm
dağsız bir ülkedir
dört ayak üstünde tırmandığımız.


IV.

Badem dalları arasından
dağa ilerliyorum
mutluyum
başka yol olmadığı için.


V.

Küller örtünce dağı
kül dağı gibi geliyor.
Kemikler örtünce dağı
kemik dağı gibi geliyor.
Ardıçlar örtünce dağı
ardıç dağı gibi geliyor.
Menekşeler örtünce dağı
işte şimdi dağa benziyor.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Ergin Koparan

17 Kasım 2016 Perşembe

Kont K.

sen ölmüş olsan da yapıt sürüyor.
sayfa 253
taze bir asma yaprağı düşüyor kitabına.

daha uzaklara ulaşmadın
ve imgelem gücüne bağlı
daha sonra olanlar.

"Burada herkes korkar Kont K.'den."
çok geç okumak için
çok erken çekip gitmeye.

güzün ayı tutukladı kitabı
çardağın gölgesinde
durmadan düşüyor yapraklar.

Karadır 254'cü sayfa. "Burada
herkes korkar."
Yüksek sesle okuyor Kont K. boş sayfayı.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

Biri Ölünce

Biri ölünce
dünyası kalır:

uzaktaki dağlar
mahallenin evleri
ve bir pazar günü
kentin dışına çıkmak için
bir tahta köprüden geçen yol.

Ve ilk yaz güneşi
öğleden sonra bir an
kitaplarla, dergilerle dolu bir rafa ulaşan
hepsi de yeniydiler hiç kuşkusuz bir zamanlar.

Hiç de tuhaf değil aslında.

Gene de sık sık şaşıyorum ama.

20 Ekim 1971

Bu gece kar yağdı dağlara
uzakta
suyun öte yakasında
ve taze hava
ortaya çıkardı onları
dört ayda, sanırım,
ilk defa.

Hala kumsalda direnen
birkaç turist
titriyor gibiler
biraz
ve buruşuk kağıt torbaların hışırtısı
yarısı kuralara gömülmüş
boş sigara paketleri
akılalmaz güçte görünüyorlar.

Scoot Fitzgerald'a benziyor
manzara
"The Great Gatsby"yi
yeni bitirmiş daha
ve henüz başlamadan
ciddi ciddi içmeye.
Hiç kuşkusuz
her şeyin nasıl biteceğini bildiği
o ana.


Henrik Nordbrand
Çeviren: Özdemir İnce

İnsancıl Yamyamlık

Evet, Sayın Bakan, evet, Sayın kral, evet, Sayın
Kraliçe, bir damla gözyaşı, evet, gözyaşı!
Niye Uranyum demiyorsunuz Kongo yerine? Uranyum
kelimesi niye yasaklandı, niye silindi gazetelerden, okul
kitaplarından
Niye ağlıyorsunuz hava alanında? Katiller vardı,
Dolarlarla, Franklarla, Eskudolarla, Pesetalarla
dönmüşlerdi, o zaman niye ağlamadınız
peki?
Niye, sahi niye ağlar insan?
Ağladınız mı ülkenizin tarihini okuduğunuz zaman?
Kırk beşte altın tarlalar alev alev yanarken
şezlonglara kurulmuştunuz, ağladınız mı?
Ne uzun bir Paskalya bu!
iyi yürekli yardımseverler, anneleri, karıları olan
askerler, sevgililerinin, çocuklarının sararmış
fotoğraflarını taşıyanlar (hoşça kal okul
sırası, merhaba tüfek):
her şeyi yapabilirler-: göklerden inerler, ırmakları
geçerler, duvarlara dayarlar insanları,
şehirleri yakarlar,
ama gönüllerince geçiremezler günlerini, yamaçta
bir yılan gibi kıvrılmış yatan, ağır bir taş
gibi yatan Paskalya'yı oynatamazlar yerinden,
tepeye çıkaramazlar onu, zamanı kuramazlar,
Evet, Sayın Bakan, derler, evet Kazançlar, evet,
beni çöllere atan Uzun Kol, evet
evet, beni ölümden kurtaran İpekli Beyaz Kanat, ölüm
saçayım diye,
evet, Açlık, kurşun doyursun diye beni,
evet, başkalarının özgürlüğünü kullanan Özgürlük,
evet, başkalarının yaşamlarını kemiren Yaşam,
evet, Yamyam Devletleri Uygarlığın,
evet, Moruklar, koydum karşınıza gençliğimi.
Dostlarım! Zamanıdır çekip gitmenin artık.
Hoşça kalın, Kasım Ayının Başdöndürücü Noelleri,
Hoşça kalın, Şen Çalgıcılar, Özür Dileyen Bakanlar,
Hoşça kalın, Uyuyan Güzel, Kül Kedisi, duygulu majesteler,
acımasız mandarinler, hepiniz,
Hoşça kalın, yıldızlı, fraklı, Çılgın Ladin Ağaçları,
şehrin jetlerle, tanklarla donatılmış ormanı,
Hoşça kalın, Koni-Evler, Saçaklı-Evler, vitrinlerinde
İsa'nın çıngırak seslerini dinleyerek uyuduğu
Mağazalar,
Hoşça kalın, İsa'dan Sonra Sıfır Yılı, Kralın Muhafızı,
Paskalya, hoşça kalın, günlerimiz sayılı
çünkü:
bayraklarla süslenmiş yapılarda, kilitli kapılar
ardında buyruklar veriliyor şimdi, ama aynı
hızla yayılıyor haberler.


Erik Stinus
Çeviren: Ülkü Tamer

16 Kasım 2016 Çarşamba

Hiç

Kül yağmuru değil
hiç

yerin döşemelerinden sızan hiçbir şey değil
çeneleri kenetleyen hiçbir şey değil
evin çevresinde
koskocaman bir mengene gibi
çatlaklar arasından sızan hiçbir şey değil
görünmez keçe gibi gırtlağını tıkayan
kemiklerindeki iliğini sıkıp çıkaran

Hiç de insanın soluğunu kesen öpücük gibi değil
hiç de derinin altındaki ürperti değil

Hiçliğin sessiz istilası
çoktan bitmiş bile
asude karanlık
ardından
senin ellerinde ölen
şeyler işte

Usul usul bir sancı
yani
hiç.


Uffe Harder
Çeviren: T. S. Halman

Bir Genç Çocuğa

Öpüşü sana ben öğreteceğim
İlk tat olacağım dudaklarında.
Özleyiş ne demek anlayacaksın,
Ve yalnızlık nasıl uzaklığım da.

Anlamsız kalacak çevren
Yanında değilsem yarın
Ağlamak, ağlamak isteyeceksin
Okşanmadığı için saçların.

Bilinmez, yepyeni dünyaları
Ellerinde bulacaksın bende
Çılgınca istemler baş kaldıracak
Zincirlerini kıran gövdende.

Boşlukta düğümlenip duran
Kolların benimle dolacak
Sana verdiğim taş değil
Bir kadın vücudu sımsıcak!

Ve her şeyi yitirdiğin zaman
Geriye dönemezsen eğer
Bir mezar bekleyecek seni
Kalbimde, gömülmeye değer!


Edle Nielsen
Çeviren: Ata Karatay

Disjecta Membra

Bir barış gezegeni arıyor bakış ama hiçbir
birlik son değil, hiçbir sınır değişmez değil.

Sonsuzda aşıklar da yarıldı taa köke kadar
ve yalnız ve yalnız ateş aç yatmaz

Meyvenin iki yarısı ters düşüyor birbirine
ve ikisi de geberiyor sevinçten kendi köşesinde

batan güneş birden düşürünce maskesini
keşfediyorsun bir korku ve kan mahzeni

her şey aşırı uçlardan oluşmuştur orada ve
işte bu yüzden hiçbir şey ömürlü kalıcı değildir

ısırganotu ve tozdan bir güneş orada
bedelidir metallerin birliğinin ve hiçbir şey

sağlam değildir ne acın ne de sıla hasretin bile
ot damların altında akar suların yanında

ne denge ne de bir çözüm vardır; yoktur,
ev-bark da arama sakın yeryüzünde

ama bu bölünmüş kan istemiyor ölümü
yola gelmezdir kemiğine yapışmış olan et.


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

15 Kasım 2016 Salı

Sineklerin Türküsü

Haziran gecesinde bu düş

kiraz ağaçlarının köpüğü götürmüş evi

boğulan kuşların kırk sayan şıpırtısında
fjord'un aynasından daha gergin bir çanın altında

benim uykum bir çitkuşu yumurtası: bir
kireç duvar ve bozulmaya hazır bir serap

gölgeye çakılı beyaz titrek bir orak
ve gürültüsüz bir gaga görünmez keser

ince tuz ve rüzgar kabuğu aynanın

az sonra kırılacak bir şey


İvan Malinovski
Çeviren: Özdemir İnce

Sonsuz Üç

Dünyada iki erkek var
Her zaman karşıma çıkan
Birisi sevdiğim adam
Ötekisi beni seven.

Birisi karanlık gecelerimin
Düşlerinde bile can evimdedir
Öbürü kalbimin önünde bekler
Bekler durur ama açılmaz kapı.

Birinin sadece soluğu yeter
Beni mutluluğa ulaştırmaya
Öteki ömrünü bağışlar bana
Kalkıp geri vermem bir saatini.

Birisi kanımın sıcaklığında
Aşkın öz türküleriyle yaşar
Öbürü can sıkıcı günlerim içinde
Umutsuz koşar.

Her kadın bu ikili yaşamı tadar
Sevilenle seven arasında
Ama bir kez tek kişi olur o iki insan
Yalnız bir kez her yüzyılda!


Tove Ditlevsen
Çeviren: Ata Karatay

Göbek

Gövdemin katı kökü
Evrenimin ortası
Küçük kabarık düğme,
Düğümün atılalı beri
Bir uçan balon gibiyim yeryüzünde.

Ama ipi kim tutuyor
Kaçtığım günden bu yana
Açılan döl yatağından.

Bulabilsem bir o eli
Ve yüzsem gerisin geri
Akıntıda balık gibi.

Seni sık sık anışımın
Budur sanırım nedeni
Ey küçük çiçeği tenimin.

Öteki balonlarla birlik
Dolanıp dururken bakarım
Doluvermiş içerime
Senden doğru kopup gelen
Gökyüzü özlemi sorular.


Ove Abildgaard
Çeviren: Ata Karatay

14 Kasım 2016 Pazartesi

Bir Asansördeki Karşılaşma

Asansöre girdik. Yalnız ikimiz.
Bakıştık yalnızca, hepsi bu kadar.
İki canlı, bir an, gülümseyerek, rahatça ...
Kadın indi beşinci katta, ben daha yukarı çıktım,
anladım bir daha göremezdim onu,
bir karşılaşmaydı, hepsi bu işte,
peşine düşseydim bir ölü sayılırdım ardında,
o da bana doğru gelseydi,
bu ancak olabilirdi öteki dünyada.


Vladimir Holan
Çeviren: Eray Canberk

Kelime

Bitir şiirini, bize elveda de,
Sonra çek git, sevdalı şair.

Saat çaldı, zaman demir kesildi,
Biz kaldık içinde zayıf, şaşkın ve kararsız.

Acıma bilmeyen bu çağ selamlıyor bizi
Boğazda düğümlenmiş bir hıçkırığın sıkıntısı.
Her şeyi yitirdi mi?

Dilimin ucunda bir kelime var.
Acıyı düşündüm ve buldum çaresini.


Laco Novomesky
Çeviren: Eray Canberk

Çek Krallarının Mezarları Üzerine

Yüreğimde utanç susuyorum akiklerin karşısında
Ah Çek mücevherleri
Şurada gömülü yatan silah
Eksiğimizdir bizim.

Henüz tomurcukta uyuyan
yaprak ve çiçeği ıslatan çiğ gibi tıpkı
sıvanırdı kan kılıca
zırh eldivenine, mızrağa sıvanırdı.
Yakarmak mı? Evet ama parıldasın elinde
kınından çıkmış silah,
yalnız kadınların elleri boş kalabilir
ama onlarınki de değil.

Saatler geçiyor ama gecikiyor
yeniden doğuş kulesinde bizim zamanımız.
Tarihin parmağı çizmedi duvara
coşturucu bir arma.

Ama ateş alacak üzerinde kuruyan kan
Umutsuz değil henüz onuru kırılan.
Yalnız kadınların elleri boş olabilir,
ama onlarınki de değil.

Zavallı bir yakarışta el kavuşturmak
yeter mi utançtan kurtulmaya?
Yalnızca çocukların elleri boş olabilir
ama onlarınki de değil.


Jaroslav Seifert
Çeviren: Özdemir İnce