Sayfalar

17 Aralık 2016 Cumartesi

Bir Şiir Sanatı İçin

I.

Önemsiz bişeydir şiir
Antil adalarındaki bir urağan
ya da Çin denizindeki bir tayfundan
Formoza'daki bir depremden
olsa olsa bir parmak daha önemli

Yang-Si-Kiang su baskını
ki bir anda yüz bin Çinli boğulmuştur
-yok canım-
konusu değildir bir şiirin
Çok önemsiz bişeydir

Küçük kasabamızda çok şükür iyi eğleniyoruz
yeni bir okul yapacağız
yeni bir belediye başkanı seçeceğiz
sonra çarşı-pazar günlerini de değiştireceğiz
dünyanın ortasındaydık şimdi ufku kemiren
okyanus ırmağının kıyısındayız
Evet önemsiz bişeydir
şiir


II.

İyi seçilmiş, şöyle dört dörtlük
birkaç sözcük
yeterlidir bir şiir için
yeterlidir evet
sözcükleri sevmek
bir şiir yazmak için

şiir ortaya çıktığında
her zaman bilmez ozan
ne dediğini
konuyu sonradan aramak gerek
şiirin adını koymak için
ama kimi zaman ağlanır, gülünür
yazarken bir şiir
ne derseniz deyin
her zaman aşırıdır
bir şiir


III.

Hay Allah bismillah nasıl şöyle bir küçük
şiir yazmak istiyorum
Hop işte geçiyor bir tane
Küçük, küçük, küçük
gel oturuver kucağıma
gel bel ver öbür şiirlerimin arasına
gel sokayım seni de
"tüm eserler"imin arasına
gel sana bir kafiye giydireyim
gel bir boyuna bosuna bakayım
sana bir ses bulayım
sana bir sözcük uydurayım
gel bir devşireyim seni
gel bir düz yazılayım seni

deyyus
tüyüverdi şıpın işi


Raymond Queneau
Çeviren: Ferit Edgü

Kurşuna Dizilmiş

Çiçekler bahçeler fıskıyeler gülüşler
Ve yaşamak sevinci
Bir adam serili yerde kanlar içinde
Anılar çiçekler fıskıyeler bahçeler
Çocuk rüyaları
Bir adam atılmış yere kanlı bir bohça gibi
Çiçekler fıskıyeler bahçeler anılar
Ve yaşamak sevinci
Bir adam yatıyor yerde uyuyan bir çocuk gibi


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Yumurcak

Kafasıyla evet diyor
Yüreğiyle hayır
Sevdiğine evet diyor
Öğretmene hayır
Sözlüye kalkmış
Soru üstüne soru
Şunu yaz bunu çiz
Derken bir gülmedir alıyor çocuğu
Delice bir gülme
Ve siliveriyor her şeyi
Sayıları sözleri
Adları tarihleri
Tümceleri tuzakları
Öğretmen tepine dursun
Çığlıkları ortasında mucize çocukların
Renk renk bütün tebeşirlerle
Belalı kara tahtanın üstüne
Resmini çiziyor mutluluğun.


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

Bir Kuşun Resmini Yapmak İçin


Önce bir kafes resmi yaparsın
Kapısı açık bir kafes
Sonra kuş için
Bir şey çizersin içine
Sevimli bir şey
Yalın bir şey
Güzel bir şey
Yararlı bir şey
Sonra götürür bir ağaca
Asarsın bu resmi
Bir bahçede
Bir koruda
Ya da bir ormanda
Saklanır beklersin ağacın arkasında
Ses çıkarmaz
Kımıldamazsın
Kuş bazen çabuk gelir
Ama uzun yıllar bekleyebilir de
Karar vermezden önce
Yılmayacaksın
Bekleyeceksin
Yıllarca bekleyeceksin gerekirse
Resmin başarısıyla hiç ilişiği yoktur çünkü
Kuşun çabuk ya da yavaş gelmesinin
Geleceği olup da geldi mi kuş
Çıt çıkarma yok
Kafese girmesini beklersin
Girdi mi kafese fırçanla
Usulcacık kapısını kaparsın
Sonra kuşun bir tüyüne dokunayım demeden
Bütün kafes tellerini teker teker silersin
Yerine bir ağaç resmi yaparsın
Dallarının en güzeline kondurursun kuşu
Tabii ne yapraklarının yeşilini unutacaksın
Ne yellerin serinliğini
Ne de yaz sıcağındaki böcek seslerini
Otlar arasında.
Sonra beklersin ötsün diye kuş
Ötmezse kötü
Resim kötü demektir
Öterse iyi olduğunun resmidir
İmzanı atabilirsin artık
Bir tüy koparırsın usulca
Kuşun kanadından
Ve yazarsın adını resmin bir köşesine.


Jacques Prevert
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu

16 Aralık 2016 Cuma

Çeşitli

Eşek kral ve ben

Sabaha sağ çıkmayacağız

Eşek açlıktan

Kral iç sıkıntısından

Bense aşk ateşinden

Aylardan Mayıs



Jacques Prevert
Çeviren: Can Yücel

Kan Türküsü

Büyük kan birikintileri var dünyada
bu dökülen kanın tümü nereye gider
yeryüzü mi içer içip de başı mı döner
öyleyse tuhaf bir baş dönmesidir bu
öylesine bilgece .. öylesine tekdüze
Yoo başı maşı döndüğü yok yeryüzünün
yeryüzü tersine dönmüyor
küçük el arabasını mevsimleri itiyor düzenle
yağmuru .. karı
doluyu .. güzel havayı
hiç mi hiç esrik değil yeryüzü
arada bir o da gücün
göz yumuyor püskürmesine küçük bir yanardağın
Dönüyor yeryüzü
dönüyor ağaçlarıyla .. bahçeleriyle .. evleriyle
büyük kan birikintileriyle dönüyor
bütün canlılar ulumaya başlıyorlar
Boşveriyor
dönüyor yeryüzü
bütün canlılar ulumaya başlıyorlar
vızgeliyor ona
dönüyor
dönüyor durmadan
kan da durmadan akıyor
Şu dökülen kan nereye gider
öldürülenlerin kanı., savaşların kanı
yoksulluğun kanı
tutukevinde işkence edilenlerin
ana babaların kolayca işkence ettikleri çocukların kanı
ya hücrelerde başları kanayanların
ya çatı işçisinin
damdan düşen işçinin kanı
yeni doğan çocukla, yeni çocukla gelen
dalga dalga akan kan
ana bağırır .. çocuk ağlar
kan akar, dünya döner
yeryüzü durmadan döner
kan durmadan akar
Dövülenlerin, ayaklar altına alınanların
dökülen kanları nereye gider
kendini öldürenlerin .. kurşuna dizinlenlerin .. cezaya çarptırılanların kanı
ya pisi pisine kazara ölenlerin kanı
Sokakta yürürken bir adam
tüm kanı içinde
bir bakıyorsunuz oluvermiş
tüm kanı yerlerde
ötekiler yokediyorlar kanı
kaldırıyorlar herifi
ama kan inatçı
ölünün olduğu yerde
neden sonra kapkara
biraz kan fışkırır daha ...
pıhtılaşmış kan
yaşamın pası., bedenlerin pası
süt gibi kesilen kan
süt gibi bozulurken
bozulurken yeryüzü gibi
yeryüzü gibi dönerken
sütüyle, inekleriyle
yaşıyanlarıyla .. ölüleriyle
ağaçlarıyla .. yaşayanlarıyla .. evleriyle dönüyor yeryüzü
evlenmeleriyle
cenazeleriyle
kalıntılarıyla
yığınlarıyla
dönüyor .. dönüyor .. dönüyor yeryüzü
büyük kan ırmaklarıyla


Jacques Prevert
Çeviren: Teoman Aktürel

Aşk

Aşk
Öyle keskin
Öyle ince
Öyle umutsuz
Aşk
Gün gibi güzel
Hava gibi de kötü
Kötü havada
Aşk öyle gerçek
Aşk öyle güzel
Öyle mutlu
Öyle sevinçli
Öyle iğneleyici
Karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Rahat bir adam gibi gecenin ortasında
Öyle kendine güvenli
Başkalarını korkutan
Konuşturan
Solduran aşk
Gözetlenmiş aşk
Gözetliyorduk onları çünkü
Dehlenmiş yaralanmış ayaklar altına alınmış tüketilmiş
     hiçe sayılmış unutulmuş aşk
Dehledik yaraladık ayaklar altına aldık tükettik
     hiçe saydık unuttuk aşkı çünkü
Aşk tümünlen
Gene öyle diri
Güneşli hepten
Senin aşkın
Benim aşkım
Bir vakitlerin aşkı
Hep yeni olan hani
Hiç değişmeyen
Bitki denli gerçek
Kuş denli titrek
Yaz denli sıcak yaz denli diri
Gidebilirdik ikimiz
Gelebilirdik
Unutabilirdik
Uyuyabilirdik sonra
Gerçekleşebilirdik de
Orda kalsın aşkımız
Keçi gibi inatçı
İstek gibi oynak
Bellek gibi zorba
Üzüntüler gibi budala
Anı gibi tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Çocuk gibi çıtkırıldım
Gülümseyerek bakıyor
Bize söylüyor bir şey demeksizin
Titreye titreye dinliyorum
Sesleniyorum sonra
Senin için
Benim için
Yalvarırım sana
Senin için benim için bütün sevişenler için
Bütün sevişmişler için
Evet aşka sesleniyorum
Senin için benim için
Tanımadıklarım için
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Sevişen bizler
Unuttuk seni
Sen unutma bizi
Senden başka nemiz kalmıştı
Bırakma bizi soğumayalım
Çok daha ötelerde
Nerde olursa
Anımsat bize hep yaşadığımızı
Çok daha sonra bir korunun bir kuytusundan
Bellek ormanından
Fırla birden
Uzat bize elini
Kurtar bizi


Jacques Prevert
Çeviren: Teoman Aktürel

15 Aralık 2016 Perşembe

Rue Saint-Martin İçin Dörtlükler

Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık
Andre Platard gideli beri oradan.
Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık,
Hiçbir şeyi sevmiyorum, şarabı sevmiyorum.

Saint-Martin Sokağını sevmiyorum artık
Andre Platard gideli beri oradan.
Dostumdu o, can yoldaşımdı benim.
Odamızı, ekmeğimizi paylaşırdık.
Saint-Martin sokağını sevmiyorum artık.

Dostumdu o, can yoldaşımdı benim
Bir sabah çekip gitti oradan.
Alıp götürdüler onu, hiçbir şey demediler,
Bir daha görünmedi Saint-Martin Sokağında.

Ermişler adına yalvarıyorum,
Peygamberler aşkına yalvarıyorum.
Zaman geçiyor, hiçbir haber yok.
Andre Platard bırakıp gitti Saint-Martin Sokağını.


Robert Desnos
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Karınca

On sekiz metrelik bir karınca
Başında bir de şapka,
Var mı yok mu bilemem?
Penguenlerle, ördeklerle dolu
Arabayı çeken bir karınca
Var mı yok mu bilemem?
Fransızca konuşan bir karınca
Latince ya da Cava dili konuşan
Var mı yok mu bilemem?
Peki! Neden olmasın?


Robert Desnos
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Yaşamım

Bensiz çekip gidiyorsun, yaşamım.
Hızla geçip gidiyorsun,
Bense bekliyorum hala bir adım atmak için.
Kavgayı başka yere çekiyorsun.
Kaçıp gidiyorsun böylece benden.
Ardına düşüp gelmedim hiç bir zaman.

Us erdiremiyorum pek sunduklarına.
İstediğim o ufak şeyi getirmiyorsun nedense hiç.
Bu eksiklik yüzünden hep bunca şeye özlemim.
Bunca şeye, o nerdeyse sonsuzluğa ..
Bu ufak eksiklik yüzünden, o bir türlü getirmediğin.


Henri Michaux
Çeviren: Tahsin Saraç

14 Aralık 2016 Çarşamba

Yaşlılık

Akşamlar! Akşamlar! Bir tek sabah için nice akşamlar!
Dağınık odalar, dökme bedenler, kabuklar!
Bir iken bin uzanıyor yatağına kişi, kaçınılmaz bir bozulma!

Yaşlılık, gece lambası, anılar: hüznün arenaları!
Gereksiz armalar, iskelenin yavaş yavaş sökülüp atılması!
Böylece, daha şimdiden sepetliyor bizi!
İtilip kakılmış! İtilip kakılmış olarak çekip gitmek!
İnişin kurşunu, arkada sis ...
Ve bilememiş olmanın soluk çizgisi.


Henri Michaux
Çeviren: Tahsin Saraç

Uğraşlarım

Pek ender bakabilirim birine pataklamadan.
Kimileri iç konuşuyu yeğ tutar. Bu bana göre değildir,
hayır. Ben en çok pataklamak isterim.
insanlar vardır lokantada karşımda otururlar ve hiç konuşmazlar,
bir süre dururlar öyle, çünkü yemek yemeye kararlıdırlar.
İşte bunlardan biri.
Kapıyorum herifi, pat.
Tekrar kapıyorum, küt.
Askıya asıyorum.
İndiriyorum.
Tekrar asıyorum.
Yeniden indiriyorum.
Koyuyorum masamın üstüne, bastırıyorum ve soluğunu
kesiyorum.
Kirletiyorum, suya sokuyorum.
Hala yaşıyor

Ovup çalkalıyorum, çekip uzatıyorum (sinirlenmeye başlıyorum
kestirip atmak gerek), sıkıyorum herifi, suyunu çıkarıyorum
ve döküyorum bardağıma ve açıkça yere boşaltıyorum
içindekini ve diyorum garsona: "Bana daha temiz
bir bardak ver oğlum"
Ama kötü hissediyorum kendimi, hesabı ödüyorum hemen ve
gidiyorum.


Henri Michaux
Çeviren: Özdemir İnce

Bulantı Ya Da Ölüm Mü Bu Gelen?

Artık teslim ol, yüreğim,
Yeterince savaştık.
Vedur, yaşamım, sen de
Korkaklık etmedik.
Elden geleni yaptık.

De bakalım, ruhum,
Gidecek misin, kalacak mısın,
Ver kararını.
Oramı buramı yoklayıp durma,
Kimi dikkatle, kimi şaşkınlıkla,
Gidecek misin, kalacak mısın,
Ver kararını.

Benden bu kadar, gücüm yok ötesine.

Siz beyleri ölümün
Ne sövüp saydım size, ne alkış tuttum.
Acıyın bana, bunca yolculukların bavulsuz yolcusuna,
Koruyucusuz, parasız pulsuz, ünsüz üstelik bir de
Güçlüsünüz kuşkusuz, her şeyden önce de gülünç,
Daha sınırı aşmadan size adını bağıran
Bu şaşkına acıyın,
Kapıp alın onu aranıza
Uysun geleneklerinize, huyunuza suyunuza,
Yardım edin, yalvarırım, lütfen yardım edin ona.


Henri Michaux
Çeviren: Tahsin Saraç

13 Aralık 2016 Salı

Mutlu Sevi Yoktur

Hiçbir şeyi sürgit elinde tutamaz kişioğlu
Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ve ne de yüreğini
Kollarını açtı sanırken bir haç olur gölgesi
Bir tuhaf bir acılı kopmadır günleri
Sıkı sarılmak isterken ezer mutluluğunu
Mutlu sevi yoktur

Yaşamı şu silahsız askerlere benzer
Ki başka bir yazgıyla donatmışlardır onları
Neye yarar sabah erken uyanıp kalkmaları
Çaresiz ve kararsız kalırlar akşamları
Söyle bunları canım gözyaşını tutuver
Mutlu sevi yoktur

Sevgilim güzelim yürekte yaram benim
Bir yaralı kuş gibi taşırım içimde seni
Ve şunlar ki bilmeden izler geçmişimizi
Yineler hep arkamdan ördüğüm sözcükleri
Ve ölmeye can atar koca gözlerin için
Mutlu sevi yoktur

Vakit geç artık çok geç yaşamı öğrenmeye
Ağlasın yüreklerimiz topluca karanlıkta
Bunca mutsuzluk ah küçük bir türkü uğruna
Bir ürperti uğruna bunca sıkıntı bunca
Ve de bunca hıçkırık bir gitar ezgisine
Mutlu sevi yoktur

Hiçbir sevi yoktur ki yoğrulmasın acıyla
Ve hele yurt sevgisi hele özellikle sen
Hiçbir sevi yoktur sarartıp soldurmayan
Ve hele yurt sevgisi hele özellikle sen
Hiçbir sevi yoktur beslenmesin gözyaşıyla
Mutlu sevi yoktur
Ama ikimizin sevisi budur


Louis Aragon
Çeviren: Tahsin Saraç

İki Kanun Ayının Şiiri

Benim aşkım tıpkı bir menekşedir, mor, diş izleri gibi
Aşkım işler yüreğime çıplak ayağın kumlara gömülmesi gibi
Suyun derin öpüşleri susamış gibi hep onun izini gözler
Aşkım benim o dingin gece yarısıdır ülkeden ülkeye gider
Sensin benim aşkım, gümüşlenir odalarda aynalar senin sayende
Biricik aşkım, dalgın aşkım, hava gibi ve sanki değişen gölge
Diri aşkım benim, sümbül adımlarıyla yaşamımda yürümektedir
Güzel aşkım, ki rengi yüreğimin boyadığı biricik renktedir
O uzun gece gömleğinde, yakan aşkım benim, ey kadınım
Alevlerin okşamak için toprağa yayılması gibidir canım
Acımasız aşkım, dokunur dokunmaz dağılan bir çiçek demeti
Aşkım benim, titrek dudaklarımın yedi iklimde izlediği
Aşkım benim, bütün diller onun için bağrı açık gömlektir
Yumağı karışmıştır cümlenin ve iki eli böğründe bir haldedir
Aşkımın eşiğinde çünkü dil unutur bütün hile ve oyunlarını
Başka bir sözcüğüm de yok bu kapıda söylemek için aşkımı
Kim anlatabilir ki gün ışığı nedir ve nasıldır bir köre
İşte şiir de ölür böyle sevdadan aşk sözleri söyleye söyleye
Can verir tıpkı, ayın son çeyreğinde bir yılın bitişi gibi
Anıların çürüyüp küflendiği şarkısız bir ülke gibi
Yazdım ben bu dizeleri dipsiz uçurumunda mutsuzluğumun
Acıdan kıvranırken yarından umutsuz birine benziyordum
Bulamayan kazıtmak için bir anlamlı yazıt mezar taşına
Güllerin ölümüne benzeyen o iki sözcük Aşkım benim'den başka


Louis Aragon
Çeviren: Özdemir İnce


* Aralık ve ocak ayları anlamına gelen Arapça "Kanun" sözcüğü özgün şiirde yeralmaktadır.

Bırakılmış

Gitme sakın bir tanem hayatım benim
Yitirir renklerini gökyüzü sensiz
Tarlalar ıssızdır bahçeler çiçeksiz
Sakın gitme

Gitme sakın yelin gittiği yere
Bütün kuşlar sensiz uçup gider
Ve çılgındır bütün geceler
Sakın gitme

Gitme sakın suyun gittiği yere
Hor görüp mutluluğunu bardakların
Ve evrenini yemyeşil ağaçların
Sakın gitme

Gitme sakın o kan gibi öyle
Tıpkı beni vuran ele sıçrayan
Hem gücüm hem güçsüzlüğüm benim
Sakın gitme

Gitme Sakın ateşin kaçtığı yere
Yitirince saman gücünü biraz
Küllenince gitsin diye alıp başını
Sakın gitme

Gitme sakın bulutların içine
Fırtınalar dostu canım kartalım benim
ölebilirim ölebilirim cesaretinle
Sakın gitme

Gitme sakın düşmandan yana
Toprağını alan silahını alan düşmana
Ve inan gözyaşlarının anısına
Sakın gitme

Gitme sakın bil ki hıyanet olur
Bu söylevler bu türküler şenlikler
Ey insanlar ne yaptığınızı bilin
Sakın gitme

Gitme sakın o git dedikleri yere
İnanıp yalanına iri iri lafların
Burada kanayıp dururken yara
Sakın gitme

Gitme sakın zalimden yana
Güçlendirme onu kendi ellerinle
Zincirlerini dövme sevdiklerinin
Sakın gitme

Gitme sakın haydi al tüfeğini
Köpeğini çağır dağıt karanlıktan
Avcı avcı sayı sende güç sende
Sakın gitme

Haydi al tüfeğini


Louis Aragon
Çeviren: Özdemir İnce

12 Aralık 2016 Pazartesi

Sürgün Gecesi

Vız gelir sürgüne sahte olsa da renkler
Hele görüntülere bir inanıversin insan
Burası Paris diye yemin edebilir o an
Duyuyorum mezardan geliyor keman sesi

Operadır diyor şu parlak değişken yalım
Perçinlemek isterdim aralık gözlerimde
Sıkışık balkonları bronz heykelleri yeşil çatıyı
Şu sönmüş zümrüdü ve şu gümüş tilkiyi de

Tanımıyorum diyor şu taştan dansözleri
Onları tefiyle alıp götüreni de
Denizaltı yansısını kim koymuş alınlarına
Gözlerini ovuyor bir uyanık uyuyan

Denizanaları diyor aylar aylalar
Parmaklarım altında yayılır solgunlukları
Opal taşlarıyla gözyaşlarıyla süslü Opera'da
Hıçkırıklarımı öykünüyor eksiksiz orkestra

Perçinlemek isterdim çılgın belleğime
Şu gülü diyor şu bilinmeyen ebemgümecini
Caddenin ucundaki düşsel balo elbisesini
Bizim için kılık değiştiren o her gece

Aklımda mı beni hatırlatan kahreden geceler
Diyor karanlıktı güvercinin kara gözleri kadar
Karanlığın zümrüdünden başka bize yok kalan
Biliyoruz artık biz ne demekmiş gece

Tek sığınakları aşktır bütün sevişenlerin
Ve tutar dudakların bütün akşamlar boyu
Mor bir göğün kavgasını Paris üzerinde
Ey sevecenlik rengi o alaca geceler

Elmaslarını gökkubbe senin için sürerdi
Ben de oynardım eşit şansla kalbimi sana
Dönen güneşi bulvarların şenlik fişekleri
Bir yığın yıldız yerde çatıların üzerinde

Şimdi düşünüyorum da aldattı yıldızlar
Rüzgar sürüklüyordu bir yığın yeni düşü
Düşçünün adımları çınlıyordu sokakta
Sığınıyordu aşıklar sokak kapılarına

Kollarımızda çoğaltıyorduk sonsuzu ikimiz
Tutuşturuyordu beyazlığın bengi karanlığı
Ve görmüyordum gözbebeklerinin diplerinde
Altın gözlerini sönmeyen kaldırımların

Sebze arabaları şimdi geçer mi hala
Eskiden ağır ağır çekerdi yük beygirleri
Uykulu mavi adamların lahanasıyla dolu
Marly'nin artları şahlanırdı sislerde

Yaratıyor mu sütçüler o gümüş şafakları
Aziz Eustache tepesindeki dükkanlarına
İnanılmaz hayvanlar asıyor mu kasaplar
Kanlı karınlarına karanfiller takarak

Büsbütün susmaya karar vermedi mi daha
Sevmenin tadı bir akşam yitip gidince
Hani şu on meteliğe bir şarkı çalan
Bizim sokağın başındaki eski gramofon

Görecek miyiz gene o uzak cenneti
Hal'i Operayı Concorde'u Louvre'u
Hatırlatıyor mu sana geceler inince gece
Taa yürekten gelen o sabahsız geceyi


Louis Aragon
Çeviren: Özdemir İnce

Ozana Öğütler

Su gibi ol
Pınar suyu bulut suyu
Renk renk olabilirsin ya da renksiz
Durdurmasın ama seni hiçbir şey
Zaman bile
Yollar pek uzun değildir öyle
Değildir pek uzak denizler
Korkma ne yelden
Ne soğuktan ne sıcaktan
Öğren türkü çağırmasını
Bıkmadan usanmadan
Türkü mırıldan ve kayar gibi git
Ya da kopar itip kak
Zıpzıp zıpla fışkır ya da
Durgun su ol
Koşan oynayan
Arıtan su ol
Tatlı ve duru bir su
Çünkü arınmışlığın ta kendisidir su
Canlılar için yaşamdır o çünkü
Kazaya uğramışlar için ölüm.


Philipe Soupault
Çeviren: Tahsin Saraç

Andre Breton

Bakışını gördüm
Gözlerini kapattığın zaman
Mahzun olmama izin vermedin
Ve ben bir şey yapmasam bile bol bol ağladım
Artık bana hiçbir şey söylemeyeceksin
Hiç ama hiç
Bir sürü adam çiçekler getirdi

Nutuklar bile söylendi
Ben hiçbir şey söylemedim
Seni düşündüm.


Philipe Soupault
Çeviren: Orhan Veli