Tenhaca bir yere çekilip
ağlamak isterim
dağlara, taşlara karşı.
Ne yalnızlığı gökyüzünün,
ne ağaçların, ne çayırların yeşilliği,
ne de merhametli türküsüyle akan dere.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Sadece beni götüren şey
radyo haberlerinden öteye.
Tenhaca bir yere çekilip
ağlamak isterim
dağlara, taşlara karşı.
Ya seslenirse bir çocuk,
ya derse ki:
"Ağabeyiciğim,
toprak altında kaldım,
bir tank ezmişti kemiciklerimi,
ne olur, çıkarın beni buradan.
Ben daha on dört yaşındayım."
Kolum kanadım kırılır,
bu çocuğa ne yaparım o zaman?
Dağları, taşları bırak.
Bırak öyleyse şimdi ağlamayı.
Karanlık bir yağmur halindedir
başımın üstünde ölüm.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Ne çok yatan insan görürüm,
ne çok yatan insan.
"Karlı bir dağ başındayız, sevgilim,
mevcudumuz tamam.
Bir yanımda Pal ve Antuvan Çavuş,
bir yanımda dostum Rişar,
ve dağılmış cıgaralar.
Burda vahşi kuşlara, böceklere alıştık,
ne akan kan,
ne can acısı.
Ne de koparılan bir şey var etimizden."
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
"Anneciğim,
ağlama, bir şey değil,
sadece vaz geçiverdik
saadetimizden."
Havada yapraklar kımıldanır.
Bulutlar yürür ufka sere serpe.
Tüylerini güneşe vermiş körpe salatalık.
Birleşti bir dal üstünde iki serçe.
Bir hikaye oldu ölüm.
Bir hikaye oldu tank.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Ve daha öte,
bir şafak güzelliğinde yasamak.
ağlamak isterim
dağlara, taşlara karşı.
Ne yalnızlığı gökyüzünün,
ne ağaçların, ne çayırların yeşilliği,
ne de merhametli türküsüyle akan dere.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Sadece beni götüren şey
radyo haberlerinden öteye.
Tenhaca bir yere çekilip
ağlamak isterim
dağlara, taşlara karşı.
Ya seslenirse bir çocuk,
ya derse ki:
"Ağabeyiciğim,
toprak altında kaldım,
bir tank ezmişti kemiciklerimi,
ne olur, çıkarın beni buradan.
Ben daha on dört yaşındayım."
Kolum kanadım kırılır,
bu çocuğa ne yaparım o zaman?
Dağları, taşları bırak.
Bırak öyleyse şimdi ağlamayı.
Karanlık bir yağmur halindedir
başımın üstünde ölüm.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Ne çok yatan insan görürüm,
ne çok yatan insan.
"Karlı bir dağ başındayız, sevgilim,
mevcudumuz tamam.
Bir yanımda Pal ve Antuvan Çavuş,
bir yanımda dostum Rişar,
ve dağılmış cıgaralar.
Burda vahşi kuşlara, böceklere alıştık,
ne akan kan,
ne can acısı.
Ne de koparılan bir şey var etimizden."
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
"Anneciğim,
ağlama, bir şey değil,
sadece vaz geçiverdik
saadetimizden."
Havada yapraklar kımıldanır.
Bulutlar yürür ufka sere serpe.
Tüylerini güneşe vermiş körpe salatalık.
Birleşti bir dal üstünde iki serçe.
Bir hikaye oldu ölüm.
Bir hikaye oldu tank.
Sadece esirliğim,
üstüm başım,
karnımdaki açlık.
Ve daha öte,
bir şafak güzelliğinde yasamak.
A. Kadir
Mutlu Olmak Varken
Kırşehir, 1945
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder