Ben dostum vaktiyle bir güney şehrine gittim,
Yanımda-sevince öyledir!-dünyanın en güzel kızı vardı,
Ama neyleyim ki içimde yine o garip sızı vardı,
Sonunda, o güzel günlerimi berbat ettim.
Eylüldü dostum, aylar içinden Eylüldü,
Ateşi düşmüştü artık hummalı kalbimin,
İyileşmiştim dostum, sonra o akşam üstlerinin
Her saati bir altın yaprak olup döküldü.
Uzanmıştım boylu boyunca güneş düşüncesine,
Bilirsin aşk havaları insanı sarhoş eder,
Bir şarkı tutturur insan, ezberler gider,
Gariptir, inanır böylece, vurulur kendi nağmesine
Ben de akıp gidiyordum gökyüzü üstünden,
Bir güney denizi, bir güney güneşi ki, bilemezsin,
Yalnız olamazsın elbette, orada yalnız olamazsın,
Biz de içiyorduk sarhoş oluyorduk aynı kadehten.
Hala nasıl özlerim bilir misin, bir akşamı her akşam,
Antalya deyince bir portakal düşer,
Ah, bilemezsin bala, o hatıra güneşler,
Yalnızlığının karlı vadisinde dinlenen adam.
Orada güneyde eski bir şehir görmüştüm dostum,
Yıkık tiyatrosu kalmıştı, yüzyıllardan yüzyıllara,
Bu şenlik yerinden denize baktıktan sonra,
Demiştim ki: "Ey yitik şehir, sana benziyorum!"
Bilgelik sanacaksın, dinleyince sözlerimi,
Bu şehrin eski haline benzer geçen aşklarımız,
Sonra yıkık duvarlarımızla kalakalırız, yapayalnız,
Bu şehirden umduğumuzu alır götürür bir gemi.
Ve oynadığımız, şenlendirdiğimiz o coşkun alan,
Bakakalır, otlar arasından melil mahzun,
Sonra dağlardan bir hava iner gelir, uzun uzun,
Eylül rüzgarını yeniden kokladığımız zaman.
Ah güney deyince bir yaprak kopar içimden
Denizlere mi gider bilinmez, bilinmez bir yere gider,
"Gönül şen değil", feryadınca ahü vah eder,
Toplanmış nice türküler gider peşinden.
Bir ağaç uyur görürseler, uyandırmasınlar,
Güneyde kalmış böyle güzel ağaçlar vardır,
Duldasında bir an dinlendiğimiz o ağaçlardır,
- Herşeyi o ağaçlar bilir dostum, o ağaçlar bilir! -
Biz yaprak misali olduk artık, bize bir şey sormasınlar.
Yanımda-sevince öyledir!-dünyanın en güzel kızı vardı,
Ama neyleyim ki içimde yine o garip sızı vardı,
Sonunda, o güzel günlerimi berbat ettim.
Eylüldü dostum, aylar içinden Eylüldü,
Ateşi düşmüştü artık hummalı kalbimin,
İyileşmiştim dostum, sonra o akşam üstlerinin
Her saati bir altın yaprak olup döküldü.
Uzanmıştım boylu boyunca güneş düşüncesine,
Bilirsin aşk havaları insanı sarhoş eder,
Bir şarkı tutturur insan, ezberler gider,
Gariptir, inanır böylece, vurulur kendi nağmesine
Ben de akıp gidiyordum gökyüzü üstünden,
Bir güney denizi, bir güney güneşi ki, bilemezsin,
Yalnız olamazsın elbette, orada yalnız olamazsın,
Biz de içiyorduk sarhoş oluyorduk aynı kadehten.
Hala nasıl özlerim bilir misin, bir akşamı her akşam,
Antalya deyince bir portakal düşer,
Ah, bilemezsin bala, o hatıra güneşler,
Yalnızlığının karlı vadisinde dinlenen adam.
Orada güneyde eski bir şehir görmüştüm dostum,
Yıkık tiyatrosu kalmıştı, yüzyıllardan yüzyıllara,
Bu şenlik yerinden denize baktıktan sonra,
Demiştim ki: "Ey yitik şehir, sana benziyorum!"
Bilgelik sanacaksın, dinleyince sözlerimi,
Bu şehrin eski haline benzer geçen aşklarımız,
Sonra yıkık duvarlarımızla kalakalırız, yapayalnız,
Bu şehirden umduğumuzu alır götürür bir gemi.
Ve oynadığımız, şenlendirdiğimiz o coşkun alan,
Bakakalır, otlar arasından melil mahzun,
Sonra dağlardan bir hava iner gelir, uzun uzun,
Eylül rüzgarını yeniden kokladığımız zaman.
Ah güney deyince bir yaprak kopar içimden
Denizlere mi gider bilinmez, bilinmez bir yere gider,
"Gönül şen değil", feryadınca ahü vah eder,
Toplanmış nice türküler gider peşinden.
Bir ağaç uyur görürseler, uyandırmasınlar,
Güneyde kalmış böyle güzel ağaçlar vardır,
Duldasında bir an dinlendiğimiz o ağaçlardır,
- Herşeyi o ağaçlar bilir dostum, o ağaçlar bilir! -
Biz yaprak misali olduk artık, bize bir şey sormasınlar.
Ceyhun Atuf Kansu
Yanık Hava, 1948
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder