Sayfalar

4 Mart 2017 Cumartesi

Durdurun Yalanları

İsterim hep,
Umutsuzluk çığlıklarını değil
Özünü duymanı sözcüklerin,
Çatık kaşlarımdan okunan.
Bir yeni sesin
Haykırışlarını taşıyor çünkü gövdem.

Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın yoksulları beslediğinizi anlatmayı
Çünkü siz çıkardınız açlığı
Altın çukuruna akıttığınızda kanımı

Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın kurduğunuz okulları saymayı,
Çünkü siz çıkardınız cahilliği
Yalnızca bana göre bir eğitim kurarak.

Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın göstermeyi hastanelerinizi,
Çünkü siz çıkardınız hastalıkları
Emeğime açlık ücreti ödeyerek.

İsterim hep,
Beni gözün abartmalarıyla değil
Tanrının yarattığı gibi görmeni,
Varlığının nesnelliğinde somutlanan.
Çünkü yere basıyorum ayağımı sıkıca
Evrendeki tüm insanlar gibi


Sipho Sepanla
Çeviren: Engin Koparan

Bırakılmış Çıkın

Jabavü'nün dumanlarına
karışmış
sabah sisi, beyaz kadın,
yayılıyor, kalın, sarı
geniş bir yaradan
sızan irin gibi.
Küçücük evlerimiz boğuluyor içinde
ağa yakalanmış balıkları andıran.
Kanın kırmızı paçavralarına bürünmüş,
köpekler, çöp tenekelerinin yağmacıları,
hırlaşıyorlar, yırtıcı, bir çıkın
kıpırdıyor, belli belirsiz.
Bir taş atıyorum?
Uzun sivri dişlerini gösteriyor köpekler
ve bir an için
kızıl kadifeden ağızlarını.
Tabanları yağlıyorlar
ve didiklenmiş bir ceset bırakıyorlar.
- bir yığın pisliğin üstünde yeni doğmuş bir çocuk"
"Ey Yemliğin Hazreti İsa'sı
İyi uyu
insan çöplüğü üstünde."
Anan yumurtladı seni sabahın ışıkları içinde,
günahsız parlayan yüzün,
el değmemiş çiğ tanesi gibi yüreğin.


Oswald Mtshali
Çeviren: Eray Canberk

Yanan Bir Sigara

Bu küçük kara çocuk
paketten bir sigara çeker gibi
geldi dünyaya
ve yakıldı.
Bakar yükselen, kıvrılan, dağılan
duman olmuş umutlarına
sonra, Hiç.
Büyür sigaranın külleri gibi büyür,
hem uysal, hem savunmasız.
Ve ezilip söndürülür.


Mongane Wally Serote
Çeviren: Eray Canberk

Neruda'nın Ölümü

Birkaç kan rengi çelenk
emekçilerin bayrakları gibi tabut üzerinde;
günü gününe izledik ölümünü Pablo Neruda -
nice zaman yürüdün varmak için dünyanın öbür ucuna:
(gökyüzü mü? cehennem mi? )
karnı deşilmiş Madrit sokaklarında
gövdesinde tohumlar benzeri kurşunlarla orada yatmaktadır Lorca - 
külrengi çocukları önünde Barselona'nın
hep sınıra doğru
ve yürekte İspanya - 
eski ama dipdiri bir uygarlığın ürünü
damarlarında vuruşu kayaların ve madenlerin
dorukları üzerinde And dağlarının
güneşin mihraplarının ötesinde
daha insancıl yeni bir şafağa doğru

biz de tanıyoruz onları - generalleri ve bankerleri,
bakımlı tırnaklarıyla kokulu odalarından
kapıları yumruklayarak küfürler yağdıran gece yarısı askerlerini
haykırarak kitapları karıştırırlar
parçalamak için küçücük yalımlarını
bilgi, özgürlük, onur ve gururun
zavallı hayvanlar - sanki kesebilirlermiş gibi
kuyruğunu yıldızların!
Bizim sıcak iklimimiz de üretti, karanlıkta,
"güvenlik'' bahanesiyle
saygıdeğer psikopatlar, öldüren, kurban eden,
sömürücünün bekçi köpekleri,
uşakları doların, zalimler,
çiklet beyinli iğrenç goriller
ince bıyıkları, güneş gözlükleri
dinleme aygıtları, mikrofonlar
hamamböcekleri gibi, kertenkeleler gibi dört bir yanda.


Breyten Breytenbach
Çeviren: Özdemir İnce

3 Mart 2017 Cuma

Ülkeye Dönüş

Anne
düşünüyorum da
eve dönersem bir gün
habersiz sabahın erken saatlerinde dönerim
yılların birikimi zenginlikler
demir atların sırtında
her yer, her şey mavidir hala
usulca açarım kapısını arka avlunun
yaşlı Wagter havlar
sonra sallar kuyruğunu beni tanıyınca
ipince bir keman çalacaktır Fritz Kreiser
nasıl da iyi bilirsin anne
bu havaların getirdiği Viyana valslerini
pencerelere toplanmaya başlayacak insanlar
belki de uzaktan uzağa
gülümseyerek eğilecekler gecelikleri içinde
dirsekleri bir zamanlar üzerinde tepindiğim dizleri üzerinde
içerde çatlarcasına atacak annenin kalbi
(peki gözlüklerim nerede?)
birden uyanacak rüzgarın sersemlettiği baba
ama anne çoktan dışardadır
sabahlığı içinde ve al aldır yanakları
Anne
düşünüyorum da tıpkı böyle olacağım
Noel sabahında bir melezler korosu gibi
ağlayacağımızı ve çay içeceğimizi düşünüyorum
anne.


Breyten Breytenbach
Çeviren: Özdemir İnce

Çığlıklar

Size bir çılgın adamın çığlıklarını veriyorum
acımasızlara haykıranların
gömütlerin üzerinden haykıranların
iskeletlerin, üst üste yığılı
ve eklem yerlerinden kırık kemiklerin.

Size bir akbabanın sesini veriyorum
etten tarlalarımızın üzerinde dönen
tepelerde sıralar halinde toplanan
göz çukurlarında yitmiş gözlerin ve
mehtabın vahşete terk ettiği yerdekilerin.

Size ortasından yırtılmış bu gömleği veriyorum
tarlada bırakılmış
daha memeden kesilmeden göçenlerin orda,
söyle bana, söyle bana
kim giydi bunu kış bastırmadan?

Size yalnız uyuyanları veriyorum
elleriyle düş katlayanları,
ölüm gecesinde baktıkları için
asla gerçekleşmeyecek düşleri,
bağırın dünyaya diye size veriyorum!


Mazisi Kunene
Çeviren: Gürhan Uçkan

Gökkuşağının Bittiği Yerde

Gökkuşağının bittiği yerde
Bir ülke olacak kardeşim,
Ve orada dünya bütün şarkılarını söyleyebilecek.
Biz de birlikte söyleyeceğiz kardeşim, sen ve ben
Hem de senin beyaz olmana
Benimse olmamama karşın.
Biraz buruk bir şarkı olacak kardeşim
Çünkü ikimiz de besteyi bilmiyoruz,
Zor bir beste olacak kuşkusuz.
Ama sen ve ben öğrenebiliriz kardeşim.
Ne siyah ne de beyaz şarkı var aslında
Yalnızca müzik var kardeşim.
Ve işte bu o müzik, bizim de birlikte söyleyeceğimiz
Gökkuşağının bittiği yerde.


Richard Rive
Çeviren: Özcan Özbilge

2 Mart 2017 Perşembe

Ben Renkliyim

Liza Teyze
(Evet?)
Ben neyim?
(Ne demek sen nesin?)
Irmakta bir çocuğa rastladım
Dedi ki o bir Zuluymuş.
Teyzem güldü.
(Sen Renklisin,
üç çeşit insan vardır;
Beyazlar, Renkliler
ve Siyahlar
Beyaz insanlar en önce gelirler
sonra da Renkliler
en sonra da Siyahlar gelir.)
Neden?
(Çünkü bu böyledir.)
Ertesi gün Joseph'i gördüğümde
Göğsümü döverek
Ben Renkliyim dedim.
O da ellerini çırptı ve güldü.
Joseph ve ben o yaz
uzun öğleden sonralarının
çoğunu birlikte geçirdik.
Ben ondan biraz Zulu öğrendim.
o da benden biraz Afrikaans öğrendi.
Dopdolu geçiyordu günlerimiz.
En başta ırmak vardı araştırmak için.
Sonra benim yüzme derslerim vardı.
O yaz sopalarla kavga etmesini
söğüt dalları ve yapraklarından
yeşil şapka örmesini
ellerimle
kurbağa ve iribaş yakalamasını
ceylan kapanı kurmasını
ırmak kuşlarının sellerini yansılamasını
öğrendim.
Bizi ısıtan sıcak bir güneş,
ıslak bedenlerimizi kuruttuğumuz yeşil çimenler,
oynamak için killi çamur,
boğuşmak için ince kumumuz vardı.
Kocaman çekirgelerimiz vardı, yarıştığımız
Ağustos böcekleri vardı
gün kararınca sürülerle ortaya çıkan,
ve yüzlercesini yakaladığımız.
Gevrek kızarmış tuzlu böceklerin
o ayrıksı tadı vardı.
Söğütlerde hışırdayan rüzgarın sesi,
fırtına çıktığında duyduğumuz
gök gürültüsü vardı.
Kahkahalara boğulan iki çocuğun sesleri,
bizim seslerimiz vardı.
Joseph'in beyaz adamdan önce yaşamış
siyah kralları anlatan öyküleri vardı.
Evde sordum;
Liza Teyze
(Evet?)
Bizim de Renkli krallarımız var mıydı
beyaz adamdan önce?
(Hayır)
Peki, biz nereden geliyoruz?
Joseph ve annesi beyaz adamdan önceki
siyah kralların soyundan geliyorlar.
(Çok konuşuyorsun sen) dedi teyzem
gülerek ve saçlarımı okşayarak
(Git yıkan artık.)


Peter Abrahams
Çeviren: Özcan Özbilge

Annem

Zenci kadın, Afrikalı kadın, seni düşünüyorum, annem ey ...

Ey Daman, annem hey, sırtında sen taşıdın beni, sen emzirdin, ilk adımlarımı sen attırdın, ilkin sen açtın gözlerimi yeryüzünün olağanüstülüklerine, seni düşünüyorum ...

Tarlaların kadını, ırmakların kadını, büyük ırmağın kadını, sen hey, annem, seni düşünüyorum ...

Ey Daman, annem hey, gözyaşlarımı sen kurulardın, sen coştururdun yüreğimi, sen katlanırdın yaramazlıklarıma sabırla, çocukken yanında olmaktan hoşlanırdım, şimdi bile yanında bulunmaktan nasıl da hoşlanacaktım!

Arı kadın, duru kadın, tevekküllü kadın, sen ey, annem, seni düşünüyorum...

Ey Daman, büyük demirciler ailesinin Daman'ı, büyük demirciler ailesinin Daman'ı, usum, düşüncem hep seninle ilgileniyor, her adımda, senin düşünmen eşlik ediyor bana. Ey Daman, annem, şimdi bile, içtenliğinle, sıcaklığınla olmaktan. Nasıl hoşlanacaktım, çocukken yanında olmaktan ...

Zenci kadın, Afrikalı kadın, sen ey, annem, sağol; benim için yaptığın her şey için sağol, oğlun ne uzak sana, ne yakın sana oğlun!


Camara Laye
Çeviren: lshak Yetiş

Kim Bilir?

Kim bilir. altın topraklarla
Böylesine cömertçe gönendirilmiş
Ve palmiyelerle bezenmiş
Uzak yakın bütün büyük ulusların imrendiği
Bu Afrika bir gün dünyaya art niyetsiz
Barış ve dinginlik için önderlik edebilir - 
Kim bilir? Kim bilir?
Ve Tanrı'nın zamanı yetkinliğe erdiğinde
Ve ayrı renklerin soyların sınıfların insanları
Onu önder edindiklerinde
Kin ve kötülük geçmişe gömüldüğünde
Barışın Prensi en sonunda Afrika'da
Yuvasını kurabilir
Kim bilir? Kim bilir?


A. L. Milner-Brown
Çeviren: Özcan Özbilge


Barışın Prensi: İsa Mesih

1 Mart 2017 Çarşamba

Hangi Kadere Doğru Ey Afrika?

Oturdum
gökyüzü yıldızlarının delik deşik ettiği kubbenin altına
Ve yörüngesi boyunca
sabırla kayan
aya baktım.

Kıpırdamıyordu ay
ve Doğa'nın kendisini sınırladığından da
kederlenmiyor gibiydi
Sessizce gülümseyip
durumundan hoşlanıyordu
Yukarda bulutların arasında.
Ve sonra
Ey Afrika
büyük Firavunların
ve esrarlı mimarı yasaların yarattığı
o geniş piramitlerin toprağı
Anavatanım benim
Düşünmeye koyuldum
ki ay gibi
Senin de çıktığını söylerler!
Ama hangi kadere doğru
Ey Afrika,
Hangi kadere doğru?
Geçmişe doğru mu?

Davulların
ve hurma ağaçlarının gölgesindeki
şenlik rakslarının zamanına
Geçmişe doğru mu?
Koruyucusuz günlerin zamanına
Kızın hep el değmemiş olduğu zaman
Ve oğlan eski tanrıların korkusuyla
tiksinirdi kötü yola sapmaktan.
Geçmişe doğru mu?
Dinginliğin
Ve iyiliğin hüküm sürdüğü
Saman sapından yapılma karanlık kulübeler
Geçmişe doğru, BOŞ İNANLAR çağına doğru mu?
Ya da ileriye mi?
İleriye! Ama neye doğru?
İnsanın
insan üstüne yığıldığı
Kıtlığın
ve yoksulluğun
mutsuz yuvalarını kurdukları
Her şeyin karanlık ve korkutucu olduğu
Gecekondulara mı?
İleriye neye doğru?
İnsanlık dışı bir değirmende
Bitmez tükenmez uzun bir kötücül büyü içinde
Zor saatleri öğüten fabrikaya mı?
İleriye! Ama neye doğru?
Ortaçağdan kalma suçların
bulaşıcı pis kokuları,
Aşağı ırkın insanları üstüne
bombalar ve güllelerle
Ari ırkın insanlarının
kana susamış topları ateş püskürdüğü zaman
İleriye, UYGARLIĞA doğru mu?

İleriye, tozlu gereçlere
ve aç gözlü kazançlara
öldürücü kavganın
kesin habercilerine doğru mu?

Ya da dünyanın yarısının canlılarını yere sermek ve yakmak
Öteki yarısının gebermesi pahasına
baştan aşağıya pazarları darmadağın eden
ve insanların yüreğini çeliğe çeviren
Adam Smith'in
uygunsuz yasalarına
ileriye doğru mu?
Ya da geçmişe
Aslı kaynağına
Ahlaksal erdemlerin
Hem tüm hem erkin hem özgür
Bağımsız bir gönülden yükselen
İnsan sevgisi
ve Tanrı korkusuna doğru mu?
Ay
önceden belli bir yol boyunca
yıldızların delik deşik ettiği gökyüzünde
sabırlı ve sessiz kayıyor
İyice sınanmış bir yol üstünde
Sakınarak kay, Ey Anavatan
Ama hangi kadere doğru, ey Afrika?
Hangi kadere doğru oy?


Michael Francis Dei-Anang
Çeviren: Eray Canberk

Cabral İçin Övgü

4.

Tabanca da yalan söyledi gene
Ağladı bütün köyler kasabalar

Amilcar Cabral'ın ardından

Ey şafak vaktinin asılı duran çiyi
Ey gökyüzünün türkü çağıran bulut uçurtması
Ey uçuşun sürtülerek geçen kanatları
Ne zamandır bombalanıyor türkümüz?
Ne zamandır bıçaklanıyor ışığımız
Ne zamandır yerde yatıyor kumru?


6.

Amilcar Cabral -
Ben de gördüm onu şafak vakti
yürürken tarlalarda
yürürken geniş adımlarla - o köylü savaşçıyı -
ben de gördüm Amilcar Cabral'ı

Dengesini bozuyordu köprülerin,
Çiçeklere su veriyordu,
Adreslere fısıldıyordu,
Ateş yalımlarının kulaklarına.
Otlaklara, kaynaklara götürüyordu davarları.

Türküler söylüyordu,
bezgin ruhlara kova kova
saydam kuyu suları dökecek türküler,
Türküler söylüyordu
sesleri çağrı yapan türküler.


7.

Yarın mahkemede savunacaksınız hepiniz
Taflatse'nin toprak reformunu, geri verilecek
Bütün topraklar halka uygun olarak bu yasaya.

Ötekilere söyleyin, adımı vermeyin, sağlıcakla kalın.

Her evde yanık tutulsun yağ kandilleri
Görünmesin salık verdik güneşe
Bütün topraklar halka geri verilinceye kadar

Ötekilere söyleyin, adımı vermeyin sağlıcakla kalın.

Bu gece adres değiştirtecek bıçaklar
En büyük çocuklarına düşmanın -
Geri verilmeli halka bütün topraklar.

ÖTEKİLERE SÖYLEYİN, ADIMI VERMEYİN, KALIN
SAĞLICAKLA.


Atukwei Okai
Çeviren: Yunus Çakır

Savaş Türküsü

Ak basmalar içinde uyuyacağım;
İnsanoğlunu geldi buldu savaş
basmalar içinde uyuyacağım.
Bırak çocuklar gitsinler savaşa
Kpli ve adamları gitsinler;
Beyaz adamın silahları gürlesin bırak,
Hücuma geçiyoruz;
Hepimiz basmalar içinde uyuyacağız

Saldırırken biz, yerler sarsılacak;
Ta kulübelerimize değin geldi girdi savaş;
Korkaklar kalsınlar geride,
Evde otursunlar korkaklar kanlarla;

Karılarımıza yanaşan olursa eğer
Biz savaştayken karılarımıza,
Soluklarını yitirecekler
biz dönünce.

Nerde duyulmuştur ki
Nerde duyulmuştur ki gözleri önünde kendi öz anasının
Bir çocuğu soksun bir yılan;
Savaş geldi çattı
Ta kulübelerimize değin girdi savaş
Yiğitlerin savaşı bu
Bırak gürlesin topu tüfeği beyaz adamın
Savaşın dumanı sarsın bizi bırak
Bir ölüm kalım savaşı
bu savaş.

Savaş alanında öleceğiz
istemeyiz başka yerde istemeyiz ölümü
Bizimle birlikte ölecek topumuz tüfeğimiz
Keskin kılıçlarımız bizimle birlikte
Savaş alanında öleceğiz.


Kofi Awanoor
Çeviren: Nazar Büyüm

28 Şubat 2017 Salı

Apocalypse

Kıyamet gününe yakın
Görünümü değişecek yeryüzünün
Güneş gece yarısı olacak, ay da kan
Kıyamet gününe yakın.

Ama şimdi, kılıçların daha saban demiri olmadığı
Mızrakların mızraklıklarını sürdüğü şu günde
Gözünüzü dört açın çocuklarım.

Diyelim ki mango ağacının gölgesinde yürüyorsunuz
Ya da koşuyorsunuz kızgın güneşin altında.
Bir hiç olduğunuzu kabul edeceksiniz.
Okların ok olarak kaldığı,
Mızrak ve oraklardan doğan mucizenin
Görünmeyen bir mucize olarak kaldığı şu günde
Ulusumuzda olsun çocuklarım,
Köpeklerin söylevler verdiği,
Boynuzların insan alınlarını süslediği ülkelerde
Kinli Sasabonsam'ın kara ve gizlemli
Bir zindanına sürüklerse sizi
Rastlantıyla, minik ayaklarınız
Gümüş pullarla kaplı denizkızlarının
Ve deniz hayvanlarının insanlıkla alay ettiği
Bu garip, insanlıktan uzak ülkede

Takılırsa gözleriniz bir taşa
Kara, cansız, pis, sakallı,
Yalvarırım çocuklar, ses etmeden geçin,
Soru sormadan.

Tarih öncesine döneceğiz çünkü,
Birleşecek yeniden son ve baş,
Görünümü değişecek dünyanın yeniden
Taşlar insan olacak
İnsanlar taş,
Serçelerden kartallar doğacak
Toprak buğday buğday olacak.

Çocuklarım,
Rastlantıyla, kükreyen bir tavşan görürseniz
Ya da tahterevana kurulmuş bir maymun,
Sessizce bakın. Çabucak uzaklaşın yanından.
Çok çabuk.


Francis Ernest Kobina Parkes
Çeviren: Gürkal Aylan

Gece Yarısı

Tanrım, bu gece yarısı
Karanlık, kasvetli,
Yıldızsız gece yarısı.

Şşt! geliyor işte
Kızıl ateşli cinler
Hayaletlerle birlikte
Karanlık gece yarısı.

Kulak ver şu sessizliğe!
Gürültülü başkaldırıyı
Yaşam gürültüsünü
Korkudan, pis ölümden
Başka bir şey hissettirmeyen bu sessizliğe?

Uyanıyor akbabalar ağaçların hışırtısından.

lşte köpekler havlıyor
Hayaletleri mi gördüler yoksa
Kızıl, sıcak soluklu cinleri mi
Bu kara gecede?
Tanrım, nasıl da havlıyorlar!
Sessizlik yeni baştan.
Tüm cadılar seferber
Bir av bulmuş olmalılar.
Tanrı yardımcısı olsun
Annesinin göğsünden alınıp kaçırılan
Küçük bebeğin
Bu karanlık saatte!
Duyuyor musunuz bağırışlarını
Tiz,
İçler acısı,
Ve sonra .. .

O sessizlik yeniden!
Küçük ruhu çıkarılmış olmalı
Akbabaların bekleştiği
Ağacı.
Rüzgar esiyor
Belki esmiyor da
İç çekiyor zavallı,
Kör bebek için.

Bir ses duymadınız mı?
Ne zaman?
Şimdi. Yani bu gece,
Hayaletlerin ayaklandığı,
Kötü ruhların ilençlilerden öç aldığı
Kehribar karanlığındaki bu gece.

Bir inilti, bir bağırma duymadınız mı?
Bebeğin bağırmasıydı o.
Kötü cadıların ağaçtaki vekilleri
Akbabalar tarafından gözleri oyulan bebe

O büyük sessizlik yeniden.
Ayak seslerini duyuyorum kötü tanrıların.
Uyuyamam, sıkıntılıyım
Çıkarırken cadılar
Kör bebeği
Ağaca.

Yatağım sırılsıklam, bakın
Soğuk vücudumdan akan soğuk terle,
Ama kalkmamalıyım
Bu karanlık bu sıkıcı saatte
Hayaletlerin ayaklandığı
Yankıların ıslık gibi dolaştığı
Tanrıların
Ayaklarındaki zincirleri şakırdattığı
bu saatte.
Evet, evet, kalkmamalıyım
Alevden soluklar
Kızıla çevirirken bu kara geceyi
Ve cadılar beslenirken
Akbabaların kör ettiği
Bebeğin ruhuyla.

Hala gece yarısı mı Tanrım?


Francis Ernest Kobina Parkes
Çeviren: Gürkal Aylan

Araştırma

Geçmiş dediğin
Bugünün küllerinden
Başka ne ki ...
Gelecek dediğin
Bulutlarla sınırlı
Göğe kaçmış
Bir dumandan başka ne ...

Hanım-hanımcık ol;
Sevgilim
İyi yürekli ol;
Bak, sözler hatıra oluyor
Soytarıların elinde
Hatıralar kötü silah.
Aklı başında adamların
Suspus oluşları
Buddha'nın yüzünde
İsa'nın

Avuçlarındaki yazıyı
Okuyuşlarından ötürüdür.
Öyleyse sevgilim
Onların nutuklarında
Akıl-makıl arama sen
Kılavuzluk arama.
Bırak sessizlikte kalsın
Onların dillerine
Haddini bildirmiş olan
Aynı ateş.
"Öğret bize, aydınlat bizi ... ;'
Sen ve ben
Yükü aşkımızdan
Olan geceyi
Uyur dururken
Yağmur boşandı.
Onların o
Sivri ve
Yeni bulunma akılları
Çabuk çabuk parlayan
Şimşek çakışlarında
Açığa vuruyor gerçeği;
Demek ki
Onlar aptalların
Kölesi olmuş kalmışlar.


Kwesi Brew
Çeviren: Sami Akalın

27 Şubat 2017 Pazartesi

Unutuş

Düşen hurmayı anımsamak istiyorum
Ve beyaz şarabını hurmanın
Sert göbeğinden dökülen.
Yolu anımsamak istiyorum
Ayağımın çamurunu,
Vücuduma sürünen dallarını
Ağaçların.
Olduğu gibi anımsamak istiyorum
Yeşil suratlı ormanı
Kurbağaların keyifli bağırışlarını
Ürperten sesleriyle baykuşları.
Hurmalar arasında yürümeliyim
Yaprakları jilet gibi keskin
Dibinde böceklerin yuva kazdıkları
Yer elmalarını, manyoka'ları gölgeleyen
Ve sarktıkça aç bir çocuğu besleyen göğüslere benzeyen
Hindistan cevizleri arasında yürümeliyim.
Hepsini hepsini anımsamak istiyorum
Onlar da ben de
Toprak olmadan,
Günün birinde.


Ellis Ayitey Komey
Çeviren: Gürkal Aylan

Paraşütlü Adamlar

Paraşütlü adamlara göre
ilk atlayış
soluğunu keser insanın ve
görüntüsü rahatsız eder
işe yaramadan sallanan ayakların.

Sert toprak
bıraktığın yerde değildir
tepetaklak inerken aşağı,
konuşur can damarın
sen dinlenirsin
öğrenerek umudu kesmemeyi.

Birden yalnızsın
rüzgarı bir yerde
açık şemsiye ile
sıcak yeryüzü güven verir
bu titrek geçiciliğin sonunu
getirmesi ile.

Konmaya çalışırsın
yeşil çimenlerin olduğu yerde
ve taşımaya yükünü
tarlanın bir köşesinden ötekine.

Şiddetli iniştir
son noktayı koyan
ve yeryüzü bir yere gitmezken
sensin kendini başladığı yerde bulan.

Zaman yoğunlaşırken havada
yitip gidersin bulut içinde
ve her saçma düşüş gibi bu da
biter başladığı yerde.


Lenrie Peters
Çeviren: Gürhan Uçkan

Özgürlük Çiçeği

Açıldı çiçeği özgürlüğün
Eski dinler unutuldu artık.
Tapınıyorduk Assie'yle Niamlen'e.
Para denen yeni tanrı aldı yerini onların da.
Kara Afrika'yı yaraladı beyazlar.
Karalar öldürmek için kavuştu özgürlüğe.
Büyük karanlıkları izliyor karanlıklar.
Uyan artık ülkemin ruhu!
Seni öldürecekleri yok et
Ve ek gerçek özgürlüğü!


Charles Nokan
Çeviren: Muzaffer Uyguner

Tüm Kıtaların İnsanları

Kan sıçramış gecelerden çıkar gelirim
böğürlerime bir bak
Açlık ve ateşle deşilmiş
Ekilebilir bir topraktım ben
Gör nasır bağlamış elimi,

     kapkara

durmadan işlemekten dünyayı.
Gözlerim aşk ateşiyle yanık.
Ben oradaydım ata'yı kovduğu zaman melek
Oradaydım ben dağları tükettiğinde sular
İsa uzlaştırdığında cennetle yeryüzünü gene oradaydım
Hala oradayım, gülümsemesi koyakların üstündeyken
Bizi bir araya bağlayan aynı yazgıda.
Bütün kıtaların insanları
Kurşunlar hala gülleri budar
Düşlerinin sabahlarında.
Sıyrılır insan yalan umutların gecesinden
Söylediğim şarkı sizedir
Siz ki sahipsiniz erişilebilir cennete

     Biz

ki ararız kendimizi sokak lambalarının yalancı şafağında
Çokça bilirim
Kemiklerdeki soğuk, karındaki açlığa dair,
Karabinaların gürültüsüyle yataktan fırlatılma hakkında
Ama hep göz kırpıvermişti bu yıldız
Ateşler akşamında, barutla sarhoş saatlerde.
Bütün kıtaların insanları
Sahipsiniz erişilebilir cennete

     Siz 

ki bir kadın gülüşü işitmeyi seversiniz
Bir çocuğun oyununu seyretmeyi
Siz ki seversiniz önermeyi ellerinizi
Zincir gibi biçimlendirmeyi
Kurşunlar hala gülleri budar
Düşlerin sabahlarında.


Bernard Dadie
Çeviren: Cengiz Öndersever